“Elimde doğa, sanat ve şiir var, bu yeterli değilse ne yeterli?“
Belki de hiçbir zaman Van Gogh’un iç dünyasında neler yaşadığını anlayamayacağız, yıldızlı bir geceden bizim anladığımızla kendisinin ne anlattığı arasında gidip geleceğiz. Belki de onun da dediği gibi, “Bir gün ölüm bizi bir başka yıldıza götürecektir.” Kim bilebilir, belki de…
Hollandalı ressam Vincent van Gogh, 1853-1890 yılları arasında yaşadı. Resimlerinin ardındaki gerçekler çok farklı işleyen Van Gogh, yaşamının özellikle son yıllarında epilepsi hastalığı ile mücadele etti.
Günümüzün tıp uzmanları tarafından da çokça incelenen Van Gogh’un kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplarda, hastalığının seyrinin daha çok porfiriyi andırdığı gerçeği ile karşılaşıldı. Van Gogh; hazımsızlık, iştahsızlık, karın ağrısı, mide bulantısı ve kusma sıkıntısı çekiyordu. Bu belirtiler manik depresyon ya da epilepsi olabilir miydi? Van Gogh, vücudundaki değişimleri ve belirtileri kendi ağzından pek çok mektupta kardeşine anlatmıştı.
Belirtiler daha çok porfiriyi hatırlatır. Bu; fiziksel ve genetik bir hastalıktır. Hasta, hayaller ve halüsinasyonlar görür. Porfiride sık sık yinelenen karın ağrısı nöbetleri, kusma, kol ve bacaklarda halsizlik ya da felçler ve histeriyi andıran psikolojik değişiklikler görülür.
Hastalığının tedavisinde yüksükotu ve pelinotu kullanılmış ve bu tedavilerin yan etkileri resimlerinde etkilerini göstermiştir.
Vincent van Gogh’un Güney Fransa serüveniyle başlayan kronolojisini şöyle özetleyebiliriz:
(1888-1901)
20 Şubat:
Vincent, “Artist Colony” diye anılan bir sanat grubu kurmak düşüncesiyle Arles’a gitti. Orada The Yellow House’a yerleşti. Zamanla bölgeyi usta bir bir ressam gözüyle inceledi. Saint Maries-de-la Mer, Mont Major ve Crau Ovasını dolaştı. Bir dizi portre ve gece manzaraları yaptı. Kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplarda, Gauguin’in iyi bir arkadaş ve iyi bir sanatçı olduğunu düşünüyor, çalışmalarından övgüyle söz ediyordu. Theo’ya, Gauguin’in Arles’a gelmesini ve onun, kurmak istediği “Artist Colony”ye öncülük yapmasını istiyordu. Theo, bu öneriyi her iki sanatçı için uygun bir deneyim olacağını düşünerek kabul etmiştir.
20 Ekim:
Theo, Gauguin’i Arles’a gönderdi. Kısa ve uyumlu bir çalışma sürecinin ardından Gauguin ile Vincent arasında tartışmalar başladı.
23 Aralık:
Vincent, o sıralarda, migren ağrıları içindeydi. Kronik uykusuzluktan (insomnia) muzdaripti. Bir tür manik depresif psikoza girmişti. Gauguin ile yaptığı tartışmaların ardı arkası kesilmiyordu. Bu tartışmaların birinde Van Gogh, Gauguin’e ustra ile saldırmak istedi. Hırsını alamayınca kulağının bir bölümünü kesti. Vincent, bölge hastanesine kaldırıldı.
(1889)
6-18 Şubat:
Vincent ikinci kez ağır bir kriz daha geçirdi. Bir gün sonra hastaneye kaldırılan Vincent, orada Dr. Rey’in hastası olarak tedavi görüyordu. Baş ağrıları ve kronik uykusuzluk hali daha da artmıştı. Kardeşi Theo da ziyaret ediyordu. Resimlerini yaptığı Postacı Roulin’in yardımıyla daha geniş bir eve taşındı.
26 Şubat:
O gün, Vincent van Gogh, komşularını rahatsız etmekte olduğu gerekçesiyle Belediye Başkanı’na şikâyet edildi. Arles sakinleri, Belediye Başkanı’ndan, Vincent’in akıl hastanesine kapatılmasını talep ediyordu. Bu sırada Van Gogh üçünncü kez ve yine ağır bir kriz geçiriyordu. 24 Mart 1889’da tedavi görmek üzere, Saint Remy’de, halen bir müze olarak kullanılan “Saint Remy de Maison de Sante”ye yatırıldı.
21 Nisan:
Vincent kardeşi Theo’ya mektup yazarak kendisinin Saint Remy’de Saint Paul de Mausole’nin, Dr. Peyron tarafından yönetilen bölümüne, yatırılmasını istedi.
17 Nisan:
Theo, Jo ile evlendi.
8 Mayıs:
Vincent, Saint Remy’ye geldi. Hastane çevresinde resim yapmaya başladı ve ay sonunda Theo, Vincent’in, Gauguin tarafından düzenlenen Café Volpinf sergisine katılım isteğini reddetti.
5 Temmuz:
Jo, hamile olduğunu açıkladı. Doğacak çocuğun erkek olacağını düşünüyordu. Adının Vincent olmasını istedi.
8 Temmuz:
Vincent’in Arles ziyareti dördüncü krizle son buldu. Kriz, ağustos ortalarına kadar devam etti. Brüksel’de açılan “The XX in Brussels” sergisine katılım daveti aldı.
24 Aralık:
Beşinci kriz. Albert Aurier’in “Les Isoles” başlıklı makalesi Mercure de France’ta yayımlandı Makalede, Vincent’in resimleri ilgi odağı olmuştu. “Kırmızı Üzüm Bağı” adlı tablosu 400 Frank’a satıldı.
23-30 Ocak:
Bu tarihler Vincent van Gogh’un 6. kriz dönemi olarak anılır.
31 Ocak:
3.Vincent’in doğumu. Şubat ayında başlayıp Nisan ortalarına kadar süren yedinci kriz döneminde, bir hasta bakıcının tanıklığına göre, Vincent kullandığı yağ lıboya tüplerinin bazılarını ağzına sıkıp yutuyordu.
19 Mart:
Vincent’in 10 yağlıboyası Paris’te, “Independants”ta sergilendi.
17 Mayıs:
Vincent, Saint Remy’den ayrılıp Paris’e gitti.
21 Mayıs:
Auvres sur Oise’te doktor gözetiminde “Ravuox Cafe”ye yerleşti.
27 Temmuz:
Vincent’in intihar girişimi; kendisini göğsünden vurmak suretiyle öldürmek istedi, fakat yaralandı.
29 Temmuz:
Sabaha karşı vefat etti.
Dönemin birçok sanatçısı gibi o da çevreyi ve kendini duyumsama yetisine sahipti. Kayıt tanımaz düşüncelerin ardından giden, hayatın çıkar gözetir düzenine karşı gelen, romantik ruhlu bir insandı. Öyle ki Vincent van Gogh, başlangıçtan itibaren birçok yapıtında hiç kimsenin resmetmeye değer bulmadığı, huzur dolu sıradan insanın dramatik gerçekliğini yansıtmıştır. “The Cafe Terrace”, “Dut Ağacı”, “Saint Paul Hastanesi”, “Yıldızlı Sema”, “Siyah Üzüm Bağı” ve daha birçok eseri…
Tablolarını sadece “Vincent” diye imzalayan Vincent van Gogh, yaşamının da kısa olacağını hissediyordu. Ölümünden 7 yıl önce kardeşi Theo’ya yazdığı bir mektuba ilave edilen notlarda şöyle diyordu: “İçimden gelmemekle birlikte, sık sık aklıma takılan bir şeyi de ilave etmekten kendimi alamıyorum. Resim yapmaya geç başladım, bunu biliyorum, ama söylemek istediğim şey sadece bundan ibaret değil; erken öleceğim (…) Öyle sanıyorum ki sağlıklı bir tahminde bulunabilirim. 6 ila 10 yıl arasında bir ömrüm kaldı.(…) Bu nedenle, sadece tek bir şeyi düşünen, bir kara cahil gibiyim: Birkaç yıl içinde belli sayıda resim yapmalıyım. (…) Benim amacım bu. Bu düşünce benim bütün rutin işlerimi öteliyor.” (Quense,1982:68)
Van Gogh’un da dediği gibi:
“Bir sanatçının yaşamında ölüm muhtemelen en zor şey değildir.”
Kaynak: Journal of Social Sciences 3(1), 2009, 110-131
Hazırlayan: Ece Çekiç