Ana SayfaYaşamKadınToplumsal cinsiyetçilik

Toplumsal cinsiyetçilik

-

Toplumsal cinsiyet; kadın ve erkeğin sosyal olarak belirlenen rol ve sorumluluklarını ifade eder. Toplumsal cinsiyet, biyolojik farklılıklardan dolayı değil kadın ve erkek olarak toplumun bizi nasıl gördüğü, nasıl algıladığı, nasıl düşündüğü ve nasıl davranmamızı beklediği ile ilgili bir kavramdır. Bir bütün olarak tarih cinsiyetçidir. Çünkü tarihin yazarı da, bilinci de, yöntemi de, yasası da erkektir. Toplumsal cinsiyetçilik, erkek egemen tarih bilinci ile gerçekleştirilir. Bu anlamda uygarlık tarihi, cinsiyetçiliğin aklileştirilmesinin tarihidir.

1986 yılında yalan iftiralar ve şahitlikler ile İran'da recmedilen Soraya. (Soraya'nın hayatını, The Stoning of Soraya "Soraya'yı Taşlamak" filmini izleyerek öğrenebilirsiniz)
1986 yılında yalan iftiralar ve şahitlikler ile İran’da recmedilen Soraya. (Soraya’nın hayatını, The Stoning of Soraya “Soraya’yı Taşlamak” filmini izleyerek öğrenebilirsiniz)

Cinsiyetçiliğin odak noktası ise kadın ve onun cinselliğidir. Bugün dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinde kadına; doğurmak, çocuk bakmak, evinin hizmetçisi olmak, dahası kocasının seks aracı olmak gibi roller verilmiştir. Cinsiyetçi algı o kadar toplumu içine girmiştir ki; renklerden, mesleklerden, spordan, sosyal aktivitelere kadar her şeye bir rol, bir cinsiyet biçilmiştir. Kadın attığı her adımda, çaldığı her kapıda, açtığı her televizyon kanalında, reklamlarda, haberlerde her yerde bu cinsiyetçi yaklaşımı görebiliyor. Acı olan ise bu yaklaşımları kadınların da benimsemiş olmasıdır.

Pembe kadının rengi, mavi erkeğin rengi olmuştur. Mühendislik, pilotluk, siyaset gibi meslekler erkeğin mesleği olarak görülürken, öğretmenlik, hemşirelik, temizlikçilik gibi meslekler kadının mesleği olarak görülmüştür. Toplumun yüklediği bu roller karşısında kadın ve erkek de bu rolleri benimseyerek bu rolleri oynamaya çalışırlar. Kapitalist toplum yapısının insana sunduğu bu kalıplar, toplumsallaşma süreci ile bize kazandırıldığı gibi iletişim ve teknolojik araçlarla da bize benimsetilmektedir. Cinsiyetçiliğin başrolünde kitle iletişim araçları vardır ve bu araçların yarattığı küreselleşme ile bu cinsiyetçilik tüm toplumlara yayılır. Reklamlarda, TV dizilerinde beynimizde oluşturulan bu kodlar farkında olmadan gitgide bizde olağanlaşır ve bizim bir parçamız haline gelir.

Hükümete karşı oy atan kadın işkence görüyor
“Çeviri: Hükümete Karşı Oy Atan Kadın Hapishanede İşkence Görüyor”

Sermayenin küreselleştiği günümüz dünyasında, kadın evrensel boyutlarıyla sömürülmektedir. Bu düzen içerisinde bedenler adeta tüketilir. Toplumun kendisini daha çok beğeneceği sannıyla bu bedenler ufalanır, bıçakla yeniden şekil alır. Peki, bir kadın bedenini niye değiştirmek ister? Çünkü, toplum ona “güzel” olmadığı zaman bir kadın arzulanmaz algısını vermiştir. Erkek, ideolojisi kadın bedeni üzerinde kendini yeniden var eder. Bu ideolojiye göre, kabul görmek ve beğenilmek için kadının belirli bir profilde olması gerekir. Buna inanan kadın da böylelikle erkek ideolojisine yenik düşer. Kadın ve kadın bedeni sömürüldüğü gibi aynı zamanda erkek ve erkek duyguları da sömürülmeye başlanmıştır. Bu yüzden tartışılması gereken kadın ve erkek eşitsizliği değil, kadına ve erkeğe toplum ve devlet eliyle yüklenen roller…

SON YAZILAR

Vakıf üniversitelerinde neler oluyor?

Üniversiteler tüm bileşenleriyle, emeğin ve bilginin kendini her an yeniden var ettiği mekânlardır. Üniversiteler eskiden beri hep toplumun aklı ve vicdanı olarak görülmüştür. Bu günlerde...

EŞİK: Kadın ve kız çocuklarını hayattan koparamayacaksınız, ev köleleriniz yapamayacaksınız

Eşitlik için Kadın Platformu (EŞİK) kız çocuklarının okullaşmasını teşvik adı altında, kız okullarının açılması yani karma eğitimin baltalanması hakkında açıklama yayımladı. Karma eğitime son vermenin...

Sus(ma)mak! İnan(ma)mak!

Gündem şu an bu iki kavramdan çok da bağımsız bir noktada değil. Size şimdi ufak bir düşünce egzersizi yaptırmak istiyorum. Bana katılabilirsiniz veya eleştirmek istediğiniz...

Kadın, doğa ve kesişen tahakküm: Av ihalelerinden İstanbul Sözleşmesi’ne, Kuzey Ormanları’ndan 6284’e

Hem ekofeminizm hem vegan feminizm kadınların, doğanın ve hayvanların üzerindeki ataerkil kapitalist baskının nasıl ortak sömürü hikayeleri ortaya çıkardığını yıllardır tartışıyor. Üstelik bunu, sadece bu...
Serap Ören
Serap Ören
Serap Ören 22 Haziran 1993 Diyarbakır doğumlu. Dicle Üniversitesi Tarih Öğretmenliği 4. sınıf öğrencisi. Yaklaşık 4 yıldır aktif olarak STK'larda bulunmakta. Son 2 yıldır Toplum Gönüllüleri Vakfı'nda aktif gönüllülük yapıyor. Bunun dışında Sosyal Değişim Derneği - Anne Frank House, 3H Hareketi, Mazlumder, gibi STK'larda da çeşitli eğitimler almış. Doğayı çok seven biri olduğundan bu alanda da bir şeyler yapmak istediği için şimdiki adresi Gaia Dergi.

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol