Alaska’nın vahşi doğasına girip 1992’de ölen genç adam hakkında hala haber yapılıyor.
Ağustos 1992’de geyik avcıları, Alaska’daki Denali Ulusal Parkı ve Koruma Bölgesi yakınlarındaki vahşi doğada terk edilmiş bir otobüste genç bir adamın cesedini keşfetti.
Vücudun, zengin bir Virginia ailesinin 24 yaşındaki onur mezunu oğlu Christopher McCandless’a ait olduğu teşhis edildi. İki yıl önce McCandless, ailesi ile arasındaki bağı koparmış; 24.000 dolarlık birikimini bir yardım kuruluşuna bağışlamış, ardından Batı’ya doğru yolculuk yapmıştı.
Yolculuğu onu, sonunda yalnız başına özgürlüğün yollarında dolaştığı Alaska’ya getirdi. Arazide avcılık ve toplayıcılık yaparak 100 günü aşkın yaşadı.
Vücudu ölümünden birkaç hafta sonra bulunduğunda, McCandless 67 kilo ağırlığındaydı ve ölüm nedeni, Alaska devlet (şüpheli ölüm olaylarını araştıran) memurları tarafından, kayıtlara beslenme yetersizliği olarak geçirildi.
Yazar Jon Krauker, McCandless’in trajik hikayesini 1993’te Outside Dergisi’nde ve daha sonra “Into the Wild (Özgürlük Yolu)” adını verdiği çok satan kitabında gün yüzüne çıkardı.
Bazı insanlara göre McCandless’ın hikayesi, yalnızca doğanın sert gerçekliğini gözler önüne seren ve insanlara onu ehlileştirmenin yetersiz olduğunu hatırlatan uyarıcı bir masaldır.
Ancak onun yolculuğundan en çok etkilenenler, şu iki düşünceden birini savunma eğilimi gösteriyorlar: onu medeniyet ve tüketim kültürünün sınırlamalarından kurtulmaya cesaret eden kahraman bir figür olarak görenler ve onu vahşi Alaska doğasına hazırlıksız atılmaya cüret ettiği ve sayısız kimselerin de aynı şeyi yapması konusunda esin kaynağı olduğu için eleştirenler.
Ölümünden yirmi üç yıl sonra McCandless’ın ölüm nedenini hala tartışan, seçeneklerini kınayan veya belki de, her şeyi geride bırakıp vahşi doğaya nasıl yürüyebilecekleri ile ilgili fikir yürüten insanlar var.
“Sihirli Otobüs”e hac yolculuğu
McCandless’ın içinde öldüğü otobüs 1960’larda Denali yakınlarında bir ormana nakledilmişti ve ev işçilerinin bir yol inşa etmeleri adına içerisine bir soba ve yataklar kurulmuştu. Proje tamamlanamamıştı; ancak geriye otobüs kalmıştı. Bunun üzerine McCandless, Healy’e yaklaşık 20 mil ötede bu otobüsü bulduğunda, onu “Sihirli Otobüs” olarak adlandırmış; içinde aylarca yaşamıştı.
Ölümünden sonra Krakauer ve McCandless’ın ebeveynleri otobüsü helikopter eşliğinde ziyaret ettiler; burada McCandless ailesi, oğullarını anmak adına bir tabela kurdular ve ziyaretçilere “En kısa süre içinde ebeveynlerinizi arayın!” gibi teşvik edici bir notla birlikte bir acil durum kiti bıraktılar.
Otobüste ayrıca not defterleriyle dolu bir çanta var; bunlardan biri Krakauer’in kendisinin yazmış olduğu bir mesaj içeriyor: “Chris – Anıların hayranlarınla yaşayacak – Jon.”
Bu hayranlar paslı Fairbanks 142 otobüsünü McCandless’a tapınak haline getirdiler. Not defterleri ve otobüsün duvarları, Healy sakinlerince “McCandless yolcuları” diye anılanlar tarafından alıntılar ve karalanıvermiş derin düşünceler ile dolmuş durumda.
Bir yöre sakinin tahminine göre, her yıl 100’ün üzerinde yolcu buraya uğruyor. Diana Saverin 2013 yılında Outside dergisinde bu fenomen hakkında yazdığı yazıya buradan ulaşabilirsiniz.
Saverin, ise “Sihirli Otobüs”e doğru olan kendi yolculuğu esnasında bile McCandless’ın ölümünden yaklaşık bir ay önce medeniyete geri dönmesini engelleyen ve aynı zamanda 2010 yılında, 29 yaşındaki Claire Ackermann’ın otobüse ulaşma girişiminde bulunduğu dönemde boğularak öldüğü Teklanika Nehri kıyısında karaya oturmuş insanlarla karşılaştı.
O zamandan beri, hem Ackermann ailesi hem de McCandless ailesi, nehrin geçiminin daha güvenli olmasını sağlamak amacıyla bir yaya köprüsünün inşa edilmesi adına baskı yapıyor; ancak yerli halk, böyle bir hareketin, daha fazla insanın üstesinden gelebilecek donanıma sahip olmadığı vahşi bölgede girişim yapmaları yönünde cesaretlendireceğinden endişe ediyor.
Otobüsü, daha erişilebilir olacağı bir yere park etmekten veya hatta yakıp kül etmekten bahsediliyordu.
İkincisi bir yabancı için aşırı görünse de, böyle bir hareket bazı Alaskalılar için bir rahatlama olacaktır. Bir eyalet polisi Saverin’e, bölgede yapılan kurtarma işlemlerinin yüzde 75’inin otobüse giden otoban yolunda olduğunu söyledi.
Genç bir adamın öldüğü eski bir otobüsü çizmek, çoğu Alaskalıyı şaşkına çeviriyor.
Bir eyalet polisi Saverin’e, “Onları bu otobüse gitmeye iten bir içgüdüsel tavır var.” dedi. “Bunun ne olduğunu bilmiyorum. Anlamıyorum. Hazırlıksız olduğu için ölen birinin izinden gitmek birine ne kazandıracaktır?”
Yalnızca online yayın yapan bir haber sitesi olan Alaska Dispatch News’de McCandless hakkında sayısız sevimsiz yazı yazan Craig Medred, “asil, intihara meyilli narsist, aylak, hırsız ve kaçak avcı Chris Mccandless’a tapan, doğadan kopukluğu insanlık tarihindeki bir toplumdan daha fazla olan, benmerkezci şehirli Amerikalılar” ironisini not düşerek, Christopher McCandless gibi yolcuları da eleştiriyordu.
Buna rağmen, yolcular gelmeye devam ediyor ve birçoğu McCandless’a adanmış web sitelerindeki yolculuklarından hikayeleri ve vahiyleri paylaşıyor. Fakat bazıları için, otobüs araması sadece hayal kırıklığı ile sona eriyor.
Chris Ingram, 2010’da McCandless’ın öldüğü mekânı ziyaret etmeye kalkıştığında, Claire Ackermann’ın ölümünden birkaç gün sonra oraya ulaştı ve otobüsün hayatına değmediğine karar verdi.
“Chris’in hikayesi ve kendi hayatım hakkında düşünmek için patika boyunca çok fazla zamanım vardı. Vahşi, sadece vahşidir. O ne senin kendi hayatını tanır, ne de onunla ilgilenir. İnsan idealleri veya kaygıları tarafından etkilenmeden kendi başına var olur. Hazırlıksız ve habersiz öldürür.”
McCandless’ı ünlü yapan adam
Eleştirmenler, yolcuların otobüse sabit akışından trajik hikayeyi romantikleştiren ödüllü yazar Krakauer’ı suçlu buluyorlar.
Fairbanks Daily News-Miner’in köşe yazarı Dermot Cole, “Hazırlıksız olduğu için ölümünde yüceltildi. Alaska’ya gelip bunu yapamazsınız.” diye yazıyor.
Bununla birlikte, çoğu insanın McCandless’ın hazırlıksız ve açık hava deneyimsizliği nedeniyle öldüğüne inanırken Krakauer ise açlığın genç adamı öldüren şey olmadığını savunuyor ve şimdi hayatının yıllarını ve binlerce dolarını, eleştirmenleriyle tartışmalara yol açan sayısız teoriye ve yanısıra birçok kitabın gözden geçirilmesine harcadı.
Krakauer, en yeni teorisini destekleyen en önemli kanıtlardan birinin McCandless’ın yenilebilir bitkilerle ilgili bir kitabın arkasında yaptığı kısa bir günlük girişi olduğunu söylüyor.
Krakauer, 2015 yılının Mayıs ayında NPR’ye verdiği demeçte, “Görmezden gelemeyeceğiniz bir pasaj var; ‘Son derece zayıf, patates tohumlarının fayı’” dedi. “O dergide çok şey söylemedi, kesin hiçbir şey yoktu. Onu öldüren bu tohumlara —fotoğrafladığı ve kataloğunu hazırladığı diğer gıdaların hepsi değil—inanması için bir nedeni vardı.”
Giriş, Eskimo patates bitkisinin tohumlarına atıfta bulunuyor ve Krakauer, tohumların hayatının son haftalarında McCandless’ın diyetinin bir temel maddesi haline geldiğini söylüyor.
2013’te Krakauer, Nazi toplama kamplarındaki zehirlenmeler hakkında bir yazı okuduktan sonra beta-ODAP adlı nörotoksin tohumlarını test etmeye karar verdi. Tohum örneklerini analiz etmek için bir şirket tuttu ve ölümcül bir beta-ODAP yoğunlaşmasının bulunduğunu öğrendi. Krakauer, The New Yorker’da şunları yazdı: “Bu, onun aleyhinde konuşanların göstermeye çalıştığı gibi, McCandless’ın bilgisiz ve beceriksiz olmadığı inancını doğrulamaktadır.”
Bununla birlikte, çok sayıda bilim insanı onun teorisine itiraz etti ve bunun Krakauer’in itiraz edilen ilk teorisi olmadığını belirttiler.
1993’te McCandless ile ilgili ilk yazısında Krakauer, “Muhtemelen McCandless yanlışlıkla yabani tatlı bezelyelerin bazı tohumlarını yedi ve ciddi bir şekilde hasta oldu” diye yazdı. Ancak 1996’da yayınlanan “Yabana Doğru” (Into the Wild) kitabında fikrini değiştirdi ve McCandless’ın vahşi tatlı bezelye yerine zehirli tohumları olan yabani patates tüketmesi sebebiyle öldüğünden şüphelendiğini söyledi.
Kuramına geçerlilik kazandırmak için, Krakauer “Sihirli Otobüs”ün yakınlarında yetişen bitki örneklerini topladı ve kurutulmuş tohumluklarını Alaska Üniversitesi’nden Dr. Thomas Clausen’e gönderdi; Ancak hiçbir toksin tespit edilmedi.
Daha sonra, 2007’de, “Veteriner tıp dergilerinden araştırma yaptıktan sonra, onu öldüren şeylerin tohumların kendileri olmadığını, ancak tohumlar nemlendiklerini ve bunları bu büyük Ziploc torbalarında sakladığında küflendiğine inanmaya başladım. Ve küf, swainsonine adı verilen bu toksik alkaloid üretir. Teorim esasında aynı, ancak biraz arıttım.”
Böylece 2013’te Clausen, Krakauer’in nörotoksini ölüm nedeni olarak görmesini “çok şüpheci” bulduğunu yazdığında, Krakauer tohumlar üzerinde daha sofistike bir analiz yürütmek için bir laboratuvarla çalışıyordu.
Tohumların bir toksin içerdiğini keşfetti, ancak bu beta-ODAP değil — L-kanavin idi. Sonuçları 2015 yılının başında hakemli bir dergide yayınladı.
Bu arada Clausen, sonuçları doğrulamak için bağımsız bir analiz beklediğini söyledi.
Pennsylvania’da yerleşen Indiana Üniversitesi’ndeki biyokimyacı Jonathan Southard, Krakauer’e testte yardımcı oldu ve tartışmayı “bilimle değil, hikaye ile ilgisi var. Alaska’daki insanlar bununla ilgili çok güçlü görüşlere sahip görünüyor.” diyerek savundu.
Krakauer’in fikirlerini destekleyen bilimsel delillere sahip olsa bile McCandless’ın nasıl öldüğü üzerine tartışmalar büyük olasılıkla devam edecek ve Krakauer, McCandless’ın muhtemelen deneyimsiz ya da hazırlıksız olduğu için ölmediğini öne sürmeye devam edecektir.
“Onun yaptığı şey kolay değildi. 113 gün boyunca, oyun olmayan bir yerde yaşadı ve çok iyi bir performans gösterdi. Eğer bu tohumlar tarafından zayıflatılmayasaydı, hayatta kalacağından eminim.”
İnsanlar, belki de Krakauer’ın bu konudaki ısrarının McCandless’ınkinden daha çok kendisiyle alakalı olduğunu düşünüyorlar.
Sonuçta, Krakauer “Yabana Doğru” (Into the Wild) kitabının tanıtımında belirttiği gibi, tarafsız bir biyografi yazarı değildir. “McCandless’ın garip hikayesi, trajedinin tarafsız biçimde oluşturulmasını imkansız kılan kişisel bir not ile yazıldı.” diye yazıyor.
Gerçekten de, kitap boyunca Krakauer, McCandless hakkındaki kişisel düşüncelerini ekler ve hatta, neredeyse ölümcül seyahatleri hakkında uzun bir öykü ilave eder.
Anchorage öğretmeni Ivan Hodes, genç adamın kaderini kabullenmesini zorlaştıran şeyin Krakauer’in “kişisel McCandless yatırımı” olduğunu düşünüyor. “Krakauer’in ne olduğunu öğrenmesi gerekiyor, çünkü McCandless’in ölü yüzüne baktı ve kendini gördü.”
Karmaşık bir miras
McCandless’ın nasıl öldüğü konusu da tıpkı neden medeniyeti geride bırakıp ve vahşi doğaya yürümeyi tercih ettiği sorusunun sorulacağı gibi sorulmaya devam edecek. İkincisiyle ilgili görüşler, kimin açıklamasını okuduğuna bağlı olarak değişir; Bu konuda sadece Krakauer’ın uzun uzadıya yazıları bulunmuyor, aynı zamanında McCandless’ın ebeveynleri, kız kardeşi ve diğerlerinin de açıklamarı bulunmakta.
Ancak McCandless tartışmasının merkezinde yer alan soru esasen onun hayranlık mı yoksa kınama isteği mi uyandıran bir adam olduğudur.
— yazının lehinde ve aleyinde olan— güçlü görüşler, Krakauer’in McCandless hakkındaki ilk makalesinin derginin tarihindeki herhangi bir hikayeden daha fazla posta almasının nedenidir.
Bazı insanlara göre, McCandless, sadece, hazırlıksız vahşi Alaska doğasında dolaşan ve hak ettiğini bulan, bencil ve keder dolu saf bir genç adamdır.
Başkalarına göre ise, o bir ilham kaynağı, bir özgürlüğün sembolü ve gerçek macera simgesidir.
Fakat ölümüyle — ve edebiyatta ve filmde “anılmasıyla” — McCandless çok daha fazla etkiye sahip oldu.
“Yabana Doğru”yu okuyarak, neden bu kadar çok ve esin kaynağı olan yolculukların hayal gücünü vahşi doğada yakaladığını anlamak kolaydır. Kesinlikle trajedi öyküsü olsa da, neden hayatın sorularına cevap bulmak için çoğunlukla doğaya yöneldiğimiz konusunda ilginç ve dikkat çekici bir bakışı sergiler.
McCandless Franz’a mektubunda “İnsan ruhunun en temel özü maceraya olan tutkusudur.” demiş. Bunu Krakauer’in sayfalarında okurken, birçok okuyucunun kendi maceralarını araması pek de şaşırtıcı olmasa gerek.
Bununla birlikte, McCandless her zaman bazılarının kahramanı olurken, daima aleyinde konuşanlar da olacak. En nihayetinde, o da sadece bir insan.
Belki de, Ivan Hodes “Chris McCandless çok kibar ve fevkalade bencil; muazzam derecede cesur ve ağzı açık bırakacak kadar aptal; etkileyici derecede yetkin ve şaşırtıcı derecede beceriksiz; diğer bir deyişle geri kalanımız gibi aynı ‘çarpık ahşap’tan yontuldu.” diyerek en iyi açıklamayı yapıyordu.
Kaynak: MNN