2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü dolayısıyla, WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Türkiye’de yaşanan su arzı ve su kirliliği tehlikesine dikkat çekti. Türkiye suyuna sahip çıkıyor mu bilinmez, ancak ülkemizde son 40 yılda sulak alanlarının yarısı yok olurken su rezervleriyle ilgili risk sürüyor.
Türkiye yıllık kişi başına düşen bin 519 m3’lük su miktarı ile “su sıkıntısı” çeken ülkeler arasında yer alırken, mevcut su rezervleri ise çeşitli riskler altında. Günümüzde 25 su havzası bulunmakla birlikte, bu havzalar bölgelerine göre farklı dinamiklere ve öncelikli sorunlara sahip. Örneğin, Konya Kapalı Havzası yarı kurak iklimde bulunuyor ve tarımda aşırı su kullanımı veya havzalar arası su transferi gibi sebeplerle su miktarındaki azlık sorun teşkil ediyor. Büyük Menderes ve Ergene Havzaları ise kirlilik nedeniyle su ihtiyacını karşılayamıyor.
Su kıtlığıyla ilgili sürdürülebilir çözümler üretilmeli
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre Türkiye’nin nüfusunun 2030 yılında 100 milyona ulaşması bekleniyor. Bununla birlikte, yıllık kişi başına düşen su miktarının ise yaklaşık 400 m³ azalarak bin 120 m³’e düşeceği öngörülüyor. Fakat günümüzde de su kıtlığıyla ilgili sıkıntıları yaşanmaya başlamış durumda. Artan kentsel nüfusla birlikte büyük şehirlerde ortaya çıkan içme suyu arzındaki yetersizlikler, havzalar arası su transferi ile giderilmeye çalışılıyor. Fakat bu gibi kısa vadeli çözümler gelecekte yaşanacak kullanılmaya elverişli su sıkıntıları konusunda kesin bir çözüm sunmuyor.
Sürdürülebilir olmayan su altyapı projeleri (enerji, sulama, içme suyu temini veya taşkın kontrol amaçlı yapılar) ise, hidrolojik sistemleri doğrudan etkiliyor ve bazı durumlarda dere veya sulak alanların yok olmasıyla sonuçlanıyor. Bu tür müdahaleler ekonomik, ekolojik ve sosyal sorunlara yol açıyor.
Tatlı su ekosistemlerine müdahale insanlar için risk oluşturuyor
İleride su kıtlığı yaşanması konusunda bir başka risk unsuru ise kentsel, endüstriyel ve tarımsal nedenlerle su kalitesinin düşmesi. Türkiye’deki bin 396 belediyeden sadece 296’sının atık su arıtma tesisinin olması, zehirli suların kullanılabilir su kaynaklarına karışmasına sebep olarak doğal çevreye de zarar veriyor. Ayrıca su kirliliği yalnız biyolojik çeşitliliği değil; aynı zamanda geçimleri suya bağlı çok sayıda insanı da doğrudan etkiliyor. Ülkemizde en fazla suyun kullanıldığı alan tarım(%73) iken, bu sektörde verimliliği sağlayan modern sulama yöntemlerinin (damla veya yağmurlama) yaygın olmaması su havzalarının kuraklaşma sürecini hızlandırıyor.
WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak, tatlı su ekosistemlerine müdahalenin doğal çevre kadar insanlar için de birtakım riskler oluşturduğuna dikkat çekerek şu açıklamayı yaptı; “Bireyler açısından temiz, sağlıklı ve yeterli suya ulaşamama sorunu ön plana çıkarken, karar vericiler için içme suyu temini, kentsel ve sektörel su kullanımlarıyla ilgili riskler önem kazanıyor. İş dünyası da suya bağlı risklerle karşı karşıya. Örneğin şirketlerin kârlılıkları veya marka değerleri, suyun miktarından veya kalitesinden etkilenebiliyor.”
Suyuna sahip çık Türkiye.
Kaynak: WWF-Türkiye