Mısır’ın kraliçesi Kleopatra’nın yaşamı ve üzerine yazılmış rivayetler tarihteki “kadın” rolüne biçilenler ile aynıdır aslında. Kadın, dünya üzerindeki siyaset ve politika tarihinde hep ortalık karıştırıcı, baştan çıkarıcı, güçlü erkekleri tutkuyla tutsak eden ve bir şekilde yöneticilerin başarısızlıkların temeline oturtulan unsur olarak yer almıştır. Shakespeare Antonius ve Cleopatra adlı oyununda “fahişe”, Bernard Shaw Caesar ve Cleopatra adlı oyununda “namussuz kadın”, Dante “Lüks ve şehvet düşkünü” ve daha sonraki yazarların çoğunluğu da Kleopatra’yı “ayartıcı kadın” olarak tanımlamışlardır. Romalı şair Horacius ise Kleopatra’nın öldüğü gün “zafer flamalarının çıkartılıp, evlere asılmasını” önermişti. Roma halkı da O’nu yöneticilerini baştan çıkaran, tüm kötülüklerin kaynağı, sonradan Mısırlaşmış Yunanlı bir tehlike olarak görüyordu.
Romalı ünlü tarihçi Plutarkhos ise Kleopatra’yı şöyle tanımlıyordu: “Sesi, istediği her titreşimi çıkarıp, istediği her dili kullanabildiği çok telli bir müzik aleti gibiydi.”
Sanatın neredeyse her alanına konu olan Kleopatra’yı özellikle edebiyat ve sinema alanlarından tanıdığımız için tarihsel yanılgılarımız bu alanda desteklenmeye devam ediyor. Sessiz sinema ustası Melies’in yönettiği “Kleopatra”, J.G. Edwards’ın imzasını taşıyan, Amerikan yapımı “Kleopatra”, 1934 yılında Cecil B. De Mille’in yönettiği “Kleopatra”, 1945 yılında, İngiliz yönetmen Gabriel Pascal’in filmi “Sezar ve Kleopatra”, Meksikalı yönetmen Roberto Garvadon’ın yönettiği “Antonius ve Kleopatra’nın Son Saatleri”, 1953 yılında, Joseph L. Mankiewicz’in filmi “Kleopatra…” Bu filmlerin tamamı neredeyse bizi yanılgıya düşüren yapımlar. Ya da şöyle söylemek belki daha doğru olacaktır, Kleopatra’nın yalnızca “vamp, erkek düşkünü, entrika dolu” yanlarını yansıtan filmler.
Sezar ve Marcus Antonius gibi iki büyük Roma imparatorunu (biri öldürülmüş, diğeri intihar etmiştir) aşkıyla dize getiren kadın, güzel olmaktan çok, zeki ve kültürlüydü. Zaten 18 yaşında kraliçe olan bir kadının bunu sadece “vamp”lığıyla elde ettiğini düşünmek oldukça saçma olurdu.
Fiziksel özellikleri açısından abartılı etkileyici bir güzelliğe sahip olmadığını ancak kendisiyle konuşulduğu zaman karşısındaki insanı konuşmasıyla, ses tınısıyla ve zekâsıyla hemen etkisi altına aldığını biliyoruz ki zaten Antonius’u da böyle etkilediği söylenir. Ayrıca çok az tarihi kaynakta bahsedildiği üzere döneminde, çok büyük sulama kanalları inşa ettirdiğini ve halkın yaşam düzeyini üst seviyelere çıkarmak için önemli iyileştirmeler yaptığını biliyoruz.
Mısır dinini ve dilini sonradan benimseyen Yunanlı Kleopatra, Mısır’a 300 yıl boyunca hükmeden Ptolemaios Hanedanı’nın hükümdarları arasında Mısır diliyle konuşan tek kişiydi. Ayrıca Latinceyi, İbraniceyi, Arapçayı, Farsçayı, Ermeniceyi, Habeşçeyi, Somali dilini hem okuyup hem yazabiliyordu. Toplamda dokuz dil bilen kraliçe (bazı kaynaklarda 12) hepsini akıcı ve etkileyici bir şekilde kullanıyordu. Ayrıca matematik ile ilgilendiği, gök bilimi ve felsefe alanlarında da eğitim aldığı biliniyor.
Sezar’dan olan tek oğlunu alarak Mısır’dan Roma’ya gittiği bir sırada Roma halkının kendisine “Sezar’ın Fahişesi” demesi üzerine Roma’nın geleceğini eline alan Kleopatra’nın gücü bilinirse, kadının gücü de tanınmış olur.
Actium Savaşı‘nda Antonius’un ezeli rakibi Octavianus‘a yenik düştü. Özgürlüğünü teklif eden Octavianus’a güvenmeyerek “Genç yaşımda cân verip, küçük bedenimin Mısır’ın en basit bir çukuruna gömülmesini tercih ederim” dedi ve 39 yaşında zehir içerek yaşamına son verdi. Mısır’ın son kraliçesi, M. Antonius’un yanı başındaki mezarına konuldu.
Saray pırıl pırıl. Şarkıcılar hep bir ağızdan
Destan okuyorlardı, filâvta ve rubabın akışıyla.
Melike sesiyle ve bakışıyla
Canlandırıyordu ziyafeti ihtişam içinde.
Gönüller sürükleniyordu onun tahtına doğru
Fakat altın tasın önünde, O, birdenbire daldı derinlere
Mucizeli başını, omuzuna eğip durdu.
Ve şimdi muhteşem ziyafet sanki uyukluyordu,
Davetliler susmuştu. Şarkıcılarda ne ses, ne seda vardı!
Ama işte, eğilen başını O kaldırdı yine,
Işıklı bir yüzle başladı sözlerine:
“Mutluluğunuz sizin, benim aşkımdadır,
Dinleyin beni, ben dilersem eğer, siz
Benimle bir olabilirsiniz.
İhtiras alışverişine kim giriyor, kim?
Aşkımı satıyorum ben,
Hayatı pahasına bir gecemi benim
Söyleyin, kim satın alacak içinizden?”
Aleksandr Sergeyeviç PUŞKİN
Çeviri: Nâzım HİKMET