Bugün sistem cinselliği kullanarak ve ürünleri kadınlar üzerinden pazarlayarak moda endüstrisini; protein, B12, omega3 gibi ihtiyaçlar öne sürerek hayvan endüstrisini; hazır ve paketlenmiş gıdaları günlük hayatımıza sokarak ilaç endüstrisini inşa etmeyi başarmıştır.
Bu sistem alışveriş kültürüyle ayakta durur. Bu yüzden de bize, yani tüketicilere, ihtiyacımız olmayan ürünleri medyanın büyüsüyle satın aldırmaya çalışır. Fakat günlük hayatımızın her alanına girmiş, bize ihtiyaçmış gibi sunulan bu ürünlerin arkasındaki korkunç hikâyeleri bilsek kaçımız onları satın almaya; bizim sağlığımızı zerre kadar önemsemeyen, işçilerini korkunç şartlar altında saatlerce hatta çoğu zaman iş güvenliği olmadan çalıştıran, hayvanların kısacık hayatlarını hareket bile edemeyecekleri kafeslerde geçirmelerine sebep olan, acımasız ve tek amacı daha fazla kâr sağlamak olan bu şirketlere gönül rahatlığıyla para kazandırmaya devam eder?
Biz para hırsı ve günlük stresler içinde kaybolup giderken her gün kullandığımız şeyleri sorgulamayız bile. Örneğin indirimden aldığınız kazağın fiyat farkını sizin için kim ödüyor? Giydiğiniz pantolonu hazırlayan iş güvenliği olan bir çalışan mıydı, yoksa fabrikada kimyasal gazlara karşı maske takması bile önemsenmeyen, kaçak işçi olarak çalışan 16 yaşındaki mülteci bir çocuk muydu sadece?
Çoğu paketli üründe bulunan palm yağının üretimi için ormanlar katledilirken yaşam alanları yok olan hayvanlara ne oluyor? Milyonlarca insanın her öğün tükettiği süt ürünleri kimden çalınarak soframıza ulaşıyor? Hijyenik olmayan fabrika ortamında yetişen, hastalanmamaları için antibiyotikler verilen ve daha çok ürün verebilmeleri için hormon takviyeleri alan hayvanların ürünlerini tüketmemiz vücudumuza ne gibi zararlar veriyor?
Biz kadınların sütyenlere ve bikini üstlerine gerçekten ihtiyacı var mı, yoksa bu moda endüstrisinin ataerkil toplum üzerinden bize oynadığı bir oyun mu? Her gün içtiğimiz suların pet şişeleri, ambalaj atıkları, plastik poşetler ve yüzlerce çöpümüz nereye gidiyor?
Sistemin istediği de budur zaten, bunları düşünmemeniz. Endüstrilerin perde arkası hiç de sevgi dolu olmayan hikâyelerle doludur, bunları saklamak ister daima. Satın aldığımız kıyafetin rafa geliş öyküsünü bir de Bangladeşli işçilerden, bağımlı olduğumuz kahvenin ve çikolatanın geliş öyküsünü Brezilyalı yerel halktan, hazır gıdalarda bulunan palm yağının öyküsünü ise Amazonlardaki orangutanlardan dinlememiz gerekiyor alışveriş çılgınlığımızın bedelini ödeyenleri tanımak için.
Sorgulamayı, minimalist yaşamayı, adil ve zulümsüz ürünler kullanmayı, her türlü hayvan sömürüsünü reddetmeyi, hakkı yenen herkes için ses çıkarmayı, hayvan ve çevre hakları için savaşmayı, hükümete ve çıkarcı şirketlere boyun eğmemeyi, alternatifler oluşturmayı, çevrecilik konusunda bilinçlenmeyi, küresel ısınmaya karşı adımlar atmayı, geri dönüştürmeyi, kadınları aşağılayan moda anlayışlarını reddetmeyi, adil ve etik modayı benimsemeyi öğrenmemiz ve öğretmemiz gerekiyor.
Satın aldığımız her ürünle, yaptığımız her eylemle, kurduğumuz her cümleyle yaşamak istediğimiz dünyanın temellerini atıyoruz, bunun farkına vardığımızda dünyayı daha güzel bir yer haline getireceğiz…
Bu yazılar ilginizi çekebilir:
*Çikolata yemek artık tadınızı kaçıracak
*70 dolarlık “feminist” tişörtler, saati 1 dolara çalışan kadınlar tarafından üretiliyor
*Bir de orangutanlardan dinleyelim: Palm yağı gerçekleri
*Reklamlarda metalaşmış kadın imgesi ve kullanım şekilleri
*Seksin toplumsal politikası 3: Moda endüstrisi ve “Özgürlük Meşaleleri”