Yıllar süren sömürülerden sonra Afrika’da şimdi yeni tehlike, Monsanto Tarım Şirketi’nin acımasız doğa katliamları ve Afrika halkının kendi topraklarını başkaları için işleyen kölelere çevrilmeye çalışılması.
Amerikalı diplomat ve politika bilimcisi Henry Kissinger zamanında “Gıda kaynaklarını kontrol eden insanları kontrol eder, enerji sektörünü kontrol eden bütün kıtaları kontrol eder ve parayı kontrol eden de bütün dünyayı” sözleriyle, dünyanın çok bariz ve iç karartıcı durumunu özetlemiştir. İnsanlığın doğum yeri olan Afrika kıtası ve Afrikalılar olmasaydı, bugün gelişmiş sanayiler ve Avrupa ülkeleri bulundukları refah konumunda olamayacaktı.
Birinci Dünya Savaşı‘ndan sonra Belçika, Fransa, Almanya, İtalya, Portekiz, İspanya ve İngiltere ve pek çok diğer ülke arasında Afrika’dan çıkar sağlamak ortak bir trend haline gelmiştir. Saydığımız ülkeler tarafından Afrika’nın doğal zenginlikleri, toprak verimliliği ve insan gücü sömürülerek, bugün teknolojisiyle ve gelişmişliğiyle andığımız Avrupa ekolü oluşturulmuştur.
Dünyada kısıtlı miktarda bulunan petrol, uranyum, bakır, altın, platin, teneke, elmas, odun ve tropikal tarım ürünlerinin büyük bir çoğunluğu Afrika kıtasından sağlanılmaktadır ve örnek vermek gerekirse Afrika’nın doğal kalmış yağmur ormanlarından bir tek ağacın bile piyasa değeri 20 bin Dolar ederindedir. Buna rağmen Afrika ülkeleri kıtlık ve sefalet çekmektedir ve pek çok insan açlıktan ve salgınlardan dolayı ölmektedir.
Afrika geleneksel tarımı kaybedebilir
Şimdilerde ise Afrika yeni bir sömürü tehlikesiyle başbaşa ve geleneksel tarımını ve toprak kalitesini kaybetme riski var. Genetiği değiştirilmiş ekinleriyle ve çevreyi kirleten tarım yöntemleriyle adını duyuran büyük tarım şirketi Monsanto, Afrika topraklarında devasa tarlalar oluşturmayı planlıyor ve bu amaçla devasa yağmur ormanlarını yok ediyor.
Kuraklığa dayanıklı mısır üretimi projesiyle ve Afrika’daki açlığa çözüm bulacakları iddiasıyla, New Alliance of Food Security and Nutrition (Yeni Gıda Güvenliği ve Beslenme İttifakı) desteğiyle ve içlerinde U2 grubunun solisti Bono’nun da bulunduğu dünya starlarının halkı yönlendirmesiyle, bütün dünyaya bu fikrin çok parlak bir fikir olduğu aşılanmaya çalışılıyor.
Öte yandan Monsanto’nun kar amacını birinci planda tutan ve çevreyi gözetme konusunda şüpheli bir şirket olduğunu düşünen kitleler de kendilerini ifade edebilmek için birleşiyor. Kenya, Gana, Namibya, Nijerya, Senegal, Mısır ve Güney Afrika’dan topluluklar birleşerek eylemler yapıyorlar ve ellerinde “GDO Gana çiftçilerini fakirleştirecek” ve “Bizim Gıdamız, Bizim Kontrolümüzde Olmalı” yazan pankartlar taşıyorlar.
Tohum üreticileri güçleniyor
Başta Amerika olmak üzere çeşitli hükûmetlerin, FAO, G8, Dünya Bankası ve Global Tarım ve Gıda Güvenliği Programının Afrika’daki açlığı bitirmek için ortaklaşa yürüttüğü, Genel ve Özel Ortaklıkların aslında hiç de amaçlanan yönde gitmediğini ve Afrika yerelinde tarımla uğraşan aileleri zayıflatarak, Monsanto, Cargill ve DuPont gibi tohum üreticilerini güçlendirdiğini söyleyebiliriz. Yerel tohumlara ulaşımı zorlaştıran dış güdümlü devlet politikaları, yerel tarımcıları orijinalinden daha pahalı olan ve her sene tekrardan alınması gereken tohumlara mecbur bırakmaktadır.
Monsanto firmasının yarattığı riskler sadece bunla da bitmemekte. Daha öncesinde Amazon Ormanları’nda soya fasulyesi yetiştirebilmek için çok büyük orman katliamı yapan şirket, şimdi de Afrika’nın balta girmemiş ormanlarını kitlesel olarak yok edip üzerinde bütün dünyaya ihraç edilebilecek büyüklükte tarımsal ekim yapmayı planlıyor.
Monsanto tarzı tarımın ne gibi zararları olabileceğiyle ilgili birkaç bilgiye göz atalım:
• GDO’lu besinler tartışmalı bir konu, bilim insanları bu konuda üçe bölünmüş durumda. Bir kısmı, GDO kullanımının hiçbir kanserojen etkisi olmadığını savunuyor, bir kısmı ise yapısı itibariyle GDO’lu bitkilerin mutajen olduğunu ve bu özelliğiyle kanser yaratma riskinin çok büyük olduğunu. Geriye kalan bilim insanları ise GDO’ların potansiyel zarar ve yararlarını kıyasladıklarında bir sonuca varamıyorlar. Ben şahsen bu konuda şöyle düşünüyorum, kilometre karelerce bir doğal alanı ve içinde bulundurduğu zengin genetik biyoçeşitliliği yok edip, yerine genetik açıdan birbirinin aynısı olan ve kanser riski henüz etraflıca değerlendirilmemiş tohumlar ekmek mantıklı değil. GDO’lu gıdaların yarın yüzde yüz zararsız olduğu kanıtlanacak da olsa, bu yine de onları, yok edilecek ormanlar ve içindeki genetik miras karşısında bir kazanç kılmaz.
Tarım ilaçları yeraltı sularına sızıyor
• Kullanılan tarım ilaçları konusunda Monsanto çok da dikkatli değil. Kullanılan tarım ilaçlarından birini ele alalım, örneğin; degree extra tarım ilacını. İçeriğinin yüzde 14’ünde bulunan Atrazine maddesi, topraktan yeraltı sularına sızabiliyor. Yeraltı sularıyla su ekosistemine sızan madde balıkların ve su böceklerinin vücuduna giriyor. Diğer içerik acetochlor ise kurbağalarda sudan karaya çıkma dönüşümü olan metamorfozu hızlandırıyor ve balıklarda gelişim problemleri yaratıyor. Bahsedilen tarım ilaçları yüksek dozlarda ve havadan helikopterlerle devasa tarlaların üzerine spreyleniyor. Bu şekilde bir tarımcılık dünyanın toplam biyokütlesinde biriken kimyasalları her geçen gün arttırıyor. Bir de şöyle düşünelim, ekolojide bir çıkarım vardır. Besin zincirinde bulunan zehirli maddeler, zincirdeki en son tüketiciye varana kadar artar. Neden mi? Zehirli suda yaşayan, az gelişmiş ve zehir içeren balık yüz tane zehir içeren su böceği yediğinde, vücudunda biriken zehir miktarı böceğinkinden çok daha yüksek olur. Yine aynı balıktan on tane yiyen bir insan da vücuduna kat kat fazla zehir almış olur.
• Kitlesel orman tahribatından zaten bahsetmiştik. Ormansızlaştırma böyle devam ettikçe ve dünya nüfusu da bu şekilde arttıkça ne yapacağız acaba? Dünyamız rüzgarlar, su akıntıları, yer kürenin özellikleri ve fay hatları dikkate alındığında, kocaman bir bütündür. Şu an camınızda gezinen sineğin bile dünyanın bir diğer ucundaki boz ayıya potansiyel bir etkisi vardır. Biz insanlar kafamıza göre tarım ve enerji konularında dünya üzerinde deneyler yaparken bozduklarımızı geri yerine koyabileceğimiz konusunda emin değiliz. Aslında büyük bir hırs ve acele ile yeni yatırımlar yapıp yeni üretim sahaları yaratırken ve bu şekilde henüz işleyişiyle ilgili küresel bir bakış açısına sahip olmadığımız canlılığı yok ederken dünyanın küçük ve deneyimsiz çocukları olduğumuzu unutmaktayız. Bu açgözlü ve adaletsiz büyüme politikalarımızla her gördüğünü isteyen ve anne babasını zor durumda bırakan bir evladıyız dünyanın.
Tarım ilaçları canlılığa zarar veriyor
• Yeraltı sularını ve su tablasını kirletiyor. Bu tarzda yapılan tarımda kullanılan çok çeşitli tarım ilaçları, sulara, ordan da dünyanın her yerine yayılıyor. Şöyle düşünebiliriz. Tarım eğer ki herkesin evlerinde veya apartmanlarında yaptığı bir şey olsaydı veya şehirlerde tarıma ayrılan bir yer olsaydı, kontrol etmek daha kolay olurdu. Tarım ilacı kullanacığımız vakit hangisini kullanacağımız konusunda daha seçici davranabilirdik, ürünlerle birebir ilgilenme olanağımız olacağı için tarım ilacını büyük miktarlarda toprağa bocalamak zorunda kalmazdık. Düşünün ki elinizde küre şeklinde bir sünger var ve onun her yerine küçük miktarlarda su sıkıyorsunuz. Böylece sünger yavaş yavaş ıslanıyor ve her yeri eşit ıslanıyor. Bir de süngerin sadece bir kısmına sürekli olarak yoğun su sıktığınızı düşünün, orası birden ıslanır ve taşıma kapasitesini aşar. Aynı şekilde tarımı dünyanın belli noktalarında toplarsak da tarım ilaçlarını oraya yoğunlaştırırız ve oradaki bütün canlılığa birden ve yüksek miktarda zehir vermiş oluruz. Alternatifi olan yerel tarımda ise, tarım ilaçlarının canlılığa zarar vermesi daha uzun bir süreye yayıldığı gibi, canlılara bu değişikliğe uyum sağlaması için fırsat tanırız.
“Peki, biz ne yiyeceğiz o zaman, Afrika’daki insanlar ne yiyecek?” dediğinizi duyar gibiyim. Hiç kimse Monsanto’nun bir tarım şirketi olmasına kızmıyor esasen, burada karşı olunması gereken şey, artık gıda da dahil her şeyin büyük şirketler tarafından elde tutuluyor olması. Bu sadece pazar payını elde tutmakla ilgili değil. Bazı ekonomik güçler daha fazla kazanabilsin diye onların alternatifi olan her şey yavaş yavaş yok ediliyor ve insanlar bu süper güçlere mahkûm ediliyor.
Korkunç yıllar çok da uzakta değil
Korkarım ki bu şekilde giderse bundan otuz yıl sonra dünya kaynakları iyice azaldığında hepimiz bir avuç yemek ve bir damla su için günlerce çok ağır şartlarda çalışan kölelere dönüşeceğiz ve büyük şirketler ellerinde tuttukları maddi imkânlarla her yeri satın alıp, her şeyi istedikleri gibi yok edecek ve çalıştırdıkları işçilere istedikleri her şeyi yapma hakkını kendilerinde görebilecekler. Dünyanın böyle parsel parsel eğlendiğini ve parsellerin dünyanın sadece yüzde 2’si civarında bir insana ait olduğunu görebiliyor muyuz? Bir gün gelecek ve dünyadaki her şeyin kontrolü belki de tek bir insana ait olacak. Olamaz mı diyorsunuz? Unutmayalım, aldığımız her ürün birilerini zengin etmekte ve onlara maddi imkân sağlamakta. Ve maddi imkânlarla tarih boyunca bu dünyada her türlü zulüm mümkün kılınmıştır. Oysaki kendimizi ne kadar kendi işimizi yapmaya ve para harcamamaya yaklaştırırsak, dünyada güç sahibi olup da gücünü daha fazla güç edinmek için düşüncesizce kullanan insanların zaferlerinde o kadar az payımız olur.
Kaynak: The Real News, Natural News, Earth Open Source, Boston Review, Monsanto, Alt-Market