Bir trenin içinde, soğuk bir vagonda, ince bir hırkayla kıvrılıp yatan bir kadın, düş görüyor gözleri açık. Tren varmasın istiyor sılaya. Bir sıla hiç olmasın istiyor. Sonsuza kadar sallayarak yolcusunu, devam etsin yoluna. Her durakta yeni hikayeler alsın biletsiz. Kahramanlı hikayeleri indirsin sonraki durakta. Kahramansız olanları alsın kahkahanın kokusuyla. Penceresi göstersin görülemez olanı görmeyi dileyene. Görmeyi dileyen zamanın kollarına sarılsın; sarılsın ki tren akrepsiz, yelkovansız karşılasın gelecek olanı. Gelecek olan şapkasını versin olmayan biletçiye. Şapkayı alan durdursun feleğin tekerini, döndürsün gelecekten geçmişe gideni. Giden bilsin hiç gitmediğini, gelenin asla tamamen gelmediğini.
Bir trenin içinde, karanlık bir vagonda, aydınlığı arayan, korkuyu unutmuş bir kadın. Kadının ininde katman katman karanlık bir şifa. Şifanın ininde canı olanların tüm açılmamış tohumları. Kadın yetmiş yedi kolu, dokuz göbeği ile tohumlarını saçıyor tekmilinin. Tekmilinin yedisi kadının gözlerinde. Dans ediyor yedisi kadının etrafında. Biri kadının eteğinden içeri giriyor, merkeze oturuyor, karanlık dağılıyor aydınlığın üzerine. Karanlığın etrafında sonsuza dans ediyor yetmiş yedisi. Ve gerisi, canı olmayanmış gibi olanların merkezine sığıyor. Ve açılmamış tohumlarıyla canı olanmış gibi olanlar karanlığın peşine takılıyor.
Bir trenin içinde, yüksek bir vagonda, elinde mendiliyle bir kadın oturuyor. Vagona şüphe doluyor aşağıdan, kadın mendilini sallıyor, mendil şüpheyi sarıyor, şüphe mendili boğuyor, kadın mendilsiz kalıyor. Vagon bir kat aşağıya iniyor, üsttekilerin en altına iniyor, kadın vagondan iniyor, tren kadının önünden geçiyor, kadın trenin içinde izliyor. Tüm mahlukat trende varlığa geliyor, varlık gerçek ediyor.