Yoga; fiziksel, zihinsel ve ruhsal bütünlüğü sağlayabilmek amacıyla oluşturulmuş, bütüncül bir yaklaşımdır. Yama; kontrol edilmesi gereken özellikler veya uyulması gereken kurallar, niyama; geliştirilmesi ve eğitilmesi gereken özellikler, asana; fizikî duruşlar, oturuş pozisyonları, pranayama; nefes çalışmaları, pratyahara; duyuları dış nesnelerin egemenliğinden kurtarmak, dharana; konsantrasyon, dhyana; meditasyon, samadhi; nihai aydınlanma hâli olmak üzere sekiz ilke ile temellendirilmiştir.
Prenatal yoga uygulamalarında esas olarak; fiziksel ve ruhsal zindeliğin sağlanması ve meditasyon oturuşuna hazırlık amacı ile uygulanan ‘asana çalışmaları’; temel yaşam kaynağı olan nefesin kontrolünü, zihnin ehlileştirilmesini ve dolayısı ile yaşam gücünün arttırılmasını hedefleyen ‘pranayama çalışmaları’; zihin ve bedenin kontrolünün sağlanması ile derin gevşeme ya da sürekli konsantrasyon haline geçme olarak nitelendirilen meditasyon çalışmalarından söz edilebilir.
Gebelikte yoga çalışmaları 20. yüzyıldan bu yana uygulanmaktadır. Yapılan çalışmalar günden güne artmaktadır. Gebelik doğal olmakla birlikte beraberinde annede psikososyal ve fizyolojik değişimler ile gelişen bir süreçtir. Olumlu duyguların yaşandığı bu süreç; endişe, korku, kaygılı bekleyiş, süreçteki bilinmezlik gibi olumsuz duyguların da etki etmesi ile stresli bir döneme dönüşebilir. Stres ise erken doğum, hipertansiyon, depresyon, uyku ve yeme bozukluğu, müdahaleli doğum vb. olumsuz süreçler ile ilişkilendirilebilir. Gebelikte stres faktörü, hormonal dengenin değişmesi ve aynı zamanda annenin yaşam akışındaki değişimler ile ilişkilidir. Prenatal yoga uygulamalarında da temel alınan en önemli unsurlardan birisi stres düzeyinde anlamlı bir azalma sağlanması; gebelikte, doğumda ve doğum sonrası dönemde strese bağlı oluşabilecek komplikasyonların önüne geçilmesinin hedeflenmesidir. Bu anlamda seanslarda pranayama ve meditasyon çalışmalarının rolü büyüktür. Yapılan birçok çalışmada haftada 3 kez 60 dakika yoga uygulayan gebelerde gebeliğe bağlı stresin önemli ölçüde azaldığı saptanmıştır.
Yoga uygulamalarının, gebelikte stres ile kaygı bozukluğuna ve annenin psikososyal değişimlerinde iyi olma halinin arttırılmasına yönelik alternatif bir tedavi olarak görülmesinin yanı sıra; oluşan fizyolojik değişimlerin yol açtığı bel ve pelvik ağrısı, denge merkezinin değişmesine bağlı düşme riski, uyku bozukluğu, ödem ve uyuşukluk hissinde de önemli ölçüde etkisi olduğu görülmüştür. Uygulanan asanalar ve Pranayama çalışmalarının günlük yürüyüşlerden daha etkili olduğuna istinaden çalışmalar bulmak mümkündür. Ayrıca Dr. James Clapp’in yürüttüğü bir çalışmada gebelik öncesinde formda olan ve gebeliği boyunca egzersize devam eden kadınlarda 3,6 kg daha az kilo alımı gözlendiği, annenin yorgunluğunda % 33 lük bir azalma olduğu, pelvik taban kaslarını kuvvetlendiren egzersizlerin uygulanmasıyla epizyotomi ihtiyacında %50 ‘lik, müdahaleli doğum ve sezaryen gereksiniminde %75’lik bir azalma olduğu, asana çalışmalarının düzenli ve kontrollü uygulanması sayesinde bebeğin doğum stresine uyumlanması ile ceninin kalp atışlarındaki anormalliğine bağlı yapılan müdahalelerde azalma olduğu, nefes çalışmaları ile acının dindirilmesi ihtiyacında %35’lik azalma olduğu saptanmıştır.
Dr James Clapp’in çalışmalarında yoga uygulamalarının bebeğe olan faydaları da değerlendirilmiştir. Gebeliği boyuna düzenli egzersiz yapan annelerin bebeklerinde; egzersiz sırasında meydana gelen ses ve titreşimlerin, hızlanan fetal beyin gelişimini olumlu ölçüde etkilediği, kordon dolanması ve doğumda mekonyum riskinde azalma görüldüğü, ceninin doğum sancılarını daha iyi tolere edebildikleri, daha sağlıklı bir plasentaya sahip oldukları gözlemlenmiştir.
Sun YC, Hung YC, Chang Y ve Kuo SC.‘nin prenatal yoga uygulamaları ile gebelikte oluşan rahatsızlıkların giderilmesi ve doğumda kendi kendine yetkinliği arttırmak amacı ile yürüttükleri çalışmada, haftada en az 3 seans 30 dk. süren yoga uygulamalarının gebelik rahatsızlıklarını azaltmada ve doğumda öz yeterliliğin arttırılmasında önemli katkısı olduğu sonucuna varılmıştır.
Prenatal yoga uygulamalarının anneyi normal doğuma yönlendirdiğine ve hazırladığına istinaden oluşmuş yanlış algı, bir çok sezaryen endikasyonu olan annenin ve bebeğinin yoganın faydalarından yararlanamamalarına sebep olmaktadır. Anne bebek bağının kuvvetlenmesi, gebelikte oluşan stresin azaltılması, bebeğin oksijenlenmesinin ve beslenmesinin arttırılması, kontrollü kilo alımının sağlanması, uyku bozukluğunun giderilmesi, kaygı ve endişenin giderilmesi, fiziksel, ruhsal ve mental zindelik sadece normal doğum planlanan gebelerin ihtiyacı değildir. Yapılan çalışmalar; gebelik egzersizlerinin, normal doğumu kolaylaştırmasının yanı sıra gebelik sürecinde yaşanan sıkıntıların giderilmesinde ya da önemli ölçüde azalmasında da azımsanmayacak faydası olduğunu ortaya koyar. Eğer gebe kendini herhangi bir doğum yöntemine hazırlarsa olası bir diğer yöntem için hazırlıksız olacaktır. Bu durum da doğum anında yaşanacak sıkıntılı ve stresli bir süreci kaçınılmaz kılar. Bebeğin kilosunun fazla olması, baş-pelvik uygunsuzluğu, kısa zaman önce geçirilmiş sezaryen öyküsü, kol, bacak, yüz, makat ya da omuz geliş, riskli gebelik ve daha bir çok beklenen ya da beklenmeyen sebepten ötürü sezaryen planlanabilir. Yoga uygulayıcılarının da doğum şekli ile ilgili herhangi bir öneride ya da yönlendirmede bulunması söz konusu değildir. Aslında bebeğin nasıl doğacağına, bebek kendisi karar verir.
Gebelik fiziksel, zihinsel ve ruhsal açıdan karmaşık ve mucizevi bir süreçtir. Bu süreci olumsuz yönde etkileyen bazı psikososyal ve fiziksel değişimlerin etkisini azaltma amacı ile uygulanan yoga, hekim onayı ile yetkin eğitimciler tarafından uygulatılmalıdır.