Türkiye gazetecileri tutuklayan ülkeler sıralamasında 1 numara
Tüm dünyada tutuklu gazetecilerin üçte biri Türkiye cezaevlerinde
15 Temmuz 2016’dan bu yana 120’den fazla gazeteci ve basın çalışanı tutuklandı
160’tan fazla medya kuruluşu kapatıldı
Türkiye basın özgürlüğüne yönelik uyguladığı baskılarla tüm dünyada kötü şöhretini korumayı sürdürüyor. Gazetecileri Koruma Komitesi’ne göre Türkiye en çok sayıda gazetecinin tutuklu olduğu ülke. Tüm dünyada mesleklerini yaptıkları için tutuklu bulunan gazeteciler, basın çalışanları ve yöneticilerinin üçte biri Türkiye’deki cezaevlerinde bulunuyor. Büyük çoğunluğu aylardır tutuklu bulundukları cezaevlerinde yargılanmalarının başlamasını bekliyor.
Özellikle 20 Temmuz 2016’da olağanüstü hal ilan edilmesinin ardından basın özgürlüğüne yönelik baskıda ciddi bir artış var. Baskıların hedefinde tüm basın kollarından farklı görüşlere sahip muhalif gazeteciler yer alıyor. OHAL ilan edilmesinden bu yana 120’den fazla gazeteci ve basın çalışanı yargılanmak üzere tutuklandı. Binlerce basın çalışanı 160’tan fazla kuruluşun kapatılmasıyla işsiz kaldı. Artık gazetelerde ve gündem tartışma programlarında muhalif seslere neredeyse hiç yer verilmiyor.
Muhalif sesler için alan daralıyor ve sesini yükseltmenin bedeli gittikçe ağırlaşıyor. Kısacası Türkiye’de bağımsız medya uçurumun eşiğinde…
Özgür basın çoğulcu bir toplumun olmazsa olmazıdır. Bilgi arama ve bilgi edinme hakkını da içeren ifade özgürlüğü hakkının bir parçasıdır. Basın ancak özgür olursa farklı görüşleri dinleyebilir, farklı kaynaklardan ve bakış açılarından bilgi edinerek dünya görüşümüzü şekillendirebiliriz. Basın ancak özgür olursa her alanda gücü elinde bulunduranları sorgulayabilir, hesap vermelerini sağlayabiliriz.
Özgür basın için harekete geçin. Mesleklerini yaptıkları için tutuklanan gazetecilerin ve basın çalışanlarının serbest bırakılmasını ve benzer tutuklamaların son bulmasını talep edin. Çünkü gazetecilik suç değildir!
Kampanyayı imzalamak için tıklayın.
İfade özgürlüğüne ve medyaya yönelik saldırılar Türkiye’nin ardı ardına iktidara gelen hükümetleri döneminde on yıllardır tekrarlanan, değişmeyen insan hakları ihlalleri arasında yer alıyor. Son üç yılda basının, hükümetle yakın ticari bağlantıları olan az sayıda medya sahibinin elinde toplanması ve muhalif sesleri susturmak için cezai kovuşturmaların kullanılmasıyla, ifade ve basın özgürlüğü alanında gözle görülür bir kötüleşme yaşandı. Bu durum giderek daha itaatkar hale gelen bir medyanın oluşmasına yol açtı. Yetkililer, hakaret suçu ve terörle mücadele yasaları gibi kanunlar uyarınca binlerce adil olmayan cezai kovuşturma başlattı ve siyasi aktivistleri, gazetecileri ve kamu görevlileri ya da hükümet politikalarını eleştiren kişileri hedef aldı. İnsanlar sık sık sosyal medya paylaşımları nedeniyle mahkeme önüne çıkarıldı.
Muhalif basına yönelik saldırılar 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen kanlı darbe girişimi sonrası ciddi oranda arttı. 21 Temmuz’da hükümet üç ay süreli Olağanüstü Hal (OHAL) ilan etti ve 19 Ekim ve 19 Ocak’ta OHAL üçer ay olmak üzere iki defa uzatıldı. OHAL döneminde, gözaltında tutulanların haklarını tehlikeye atacak şekilde, adil yargılama tedbirleri ve işkence ve kötü muameleye karşı kritik önemdeki koruma tedbirleri kaldırıldı. Bu uygulamalar işkence ve diğer acımasız, insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye karşı uluslararası hukukun mutlak yasağını ihlal etme riskini de beraberinde getirmektedir. OHAL hükümlerinin uygulanması ayrıca gözaltına alınanların insan hakkı ihlallerine itiraz etmelerini ya da ihlallere karşı hukuki yollara başvurmalarını engelleyen geniş çapta gözaltılara da olanak sağlamaktadır.
Tutuklu gazeteciler, Fethullah Gülen ile bağlantılı yayınlardan, Kürt, seküler veya sol görüşlü yayınlara kadar geniş bir siyasi yelpazedeki muhalif basın ve yayın organlarında çalışıyorlar.
Muhalif medya organlarının Kanun Hükmünde Kararname’ler (KHK) uyarınca kapatılması sonucunda, 2500’den fazla gazeteci işsiz kaldı ve en az 777 gazetecinin basın kartı iptal edildi.
Türkiye, Kişisel ve Siyasi Hakları Sözleşmesi’nin 19. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi uyarınca ifade özgürlüğü hakkını güvence altına almakla yükümlüdür ve bu hak her türlü bilgi ve düşünceyi araştırma, edinme ve açıklama özgürlüğünü de içerir. Yetkililerin, bu hakkın kullanımına getirebilecekleri kısıtlamalar, ulusal güvenliğin ve kamu düzeninin veya sağlık ve ahlakın korunması için bariz bir biçimde gerekli ve belirtilen amaçlar açısından orantılı olmalıdır; aynı zamanda savaş propagandasını ve insanlara yönelik nefrete teşvik etmeyi yasaklamalıdır.
Alıntı: gazeteciliksucdegildir.org