“Hepimizin aynı fikirde olması iyi bir şey değildir. Yaratıcılığı ortaya çıkaran fikir ayrılıklarıdır.”
Dünya bilim ve edebiyat tarihinin en ünlü ailelerinden birisi şüphesiz ki Huxley ailesidir. 19’uncu yüzyılın en önemli biyologlarından birisi olan ve aynı zamanda Darwinizm’in ve Darwin’in en ateşli savunucularından Thomas Henry Huxley (1825-1895), yine evrimsel biyolojinin en önde gelen isimlerinden Julian Huxley (1887-1975), zamanının önemli edebiyat adamlarından birisi olan Leonard Huxley (1860-1933) bu ailenin ünlü simalarındandır.
Bu ünlü ailede dünyaya gelmiş olmanın şansı, Aldous Huxley‘in bugüne aktarımında şüphesiz ki büyük rol oynar.
Aldous Huxley, Thomas Henry Huxley’in torunu, Leonard Huxley’in oğlu ve Julian Huxley’in kardeşidir. Bu genetik mirasın yetenekli bir taşıyıcısı olan Aldous, 52 sene önce 22 Kasım’da hayata vedâ etti.
26 Temmuz 1894’te İngiltere, Surrey’de dünyaya gelen Aldous’un hayatındaki dönüm noktası 16 yaşında geçirmiş olduğu rahatsızlığa bağlı olarak bir süre neredeyse âmâ kalmasıdır, tabii entelektüel bir genetik mirası saymayacak olursak. Görme yetisini neredeyse kaybettiği bu süreçte, Aldous’un kendini keşfetme olanağını yakaladığı açıktır. Öyle ki, o, bu sürecin hemen ardından edebiyata yönelmiş, şiirler ve öyküler yazmaya başlamıştır. 1921’de yayınladığı Krom Sarısı isimli romanı, onun edebiyattaki ilk görünür ayak izidir. Bundan romandan hemen önce yayımlanmış bir kısa öyküsü bulunsa da, onu üne kavuşturan ilk eserin Krom Sarısı olduğu bilinir. Bundan sonra yayınladığı her romanda Aldous’un ünü biraz daha yayılmış ve biraz daha pekişmiş görünür. Edebi tarzı, zamanın önemli edebiyatçıları tarafından övgüye değer bulunmuş olan Aldous’un bugün en bilinen eseri olan Cesur Yeni Dünya, Aldous 38 yaşında iken yayınlanmıştır.
Aldous Huxley’in edebiyatı eleştirel bir edebiyat olarak göze çarpar. Hemen her kitabında iyi bir toplum gözlemcisi olduğunu gösteren Huxley’in sivri dili ve zekâsı giderek daha merak uyandırmış ve belli ölçüde bir sempati de toplamıştır. Genetik mirası olan bilimi de edebiyatının bir parçası yapmayı başarabilen Aldous, bu yönüyle de dünya edebiyat tarihinin ender bulunan insanlarından birisidir. Aslına bakılacak olursa, sosyolojiyi, felsefeyi, edebiyatı ve bilimi bu denli iç içe ve bu kadar doğal kullanabilen bir yazar neredeyse yoktur. Bunların yanına üslûp yeteneği de eklenince, ortaya çıkan tablonun adı Aldous Huxley olacaktır.
“Aerodinamik yasalarına göre o tombul ve tüylü arının hiç uçmaması gerekiyordu; herhalde bunu ona hiç kimse söylemedi ki, uçuyor.”
Aldous’un 20’nci yüzyılın ikinci yarısında yayınladığı Algı Kapıları ve Cennet ve Cehennem eserleri Beat Edebiyatı çevrelerinde geniş yankı buldu. 1958’de Yeniden Ziyaret Edilen Cesur Dünya yayınlandı. Hayatı boyunca birçok eser veren Aldous Huxley, son kitabı olan Ada’yı 1962’de yayınladı. Bu kitap uzun ve başarılı edebiyat geçmişinin, başarılı bir şekilde noktalanmasıydı. Bu kitabı yayınladıktan bir yıl sonra, 22 Kasım 1963’te Los Angeles’ta hayata veda eden Aldous’un eserleri, edebiyat tavrı ve kişiliği tüm zamanların en saygıya değer anekdotları olarak tarihteki yerini aldı.
“Seksten daha ilginç bir şey keşfetmiş kişiye entelektüel denir.”
Bazı Diğer Eserleri:
– Ses Sese Karşı
– Kadim Felsefe
– Maymun ve Öz
– Mona Lisa Tebessümü
– Antic Hay