Toplumsal yaşamın biçimini etkileyen pek çok etken vardır. Toplumsal yaşamı etkileyen en büyük ölçü ise üretim ilişkileridir. Toplumsal yaşamın her alanına kendi karakterini yansıtan üretim ilişkilerini Marx şöyle tanımlar: “İnsanlar toplumsal üretim işinde, zorunlu ve iradelerinden bağımsız olan belirli bir takım ilişkilere girişirler; bu üretim ilişkilerini, üretim ilişkilerinin toplamı da toplumun ekonomik yapısını meydana getirir. İşte toplumsal bilincin belirli biçimlerini karşılayan kanun ve politik üst yapılar hep bu gerçeklik hep bu gerçek temel üzerine kurulmuştur. Maddi hayattaki üretim biçimi politik tinsel yani manevi toplumsal oluşumların genel karakterini belirtir. İnsanların bilinci geçim yolunu belirtmez, tam tersine geçim yolu onların bilincini belirler.” (Marks, 1859, s159).
Üretim ilişkileri toplumsal yapının her alanına karakterini yansıttığı gibi sağlık alanında üretim ilişkilerinin yansımalarını görürüz. Üretim ilişkilerinin sağlık alanındaki yansımalarını bir ülkedeki bebek ölüm hızı, iş kazası sıklığı, hastanelerin özelleştirilmesi, yeşil kart, sağlıkta rekabet, bir ülkede genel bütçeden sağlığa ayrılan pay gibi ölçütler ile değerlendirebiliriz.
Sağlıkta olduğu gibi toplumsal olayları da sonsuz bir zenginlik içinde yan yana getirebiliriz: Farklı ülkelerdeki ekonomik büyüme oranları, okullaşma oranları, işsizlik oranları, asgari ücret, kentlerin büyüklüğü, tarımda rekolteler, emek örgütlenmesi, sendikalar, siyasi partiler, hükûmetler, tekstil kotaları, ulusal parala ve benzeri… Sağlık ve toplum arasındaki bağlantıyı somut tahliller üzerine kurmak istiyorsak, toplumsal alanın üretim ilişkilerinin ve tarihsel boyutunun sınıfsal özelliklerini tüm nedenselliği ile incelemek zorundayız. Sonsuz toplumsal olayların birbiri ile bağlantısı bugün ki yeşil kart politikasına kadar, “parçaya” mikro olarak yansımıştır. Sağlık politikalarının temel belirleyenleri olarak gösterebileceğimiz ölçütler toplumsal yaşamın temellerinde aranmalıdır. Yüzeysel yaklaşımlar yanlış çözümlemelere götürmektedir.
Üretim ilişkilerindeki eşitsizlik sağlık alanına da yansır
Sağlık politikalarının asıl kaynağı o dönem ki sağlık bakanı veya hekimlerin, hemşirelerinin kötü niyetleri olmadığını görmeliyiz. Halk sağlığındaki eşitsizliklerin çözümünü sağlık bakanının insafa gelmesi ile çözülebileceğini düşünmek ideolojik politik yetersizlikten kaynaklanır. Hekimlerin ve hemşirelerin insani değer ve ölçülere yeterince değer vermemesi sağlık alanındaki derin keskin yaraların sebebi değildir. Üretim ilişkilerindeki eşitsizlik sağlık alanında yansımalarıdır görülen somut olgular. Hastanelerin yetersiz sağlık hizmeti vermesi sonuçtur. Ara neden devletin sağlık politikaları; temel neden ise üretim ilişkileridir.
Üretim ilişkileri temelinde ezilen sınıfın sömürüsü ve zengini daha da zengin etme yatmaktadır. Böyle bir toplumsal düzende sağlık hizmeti de elbet eşit olarak dağıtılmayacaktır! Ezen ve ezilen arasındaki sağlık hizmeti alımı farkı oldukça açıktır ancak ezilenler arasında bile ayrım gözeten sağlık hizmetleri toplumsal düzendeki eşitsizliği gözler önüne sermektedir. Hapishanedeki tutsakların sağlık hizmetine ulaşma imkânı, LGBTİ bireyinin sağlık hizmetine ulaşma imkânı devletin “normal” kabul ettiği insanlara göre daha azdır. Kürt, Alevi, Laz, Suriyeli, Arap olmak sağlık hizmetlerinden yararlanırken önümüze koyulan ölçüler haline gelmekte.
Daha önce dediğimiz gibi bu durum iktidarın kötü emelleri ile açıklanacak kadar dar bir durum değildir. Aksine devletin tarihsel olarak geldiği yapı bunu etkilemektedir. Üretim ilişkilerinin yaratmış olduğu ve toplumsal değerler ile derinleşen sınıflı toplumlarda sağlık hizmeti eşitsiz olarak dağıtılmakta ve kâr amacı gütmektedir. Sağlık, toplumsal yararın aksine daha fazla kâr amacı ile piyasalaştırılmıştır. Mevcut siyasi iktidarların siyasi çıkarları doğrultusunda ufak tefek değişiklikler yapılarak günümüzdeki şeklini almıştır.
Peki, sınıfsız toplumlarda sağlık nasıldı?
İlk toplumlar uzunca bir dönem, emek üretkenliğinin bir üreticinin artı ürün üretmesine izin vermediği bir nesnellikte geçmiştir. İlk sınıfsız toplumlar olarak adlandırılan bu dönem, komün hukukunun hâkim olduğu, ortaklaşa üretilip tüketildiği bir döneme karşı gelir. “Toplum üyelerinin eşitliği sağlıkta eşitliği de koşullanmıştır. Toplum üyelerine ne kadar koruma sağlayabiliyorsa, ne kadar temel gereksinimleri karşılayabiliyorsa ve ne kadar hastalananları tedavi edebiliyorsa, tümü gereksinime göre eşitçe paylaşılmıştır. Üretim araç ve nesnelerinin özel mülkiyetine ve sömürüye dayanan üretim ilişkileri sağlığa da yansıyacaktır. Ezilen sınıfların yaşam koşulları ve sağlıklarının egemen sınıfa göre daima kötü olmasının ötesinde, sağlık hizmetlerinin sunumu da eşitsiz bir karakter gösterecektir. Sınıflı toplumların işbölümü sağlıkçı kategorisine izin verecektir, ancak doğrudan maddi üretime katılmayan sağlıkçıların, toplumsal zenginlik kimin elinde toplanıyorsa onların hizmetinde olmaları son derece anlaşılabilir bir sonuçtur. “ (Hamzaoğlu, 2003,s167)
Bugün yapılması gereken, dünya tarihinin içinde bulunduğu karanlık yıllarına rağmen sosyalizme geçiş çağı içinde olduğumuzu unutmamak olacaktır. Günümüzdeki toplumsal pratikler ezilen toplumların üretim ilişkilerini kökünden sarsacağı koşuları yaratmakta ve üst yapıdan başlayarak üretim ilişkilerini derinden değiştirmekte. Bize düşen en büyük görev ise ezilenlerin ve tüm azınlık ulusların sağlığa ulaşması önündeki engelleri kaldırmak olacaktır. Sağlığın, eğitimin piyasalaştırılması önünde dur demektir. Sağlığa ulaşmada önüne engel koyulan emekçi Kürt, Alevi, Arap, Süryani, Ezidi halkaların, kadınların, hemşirelerin, hemşirelik öğrencilerinin, hekimlerin, tıp öğrencilerinin, özgürlüğü haksız yere gasp edilmiş tutsakların sağlıkta piyasalaşmaya, sömürüye ve eşitsizliğe dur demesi ile gerçekleşecektir.
Kaynak:
1. Hamazaoğlu O, Nalçaçı E. (2003), Toplum ve Hekim, Cilt 18 , Sayı 3, İstanbul.
2. Marks K. (1859) “Ekonominin Eleştirimi”, Sol Yayınları, 2002, İstanbul.
Hazırlayan: Ali Eren Demir