Bundan 5 yıl önce, üniversite öğrencisi bir genç kız gündem olmuştu. İsmi Dilek Özçelik’ti ve lenf hastasıydı. Çoğu kanser hastası gibi o da ilaçlarını
bulamıyordu. Edirne’de bulunan Trakya Ünivesitesi’nde İngilizce Öğretmenliği 3. sınıf öğrencisiydi ve henüz çok gençti. Yıl o zamanlar 2013. Dilek ise 22. yaşındaydı.
Bir gün çarşıda gezerken şans eseri dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ı görmüştü. Siz de eminim hatırlarsınız. Ve Bayraktar ile görüştükten sonra gazetecilere yaptığı açıklamasında şöyle demişti: “Devletin başındaki insanların görevi tüm bireylerin ihtiyaçlarına cevap vermesi olduğunu sanıyorum. Sadece bu düşünceyle kendisinin birkaç dakika beni dinlemesini istedim. Benim zaman kaybına lüksüm yoktu. Ne yapacağımı bilemedim. Ailece çok zor günler geçiriyoruz. Ben ve benim gibi insanlar mevki ve makam sahibi değiliz. Bazı şeylere çok kolay ulaşamıyoruz. Ben bakan beyi şans eseri gördüm. Kendisinin 1-2 dakika beni dinlemesini istedim. Ben ‘ilaç’ dedim. O ‘para’ dedi.”
Belki Erdoğan Bayraktar’ı gördüğü o ilk an şanslı hissetmişti kendisini Dilek. Belki o güzel yüreği umutla dolmuştu aniden. Ancak hiç ummadığı bir karşılık gördüğü kesindi… Çünkü Dilek’in de ifade ettiği gibi ‘ilaç dedikçe para diyen biri’ vardı karşısında… Cebine zorla bir miktar para sıkıştırıp “Parayı düşürme epey var” diye tembihleyerek yanından uzaklaşmış, namaz kılmak için camiye girmişti Bakan Bayraktar.
Ve işte her şey aslında Erdoğan Bayraktar’ın bu davranışlarından sonra
başlamıştı… Dilek’e o kadar dokunmuştu ki cebine para sıkıştırılması… Çünkü onun istediği para değil ‘ilaç’ idi… Bakan Bayraktar’ın sitemkar şekilde “Ne yapabilirim ki başka” dediği görülüyordu görüntülerde. İşte yapabileceği şeylerden biri buydu. İlaçlarına kavuşturmaktı. Çünkü Dilek’in hayatına devam edebilmesi için daha fazla zaman kaybetmemesi gerekiyordu… Ancak cebine para sıkıştırılınca ‘dilenci muamelesi’ görmüş gibi hissetmişti.
Bu duruma epey içerleyen Dilek, camide Bakan’ın çıkmasını beklemiş ve hepimizin boğazında bir yumru bırakmıştı. Parayı Bakan’a geri vererek
gözyaşları içinde şu cümleler dökülmüştü ağzından: “Yanlış anlaşıldım. Ben dilenci değilim. İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda.”
Olay, bu görüntüler ile son bulmadı tabii. Vali Duruer ertesi gün Dilek Özçelik ile görüştü. Dilek ise sağlığı ne kadar kritik bir noktada da olsa onurunu elden bırakmadı ve “Şu hayatta en değer verdiğim şeylerden biri de minnet duygusudur. Sağlık Bakanı yardım ederse kabulümdür. Sayın Bayraktar Bey’in yardımını istemiyorum” dedi. Belki kiminiz Bakan Bayraktar’ın yardımını kabul etmemesini abartı bulabilir… Dilek de bunu öngörerek bu düşünceye kapılabilecek insanlara şöyle seslenmişti: “Belki ‘Abartma, saçmalama’ denilebilir. Ama insanım ve ben ömür boyu, o insanı belki hani yanlış anladım belki de anladığım doğrudur, ama kendilerine karşı aldığım her nefeste minnet duygusu içerisine girmek istemiyorum ve girmeyeceğim. Söz konusu ölüm de olsa ben kendimi o duruma sokmayacağım”
Böylece bize minnet duygusunun, onurlu yaşamanın ne kadar önemli olduğuna dair güzel bir insanlık ders verdi Dilek. Ve o günlerde o kadar güzel bir söz söyledi ki hiç unutulmasın isterim: “Yanınıza yardım amaçlı bir insan geldiğinde eliniz cebinize değil de vicdanınıza gitsin”
Şimdi ise Dilek aramızda artık yok. Dün gece öğrendik ki, kansere yenik düşmüş o güzel yüreği. Ailesine metanet diliyorum. Ve bu acı vesileyle, bir
çağrıda bulunmak istiyorum: Kanser hastalarının tedavisini ve ilaç masraflarını devlet üstlensin.
2016 yılının Kasım ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Başbakanımız ve Sağlık Bakanımızla konuştuk.Dedim ki bakın kesinlikle, kanser dahi, ilaçları nereden gelirse gelsin, bunlardan kesinlikle ücret almamamız gerekir. Hassas olalım, buralarda suistimale fırsat vermeyelim” demişti. Bu durumu kendisini ziyaret eden muhabirlerden öğrenen Dilek, “İlaca ulaşamadığı için ölen insana tanık oldum ve beni ruhsal anlamda çok aşağı çekti. Bir yerden sonra eğer vicdanınız varsa, insani değerleriniz halen çökmediyse kendiniz ilaca ulaşsanız bile ulaşamayanların acısını çok ciddi anlamda yaşıyorsunuz. Her defasında manevi anlamda ilaca ulaşamayanlar için ben ölmüş hissettim kendimi” diye konuşmuştu. Ve eklemişti: “Bazen söylenenler havada kalıyor ya umarım gerçekten olur”
Maalesef Dilek endişelenmekte haklıydı… İktidarın çoğu vaatleri gibi bu ‘müjde’leri de uygulamaya geçirilemedi… Cumhurbaşkanı Erdoğan 2016 yılındaki açıklamalarından 5 ay sonra, Erzurum’da düzenlediği mitingdeki konuşmasında yine söz verdi. “Kanserli hastalarımızın ilaçlarının masraflarını ve tedavilerini devlet olarak üstleneceğiz. Başbakanımızla konuştuk. Hazırlıklar yapılıyor” dedi. Ancak bu sözlerinin de üzerinden 9 ay geçmesine rağmen yine bir düzenleme yapılmadı.
Kim bilir kaç kişi belki de ilaçlarına ulaşamadığı için yaşamını yitirdi? Ve daha kaç kişi yitirecek? Umarım bir an önce devlet yetkilileri bu konuda bir düzenleme yapar. Dilek için şu an yapabileceğimiz en güzel şey de Erdoğan’ın bu sözlerinin uygulamaya geçirilmesini sağlamak olur zannediyorum.
Yazımı bitirmeden önce Dilek’e de buradan seslenmek istiyorum… Biliyorum ki duyacak… Beni affet… Bizi affet… O olaydan sonra hiç sormadık seni… Unuttuk. Çok kızgınım. Çok üzgünüm. Dimdik duruşunu, cesaretini asla unutmayacağım. Senin gözyaşlarına sebep olan o insanı da unutmayacağız.
Para uğruna aş uğruna yıllardır kendini satanlar ile cami yaptırarak günahlarını affettirebileceğini sananlar, Dilek’in onurlu duruşu size tokat olsun.