Her 8 Mart geldiğinde çevrenizde kadınlar ve erkeklerin gerçekten de eşit olup olamayacağını hala tartışanlar olduğunu görürsünüz. Bilhassa erkeklerin biyolojik, fizyolojik farklılıklar, fıtrat vb. gibi söylemlerle bahane üreterek eşit olamayacaklarını savunmaları için yetti artık diyebilirsiniz. Ataerkil toplum yapısında kadın erkek arasındaki bu çatışma ve eşitsizlikler kuşkusuz sınıf çatışmalarında patron ve işçiler arasındaki çelişkilerden daha fazlasını ifade eder ancak uzlaşmazlık bakımından bunlar benzer ve aynı sertliktedir diyebiliriz. Ve öyle öyledir ki nasıl ki kapitalizm yıkılmadan sınıf çelişkisi bitmeyecekse patriyarkal sistem yıkılmadığı müddetçe de erkekle kadın arasındaki bu çatışma ve çelişkilerde bitmeyecektir.
Yaklaşık üç yıldır İşçi Yaşamı ve Hakları Vakfı ile birlikte işçilerden gelen talepler doğrultusunda işçi hakları ile ilgili hak temelli toplantılar, eğitim ve atölye çalışmaları yapıyoruz, yeri geliyor işyerlerinde patronlara karşı hukuk mücadelesi veriyoruz. Çalışma yaşamında sınıfsal anlamda tüm işçileri ilgilendiren eşitsizlik, düşük gelir, işçi sağlığı iş güvenliği ihmalleri vb. gibi sorunlar oldukça katmerlenmiş durumda. Kadın işçilerin ise çok daha fazla konuda eşitsizliklerle ve ayrımcılıklarla mücadele ettiği ise artık bir gerçek.
Her ne kadar beyaz, mavi yaka gibi ayrımlar artık pek kullanılmasa da her iki durumda da hangi sektörde olursa olsun çalışan kadınların güvencesiz, kayıt dışı, esnek çalışma modellerine mecbur bırakıldığına tanık oluyor, erkeklerle cinsiyet temelinde eşitsizlik yaşadıklarını öğreniyoruz. Bunlar arasında en çok da ücret eşitsizliklerine ve ayrımcılıklara maruz kaldıklarını görüyoruz.
Bundan birkaç gün önce bir tekstil atölyesinden yapılan başvuruya göre bir kadın işçi aynı kıdeme sahip olmasına ve aynı işi yapmasına karşılık birlikte çalıştığı erkek arkadaşından daha düşük ücret alıyor, mesailerinin ödenmesi geciktiriliyor. Nasıl yaparım, nasıl mücadele ederim, haklarımı nasıl alırım diye öğrenmek istiyor. Ve bir de ekliyor: Bundan sonra bu haksızlığa tahammül etmek istemiyorum. Ve yine başka bir tekstil işçisi ağır çalışma koşullarına artık dayanamadığı için işten çıkmak istemesi durumunda tazminat haklarını alamayacağı için yaşadığı endişeleri paylaşıyor. Oysa haklı sebeplerle işi bırakması için o kadar çok öyküsü var ki. Elden maaş alma, mesailerin geç ödenmesi, hakaret, küfür kıyamet!
Bir başka sektörde, metalde çalışan kadın işçi ergonomik olmayan makinalarda çalışmaya zorlandığı için kas ağrıları olduğunu anlatıyor. Kadın işçiler işçi sağlığı iş güvenliğinin de cinsiyete takıldığını paylaşıyorlar.
Gelen başvurular çeşitli, sorunlar çeşitli. Bir kadın akademisyen düşük ve devlet üniversitelerinde çalışan meslektaşlarından daha düşük ücretler almasını soruyor. Onun talebi de kadın bir akademisyen olarak akademide erkek meslektaşları gibi saygınlık görmek, araştırmalara daha fazla zaman ayırabileceği daha insani koşullarda çalışabilmek.
Bir başka başvuruda, bir özel okulda bu sefer güvencesizlik konusundan bahsedeceğim. Öğretmen arkadaşımız önce işe girerken yaşadığı cinsiyet ayrımcılığını ve yaşadığı güvencesizliği paylaşıyor. Evli misiniz, çocuk sahibi olmayı düşünüyor musunuz soruları hala çok güncel. Sonra yaptıkları iş sözleşmeleri aracılıyla nasıl tazminatsız bırakıldıklarını ve her sene yeni iş bakmak zorunda kaldıklarını anlatıyor. Bir başka kadın öğretmen ise aynı branşta aynı okulda çalıştığı meslektaşından daha düşük ücret aldığını ve bunu nasıl mümkün olabileceğini soruyor.
Liste uzadıkça uzuyor. İster mavi yaka deyin, ister beyaz. İster tekstil sektörü deyin, ister hizmet. Kadın işçiler en başta yaşadıkları cinsiyet eşitsizlikleriyle, işyerlerinde erkek mesai arkadaşlarından aldıkları daha düşük ücretlerle, ücret eşitsizliğiyle ve güvencesizlikle mücadele ediyorlar. Ve eşitlik istiyorlar. Hakça eşit çalışmak, eşit kazanmak istiyorlar. Uzun ve ağır çalışma saatlerine itiraz ediyorlar. İşçi Sağlığı iş güvenliği önlemleri alınırken erkek merkezli bir bakış açısının kendileri kapsamadığını söylüyor ve kabul etmiyorlar.
Bu 8 Martta da resmi tatil ve regli talebi gibi en acil talepler ise hala rafta. DİSK/ Genel İş Emek Araştırma Dairesi’nin bu yıl yayınladığı raporda da kadın istihdamında sınıfta kalındığı, 3 milyondan fazla kadının güvencesiz, kayıtdışı çalıştığı, sendikalılık oranlarının çok düşük ve deprem bölgesinde kadınların çok daha ağır koşullarda çalıştığı vurgulanmış.
Tüm bu tabloya rağmen kadın işçilerin yaşadıkları sorunları yakınmacı ve umutsuz bir yerden değil mücadele ufkuyla ve itiraz eden bir anlayışla taşıdıklarına tanık olmak ise umut verici. Eşit, özgür, kadınlar için şiddetsiz ve sömürüsüz bir dünya için var olsun 8 Mart’lar, var olsun kadınların mücadeleleri.
Fotoğraf: Serra Akcan / csgorselarsiv.org