First Be A Woman şarkısını daha önce dinlediniz mi? Seneler önce bu şarkıyı dinlediğimde yaşadığım o ilk coşkuyu on gün önce yine hissettim. Bu kez duygularımı harekete geçiren notalar değil, masallardı. İki İtalyan kadın yazarın ve altmış kadın illüstratörün ellerinden çıkan Asi Kızlara Uykudan Önce Hikayeler, Türkiye baskısını tam da bu ruha özel bir zamanda, Dünya Kadınlar Günü’nde yaptı. Kitabın Türkçe çevirisini yapan Deniz Öztok, kadınların birlikte hareket ettikleri zaman pek çok şeyi değiştirebileceğini söylüyor.
Ne diyordu şarkıda?
“You can do all you can. Say I am what I am. But first, be a woman.” (Her ne yapıyorsan yapabilirsin, ben neysem oyum diyebilirsin ama önce kadın ol.)
Hele ki Asi Kızlara Uykudan Önce Hikayeler’i okurken dinlerseniz şarkının etkisi üç katına çıkıyor. Bitirdiğinizde “Bu kitabı elimden geldiği kadar çok kişiye okutmalıyım” dedirtiyor. Hep Kitap’tan çıkan bu masallar 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde raflardaydı. Daha basılmadan da güzel bir hikâyeyle çıkmış yola.
Yazarlar Elena Favilli ve Francesca Cavallo kitabın basılmasını, Amerika’daki bir kitlesel fonlamayla –Kickstarter– sağlamışlar. Kickstarter, internet üzerinden sanatçıların, yayıncıların projelerini gerçekleştirmeleri için onlara kaynak sağlayan bir bağış şirketi. Kampanya beklenenden çok ilgi görmüş ve bir milyon doların üzerinde fon elde etmiş. Bu da kitaba, internetten kaynak oluşturma tarihinde en fazla maddi destek alan özgün kitap özelliğini katmış.
“Daha fazlasını hayal et.”
Önsözde Dünya’nın asi kızlarına sesleniyor yazarlar ve ilk cümleleri şöyle: “Daha fazlasını hayal et.” Kitapta daha önce ismini duymadığınız pek çok kişiye rastlasanız da onları daha yakından tanıma hevesiyle birkaç dakika içinde kendinizi o kahramanları Google’da ararken buluyorsunuz. Mesela Misty Copeland, Irena Sendlerowa gibi adını daha önce duymadığınız, hakkında az çok fikir sahibi olduğunuz ya da en azından adını ilk kez duymadığınız kadınların hikâyeleri de bir hayli meraklandırıyor. Coco Chanel’den Kleopatra’ya Michelle Obama’dan Frida Kahlo’ya yüz başkaldıran kadın hikâyesi.
Masal kitaplarının olmazsa olmazıdır görsellik. Kitaba can veren her kadın karakter, 60 kadın sanatçı tarafından resmedilmiş. Bu sayede asi kadınlar hayal dünyamızda kitaba özel hazırlanan illüstrasyonlarıyla canlanıyor.
Ah Külkedisi, Ah Rapunzel!
Kitap kız çocuklarına, inanmanın ve pes etmemenin gücünü anlatıyor. Hem de alışagelen tüm masallardaki gibi ütopik karakterlerle değil, gerçek insan hikâyeleriyle. Kitabın asıl değeri de bu noktada anlaşılıyor. Çünkü buna benzer çalışmalar -Stephanie Tabashneck 2015 yılında bir boyama kitabı hazırlamış- daha önce de yapılsa da bu masal kitabı kadar etkili olmamış.
Asi Kızlara Uykudan Önce Hikayeler’de Alicia Alonso’nun balerin olma hikâyesini okurken, onun kısmen görme engelli olduğunu öğreniyorsunuz. Ardından dansa olan tutkusuyla ve inanmanın gücüyle tanışıyorsunuz. “Zihnimde dans ettim” diyor Alonso. Amna Al Haddad’ın masalındaysa elimizde “şu an” dışında bir şeyin olmadığı ve hiçbir şeyi ertelemememiz gerektiği anlatılıyor. “Ertelemek yaşamın mayasını kaçırır” diye yıllar önce yazmıştı Elif Şafak Şemspare’de. Sanırım kelimeler gerçek bir insan hikâyesiyle birleşince daha iyi nüfuz ediyor insana.
Elena Favilli BBC’ye verdiği mülakatta, “Eğer bütün çocuklar prensleri tarafından kurtarılan prenses hikâyeleri okursa, öğrendikleri mesaj kadının erkek kadar değerli olmadığı, eşit olmadığımızdır” diyerek kitabın bu düşünceyi kırmak için yazıldığına değiniyor. Şunu da belirtmekte fayda var: Kitap kız çocukları için yazıldı diye sadece onlar okuyacak diye bir kural yok. Bu masallar hangi yaşta hangi cinsiyette bir okur olursanız olun kalplere dokunmayı başarıyor.
“Kadınlar, kadınların hikâyelerini anlatıyor.”
Kitabın Türkçe çevirisini yapan Deniz Öztok’a kitapla ilgili aldığı tepkileri sorduğumda, “Benim için en ilginç olanı, 10 yaşındaki oğlumun kitabı bir çırpıda bitirmiş olması, kitapla ilgili yorumlar yapması ve önerilerde bulunması. Normalde kız çocukları için hazırlanan bu kitabın bir erkek çocuk tarafından ilgiyle okunmuş olması, yeni yetişmekte olan erkeklere umutla bakmamı sağlıyor.” dedi.
Kitap satışa çıktığı günden beri çok satanlar listesinde ve bir hafta içinde beşinci baskısını yaptı. Deniz Öztok’un bu başarıya dair “Kitaptaki kahramanlar, kitabın yazarları, çizerleri ve benim gibi çevirmenler, editörler çoğunlukla kadın. Kadınlar, kadınların hikayelerini görünür kılmak için hep birlikte bir şeyler yapıyorlar. Kadınların birbirlerine verdikleri destek de ilgi görüyor. Bu çok etkileyici. Kadınların kadınlara destek olması, birlikte hareket etmesi pek çok şeyi değiştirebiliyor. Kitabın, Türkiye’de ve dünyada bir anda çok okunanlar listesine girmesi de bence bundan kaynaklanıyor.” sözleri bir okur olarak kitaba olan inancınızı pekiştiriyor.
Toplumsal cinsiyet algısı nerede başlıyor?
Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Gelişim Psikolojisi Anabilim Dalı Başkanı Ayşen Güre Duru, çocuklarda toplumsal cinsiyet algısının 4–5 yaşlarında başladığını ve özellikle 7–8 yaşlarında gelişme gösterdiğini belirtti. Çocukların aile içinde anne ve babanın rollerini, birbirleriyle paylaşımlarını gözlemlediklerini ve bu izlenimleri sonucu düşüncelerini şekillendirdiklerini ifade etti. Bu yüzden bu bilincin gelişmesinde aileye büyük bir sorumluluk düşüyor.
Yüz birinci masal kimin olurdu?
Kitapla ilgili sorulacak önemli bir soru yüz kadının nasıl belirlendiği. Yüzyıllardır Dünya’da büyük başarılar elde eden kadın sayısı elbette yüz değil. Mesela “Kitapta hiçbir Türk kadın karaktere yer verilmeyişi ise Türkiye’yi hiç tanımayan iki yazar tarafından hazırlanışına yorulabilir.” diyor Deniz Öztok. Kitap edindiği misyonla belki de ileride seri yapar diye düşünmekten de kendimi alamıyorum. Şimdiden de bir sonraki yüz kadını düşünmeye başladım. Türkan Saylan ve Duygu Asena aklıma gelen ilk isimler. Sonuçta bir kitaba yüzlerce ismi sığdırmak da kitabı sıkıcı hale getirebilirdi, bu haliyle bir yandan tadı damakta kalıyor, bir yandan da doyurucu olmayı başarıyor ve henüz üçüncü haftasında olmasına rağmen 19. baskısını yapmış.
Bir savaşı kazanmak için…
“Bir savaşı kazanmak için aynı savaşa bir defadan fazla girmek gerekebilir.” diyor nam-ı değer Demir Lady, Margeret Thatcher. Masalında, “Evlendi, ikiz çocukları oldu. Partisindeki erkekler genç bir annenin parlamento için uygun olmadığını düşünüyorlardı. Birkaç yıl sonra hayalleri gerçekleşti ve Margaret Parlamaneto’ya seçildi.” ayrıntısına yer veriliyor. Burada şöyle düşünebilir miyiz? Bir yandan, “Bakın bu tarz yaklaşımlar hep var” diyerek, kadının asıl sorumluluğunu, çocuklarına bakmak olarak düşünen eril zihniyete değiniliyor. Bir yandan da biz onları ne kadar asi olarak tanımlasak da, bu onların erkeklere düşman olduğu anlamına gelmiyor. Yani idealleri, hayalleri olan bir kadının evliyken de bunu başarabileceği mesajı veriliyor.
Her masalın sonunda “O da benim gibi biriydi ve başardı. Ben de yapabilirim.” derken buluyorsunuz kendinizi. Bir sayfada Marie Curie “Yaşamda hiçbir şeyden korkulmaz. Sadece onu anlamak gerekir.” diyerek cesaret veriyor size. Bambaşka bir sayfada “İstemelisiniz!” diyor Evita Peron inancınızı perçinlemek için ve ekliyor: “İsteme hakkınız var. Arzu etmelisiniz.”
Aslında her şey, üretmek için hayalleri, vizyonu ve enerjisi olan insanlara dünyada yer açabilmek ile mümkün. Zihinlerdeki eril düşünce kızların özgür kanatlarına yük olmasın ve bu masalların ışığı ulaştığı herkesin, özellikle her kız çocuğunun yolunu aydınlatsın.