Doğu Harlem’de bir çocuk doğdu. Haziran ayının ortalarıydı ve tesadüfi bir şekilde, doğumundan tam bir yıl önce, hiç görmediği İstanbul’da başlayan işçi direnişinin son günüydü doğumu. Doğumundan bir yıl sonra, adı Peru’da, yağmacı Avrupalılara karşı direnişi örgütleyen devrimciden alınan ilhamla atfedildi. Soyadı ise, Hintçe “şükreden” anlamına geliyordu. Amerika’daki siyahi direnişinin önde gelen aktivistlerinden olan annesi ve babası, sanki bir mesaj vermek ister gibi koymuşlardı adını, o sadece soyadının anlamını sahiplenmedi. Tupac Amaru, önce basit bir Batı Yakası rapçisi gibi ortaya çıktı ama zaman geçtikçe, sözleri de sertleşti, eylemleri de.
Adı en çok bilinen şarkısı, “Hit ‘Em Up” adlı, belki de rap tarihinin en küfürlü kaydıdır, ama bu şarkının ortaya çıkmasının tek sebebi, bütün dünyanın ona karşı birleşmesiydi, o da bunu biliyordu ki, “Me Against The World” adını, şarkısına da, aynı adı taşıyan albümüne de verdi. Ölümü, “fazla kaset sattığı için, kıskançlık sonucu ortaya çıktı, pastayı paylaşmak istemediler” denerek karşılandı, hafifletildi. Ama, bazı dünya starlarına olduğu gibi, öldüğüne inanmayan hayranları, onun adına komplo teorileri oluşturdu.
Hatta Snoop Dogg’un bir konserinde, hologramıyla zuhur etti birden bire. Onu bu kadar büyük bir efsane yapan neydi? Müziğinin iyi olması mı, politik kimliğiyle siyahilerin sorunlarını anlatması mı, yoksa sempatik görünmesi mi? Bu soruyu soran MTV muhabirine cevabı; “Sebebi, büyük ağzım. Büyük bir ağzım var, gerçeğim, ağzımdan çıkan her şey gerçek ve söylemek istediğimi direkt söylüyorum” olmuştu. Büyük oranda da haklıydı.
Aşağıdaki mülakatta, siyahi halkın yaşadığı sorunlardan dolayı öfkeyle dolmasına şaşıran insanlara, “Benim sözlerimde ve toplumumun söylemlerinde öfke olması garip mi? Öfkeyle dolu olmamalı mıyız? Toplumun tek yaptığı, varoşları sömürmek. Varoşların acılarını, üzüntülerini, kültürlerini, müziklerini, filmlerini kullanıyorlar. Benim bunlardan bahsetmem gerek, çünkü bunları söyleyen başka kimse yok. Ben, 50. yaş gününde, ‘yaşam boyu başarı ödülü’ verilip susturulacak biri olamam. Nefes aldığım her saniye, daha ileri gitmeliyim. Beni gördükleri an, ağzımdan bir gerçek çıkacağını, dudaklarımda bıçak taşıdığımı fark etmeliler” diyerek, şarkılarında verdiği mesajların da ötesine taşıyor meseleyi.
Çünkü Tupac, yine aynı mülakatta bahsettiği gibi, toplumsal sorunları dile getiren herkes, ya katledildiği ya da hapse atıldığı için, haklı olarak, içine düştüğü bu mücadele ortamında, omuzlarında hissettiği sorumluluğun hakkını vermek durumundaydı.
O da bunu yaptı. Müziğiyle, diliyle mücadele etti ve siyahi müziğinin öfkeli tınısı olan rap’i, isyanıyla taçlandırdı. Changes şarkısında, “Polisler zencileri çok umursuyorlar/ tetiği çek, bir zenci öldür ve kahraman ol/ çocuklara kokain ver, kimin umurunda ki?/ refah seviyesinde bir eksik ağız daha” dizeleri ve beraberinde söyledikleri, dilinin arasındaki hançeri, karanlık dünyaya bir ışık huzmesi gibi saplayan bu “varoş mesihi”, içinden çıktığı toplumun gerçekliğini ve sürüklendiği ortamlarda, adaletsizliği yüksek sesle haykırdı. İftiralar atıldı, hapislere sürüklendi, hakimlerin karşısına her zaman aynı neşeyle çıktı.
Bu hikâye tanıdık geliyor mu size? Gelmiyorsa, gelmeli kesinlikle, zira, kendi ülkesinde de, dünyada da, adaletsizliğe karşı direnen her sanat ve düşünce neferine yaşatılanları yaşadı o da. Aynı yollardan geçti, çile çekti, efsaneleşti ve henüz 26 yaşındayken katledildi. Hakkında söylenecek çok söz, yazılacak çok yazı var. Ancak ölüm yıl dönümünde onu anmak ve isyanını, müziğini yad etmek, şu an yeterli sanırım. Siyahi bir Amerika başkanı seçilmeden yaklaşık 20 yıl önce, “biz siyahi bir başkan görmeye hazır değiliz” dediği, “Değişimler” adlı şarkısıyla bitiriyorum yazıyı. “Bu böyledir, hiçbir şey aynı kalmaz” diyen bu zenci “sıra neferi”ne kulak vermek gerek biraz.
Rest In Peace, King!