Ana SayfaYaşamKadınSanat tutkusu mücadeleye dönüşen bir kadın: Mihri Hanım

Sanat tutkusu mücadeleye dönüşen bir kadın: Mihri Hanım

-

“Muhterem Nazır [Bakan] Beyefendi,
Memlekete Meşrutiyet’le birlikte hürriyet, müsavat [eşitlik] uhuvvet [kardeşlik] geldi ama bütün bu nimetlerden sadece erkekler istifade ediyor, kadınlar hala olduğu yerde, bir adım bile ileri gitmiş değiller. Acaba bu imtiyaz nereden geliyor? (…) Bugün her yerde müsavat ve adaletten söz ediliyor. Fakat İnas Sanayi-i Nefise Mektebi [kadınlar için güzel sanatlar okulu] nerede? Hep yapılanlar erkekler için.”

 

Remziye Hisar, Deha Gürsey ve Mihri Hanım

Sanıyorum ki buradaki pek çok yazıda, statü fark etmeksizin kadınların ezildiğine dair bir cümle kurdum. Bu, tekrara düşmek olarak nitelendirilebilir elbet fakat yaşamını okuduğum her kadın, bilhassa bu coğrafyanın kadınları cümleyi doğruladı. Evlenince uzun bir süre okuması, yazması yasaklanan Fatma Aliye, çocuk yaşta evlendirilen, yazması hoş karşılanmayan İhsan Raif Hanım, resim sevgisi nedeniyle bedel ödemek zorunda kalan Mihri Müşfik, yüksek statüden kadınlardı ama bu, bazen aileleri, bazen toplum tarafından baskılanışlarını engellememişti.

Mihri Hanım, 26 Şubat 1886 tarihinde İstanbul’da doğdu.

Ailesi düşünülünce şanslı bir kadın olan ressam, eğitim konusunda da büyük bir avantaja sahipti.

Ünlü ressam Zonaro’dan eğitim aldı. Resme duyduğu ilgisi günden güne artarken daha fazla eğitim alma isteği taşımaya başladı.

Yurtdışında eğitimini sürdürmek istedi. Ancak o dönem için yüzyıllarca günah olarak algılanan resim konusunda gönderilmesi alışılmış bir şey değildi. Fakat Mihri Hanım kararlıydı.

Nitekim bu eğitimi almak için İtalya’ya kaçtı. Roma’dan Paris’e geçti ve yaşamını portreler yaparak sürdürdü. Resim eğitimi için Paris’e gelen Galip Bey’den ders aldı. Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. Ünlü ressamların atölyelerinde çalışmalara başladı.

Darülmuallimat’ta resim öğretmenliği yapmak üzere İstanbul’a döndü. Bu esnada kadınların eğitim alabileceği bir sanat okulu için arkadaşlarıyla birlikte mücadele veriyordu. Bu mücadele 1914’te sonuç verdi, İnas Sanay-i Nefise Mektebi kuruldu. Mihri Hanım, daha sonra müdürü olacağı bu okulda, resim öğretmenliğine başladı. Fakat burada adeta bir kuşatma altındaydı.

Öğrencilerine, ikna edip bulduğu gayrimüslim çıplak kadın modeller ile çalışma olanağını sağlayan Mihri Hanım erkek model sorununu da Arkeoloji Müzesi’nden getirdiği heykeller ile çözdü. Ancak heykel de olsa çıplak erkek modelle çalışmaları gericilerin tepkisine ve dedikodulara neden oldu. Açık yakınmalar, tepkiler ve gizli ihbarlar ile atölyesi basılmaya başlandı. Mihri Hanım bu sorunu heykel erkek modellerin beline bağladığı örtüyle çözdü. Mihri Hanım bu kez öğrencisi olan genç kadınları açık havada resim yapmaya götürmek istedi. Engellendi fakat daha sonra özel izin ve polis gözetiminde açık havada resim çalışmaları yapmaları iznini aldı. Gözlem altında, öğrencileriyle Gülhane Parkı, Köprüaltı, Üsküdar, Topkapı Sarayı’nda çalışmalar yürüttü.

İstanbul’da Mihri Hanım’ın tavırları erkek egemen yapıyı rahatsız etti. Sanat ve edebiyat ortamını elinde tutan erkeklerle rahat rahat görüşmesi dedikodulara yol açtı. İşgal güçlerince tutuklanan İttihat ve Terakki üyesi dostlarını hapishanede ziyarete gitmesi ile şimşekleri üstüne çekti. Üzerindeki baskılar arttı. İşgal güçlerinin baskınları ve görüştüğü kişiler üzerinde yoğunlaşan baskılara dayanamayarak yeniden yurt dışına kaçtı.

Deha Gürsey, Mihri Hanım, Feza Gürsey

Üst üste yaşadığı kayıpların acısını atlatmak amacıyla İtalya’dan Amerika’ya taşındı. Evliliği sonlanınca Mihri Rasim imzasını kullanan ressam, 1928’de New York’ta kişisel bir sergi açtı. Yıllar geçtikçe yoksulluk ile karşılaştı. 1954 yılında yaşamını yitiren Mihri Hanım, sanatçı kadının yalnızlaştırılması durumunu derinden yaşadı. Çoğu kaynağa göre kimsesizler mezarlığına gömüldü.

Sanat tutkusu mücadeleye dönüşen Mihri Hanım, idealist bir ressamdı. Baskılara inat fırçasını, paletini ataerkiye teslim etmedi. Mücadele ile geçen yaşamı, zorluk içinde bitse de mücadelesi boşa gitmedi. Kadınların sanat yolunu açtı ve şahane eserleriyle adını tarihe yazdırdı.

Kaynak:

Yaşar Öztürk, İki Kadın Ressamımız Hale Asaf, Mihri Müşfik ve Acınası Yaşamları, Bütün Dünya, Mart 2001.
Malik Aksel, İstanbul’un Ortası, Kapı Yayınları, 2011.

Fotoğraf kaynağı: Şehir Üniversitesi e-arşiv

SON YAZILAR

Vakıf üniversitelerinde neler oluyor?

Üniversiteler tüm bileşenleriyle, emeğin ve bilginin kendini her an yeniden var ettiği mekânlardır. Üniversiteler eskiden beri hep toplumun aklı ve vicdanı olarak görülmüştür. Bu günlerde...

EŞİK: Kadın ve kız çocuklarını hayattan koparamayacaksınız, ev köleleriniz yapamayacaksınız

Eşitlik için Kadın Platformu (EŞİK) kız çocuklarının okullaşmasını teşvik adı altında, kız okullarının açılması yani karma eğitimin baltalanması hakkında açıklama yayımladı. Karma eğitime son vermenin...

Sus(ma)mak! İnan(ma)mak!

Gündem şu an bu iki kavramdan çok da bağımsız bir noktada değil. Size şimdi ufak bir düşünce egzersizi yaptırmak istiyorum. Bana katılabilirsiniz veya eleştirmek istediğiniz...

Kadın, doğa ve kesişen tahakküm: Av ihalelerinden İstanbul Sözleşmesi’ne, Kuzey Ormanları’ndan 6284’e

Hem ekofeminizm hem vegan feminizm kadınların, doğanın ve hayvanların üzerindeki ataerkil kapitalist baskının nasıl ortak sömürü hikayeleri ortaya çıkardığını yıllardır tartışıyor. Üstelik bunu, sadece bu...
Zozan Çetin
Zozan Çetin
Eylül 1989’da doğdum. Ege Üniversitesinde Tarih okudum. Daha sonra erkeğin tarihini değil, kadının tarihini yazmak ve anlatmak için Dokuz Eylül Üniversitesi Kadın Çalışmaları Anabilim Dalında yükseklisansa başladım. Düşlerim için çabalamaya devam ediyor ve değişime olan inancı içimde taşıyorum. Bir kadın olarak var olma mücadelesi verirken de yazının, sözün ve kalemin gücüne inanıyorum. O yüzden yazmayı da anlatmayı da seviyorum.

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol