Ana SayfaKültür & SanatÖyküÖlenle Ölünmüyor | Öykü

Ölenle Ölünmüyor | Öykü

-

Vallahi günler nasıl geçiyor hiç anlamıyorum Semra ablacığım. Düşündüm de ne kadar oldu rahmetliler gideli? Yedi bilemedin sekiz ay olmuştur. Senin torun bile yürüyecek neredeyse. İçeride uyuyor değil mi hâlâ? O uyurken iki lafın belini kırarız diye tıklattım kapını. Yeni bir tarif de denedim. İlk sen ye istedim. Anla artık kıymetini güzel ablam! Ben çayı koyarım, sen otur şöyle. Yorulmuşsundur, dizin yeni iyileşiyor zaten. Ne hevesle aldın şu köşe takımını da Allah bilir daha oturamamışsındır şöyle yayıla yayıla… Minderlerin pofudukluğu kalmaz diye aklın gidiyordur senin. Kızma kızma… Havva da olmayınca kime takılayım be ablacığım? Sabahın seherinde çıkıyor, gece basınca geliyor. Yok be… Öyle çok çalışmaktan değil. Mağazaya yürüyerek gidiyor her gün. Düşün, onca yol… Neymiş şehri keşfediyormuş. Haspaya bak ablam ya…

Nesi var bu şehrin keşfedilecek? Çıkıp bakıyorum; ağaç aynı ağaç, gök aynı gök. Faruk’un keyfi gelirse arada kordona gider bir çay bir pizza en fazla. Deniz aynı deniz… Çocukların biri bacağımdan biri kolumdan asılır, ne yediğimden bir şey anlarım ne oturduğumdan. O yüzden en iyisi evden çıkmayacaksın. Faruk’un keyfi için benim günüm niye mahvolsun ki? Gerçi gecelerim de ziyan olmuyor değil.

Ha… Yok ablam sana bir şey demiyordum. Şu yastığı arkana koyayım, belin boşa gelmesin. Çay daha çökmemiş. Demini alsın ki içtiğim sigaraya değsin. Havva’yla ikimiz katran karası çay severiz.

Çocukları okula postaladıktan sonra Havva’ya geçip iki dal sigara tellendiriyordum. Kaynanamla kaynatam rahmetli olalı beri sabahları böyle yapar oldum. Faruk da kardeşine göz kulak oluyorum diye rahat bırakıyordu beni. Ne zaman geldin gittin diye soruyordu canım… Durur mu o uyuz hiç? Havva’dayım deyince sesi kesiliyordu. Bir tane de Havva ile ikimizin fotoğrafını çekip yolladım mıydı tamam… E tabii inanmaz yoksa. Kıskanç adam benim kocam, biliyorsun. En çok salondaki pencerenin önünde durup poz veriyorduk. Oradan bahçe olduğu gibi görünüyor ondan galiba.

Ah ablam o günden beri güzelim bahçeden eser kalmadı. Ne bileyim ben ne oldu birdenbire anlamadım ki? Salondaki pencerenin yanındaki berjerde oturuyordu. Gözlerini boş boş dikmiş bakıyordu bahçeye. Kaç hafta, dur bakayım, kaç ay olmuş artık cenazeler defnedileli; Havva’yı bir türlü kaldıramıyoruz oradan. Faruk iki kere ya konuştu ya konuşmadı en sonunda bağırdı çağırdı kıza. Zor susturmuştum. Ne diyordum? İşte o sabah gene ölü balık gibi bakıyor bahçeye. Havva dedim, ölenle ölünmüyor be güzelim dedim. Bak bahar geliyor, mağazaya gitsen nasıl olur? Düğün mevsimi yaklaşıyor, müşteri kaçırmasan mı artık? dedim. Semra ablam, çok şükür Havva’nın kazancına muhtaç değiliz, biliyorsun. Kızın eli körelmesin, derdim bu. Bana diktiği gelinlik hâlâ konuşuluyor günlerde. Senin oğlanın düğününde yaptırdığın abiyeye ne demeli? Herkes seni iki beden inceldi sanmıştı. İştahlı insanlarız biz ablam, boşver…

Çay demlenmiştir. Kurabiye de koyayım şu tabağa. Ben gidince devam edersin diyetine de sporuna da… Kız, ellinden sonra bir haller oldu sana ha… Şaka be… Biliyorum, dizin başka türlü iyileşmiyormuş. Ellerime sağlık, ağızda dağılıyor yahu! Ne diyordum… Ablacım ben böyle dedikten sonra çevirdi kafasını bana bir baktı, elim ayağım buz kesti. Haklısın yenge, dedi. Kalktı üzerine bir kot bir kazak geçirdi. Rahmetliler izin vermezdi kot falan giymesine. Sen bilmezsin bu kız neler çekiyordu… Kapıyı çekti çıktı gitti. Kalakaldım salonun ortasında. Çocukların okul çıkış vaktine kadar bekledim. Gelmedi. Sonra mecbur gittim aldım çocukları. Arıyorum bunu kimseye çaktırmadan, açmıyor. Faruk bilse kardeşinin eve gitmediğini ortalığı ayağa kaldırır.

Sabahı sabah ettim ablacım. Ertesi gün çocukları alelacele hazırlayıp erkenden bıraktım okula. Havva’nın kapısını bizdeki yedek anahtarla açtım. Yatak odasına, tuvalete banyoya baktım. Yok, yok. Salon tarafından gelen sesleri duydum. Ablacığım, seninki almış eline küreği, beli çimleri söküyor. Arkası dönüktü bana. O kadar kaptırmış ki kendini hiç fark etmedi geldiğimi. Bacakları çelik urganla çevrili gibi tek seferde saplıyordu küreği çimlerin üzerine. Neredeyse bahçenin yarısının çimlerini sökmüştü ben gittiğimde.

“Havva ne yapıyorsun!” diyebildim.

Yanına gidip dokunmaya korktum ablacığım, yalan yok. Küreği bırakmadan yüzünü döndü bana. Yanakları al al olmuş, gözleri parıldıyordu.

“Senin dediğini yapıyorum, yenge”

“Çimleri sök mü dedim ben sana?” dedim

Küreği kenara fırlattı. Olduğu yere oturdu, bağdaş kurdu. Elinin tersiyle terini sildi. Göğsü körük gibi inip kalkıyordu.

“Ölenle ölünmüyor, dedin ya yenge?” dedi

“Kızım dedim de güzelim çimlerden ne istedin? Abine ne deriz?” dedim.

“Burası artık benim bahçem yenge. Ne babamın ne de abimin bahçesi…”

Şu lokmayı yutmak nasip olmasın ki kelimesi kelimesine böyle dedi. Zaten gözlerinden kıvılcımlar fırlıyordu, üzerine laf söylemeye çekindim. Otur artık sen de. Dizin hepten ağrıyacak. Ha şöyle… Torunun derin uyudu bugün maşallah. İşte ablacım, Havva o günden sonra eski munis, ensesine vur lokmasını al Havva değil artık. Gölgeden aydınlığa geçer gibi, birden değişti. Çimleri dört beş günde tamamen kazıdı resmen bahçeden. Rahmetli kaynatam ne severdi o çimleri. Ama sulamasını, biçtirmesini kaynanamla Havva’ya yaptırırdı. O sadece seyretmesini severdi.

“Mağazaya ne zaman gitmeye başlayacaksın?” diye sordum korkarak…

“Şu hurmaları da köklettireyim belediyeye, açacağım orayı da en kısa zamanda”

Abla ne istedi o canım hurma ağaçlarından bilmem bu deli… Rahmetliler hacdan getirdikleri hurmaların çekirdeklerini ekip büyütmüşlerdi. Çocukların boyuna erişmişlerdi. Onların yerine kiraz ve çınar dikeceğini söyledi. Hurma ağacı kadar gereksiz bir ağaç olamazmış, zaten aşılı olmadıkları için meyve de vermezlermiş. Babasına çok anlatmaya çalışmış bunların kökleri evin temeline inecek, bela olacak diye… Rahmetli kendi bildiğinden şaşmazdı, dinlememiştir bile kızı, eminim. Faruk höt zöt edecek oldu; çok istiyorsan al balkonuna koy deyince Havva sesini çıkaramadı.

Kaynanamla kaynatam vasiyetlerinde evlerini Havva’ya bırakmışlar. Vasiyet olmasaydı bile Faruk evden çık demezdi zaten Havva’ya. Çok şükür kışlığımız, yazlığımız var, biliyorsun.
Bu Havva bahçeyi kafasına göre dağıttıktan sonra mağazaya gitmeye başladı tekrar. Ama sabahın kör karanlığında çıkıyor, yatsı okunduktan sonra geliyor ablam. Allahın günü mağazaya yürüyerek gidiyor, eve yürüyerek dönüyor. İti kopuğu, arsızı uğursuzu var dedik, merak ediyoruz dedik ama nafile. Her gün şehrin farklı bir sokağını keşfediyormuş. Yeni yeni insanlar tanıyormuş.

Geçen gün ne yapsa beğenirsin? Evde hazırladığı peynir ekmeği kordonda banka oturup öyle yemiş. Yanına da termosta konyaklı çay koymuş, onu içmiş! Yemek yapmaya eriniyorsan gel bizde ye öyle git evine diyorum. Hem abini de görmüş olursun diyorum. Sadece gülümsüyor bana. Bu huyu da yeni. Gülümseyip tek laf etmezse bil ki yapmayacak dediğini. Faruk beynimi yiyor, içimi kuruttu yeminle. Benim yüzümden olmuşmuş tüm olanlar. Ölenle ölünmüyor dedim abla, şart olsun ki başka bir şey demedim.

Şu dizliğini tak da selfi çekilelim. Faruk sana yardıma geldim diye biliyor. İyileşiyorsun ama kaybetme sen o dizliği gene de. Fotoğraf için lazım. Torunun da mızırdanıyor. Gideyim ben de evceğizime. İnsanın evi gibi yok ne olursa olsun ablacığım, değil mi?

SON YAZILAR

Rüzgargülleri ve Duvarlar | Öykü

Artık cenaze törenlerine gitmiyorum. En son bizim güvenlik görevlisinin annesininkine gittim. Her zamanki gibi avlunun en ücra yerine gidip geleni gideni izlemeye başladım. Bir kadın,...

Çiy damlası | Öykü

Güneş Hoca yine saçma sapan atıp tutmaya başlıyor. Dayanamayıp söz alıyorum. Bu sefer Zeus gibi şimşeklerini bana çeviriyor. Tam yerimden fırlayıp sınıftan çıkacağım. "Çiy damlası...

ÇOK RİCA EDİYORUM

  Bakın, ben dramaların hatta romantik komedilerin ayrılık, kavga, küslük sahnelerine dayanamam. İleriye sararım o sahneler bitsin diye.  Kavuşma, barışma sahnelerini ise defalarca izlerim. Hepsini değil...

Güncenin Çevirisi

Mehmet’le rüya gibi bir gecede Mozambik’te bir sahilde tanıştık. Dilbilimciydi. Epeyce içtiğimiz bir gece, yanından hiç ayırmadığı çantasından papirüsü andıran bir tomar çıkarıp “Bizden yüzlerce...

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol