Bir ruh göçü deneyimlemediğim için, şimdilik sadece bir hayatım olduğunu düşünüyorum. Mantarlı bir makarnada en sevdiğim parça mantarlar, onları sona saklıyorum ve seve seve özene bezene yiyorum. Hayatım da çok taneli makarnanın içinde kırıtan az sayıdaki mantarlar gibi. Çiğ bile yenilebilir. Değerlidir. Sevilesidir; fakat hayat, son zamanlarda karaborsada. Değeri yokmuş gibi hiç, dağılıyor dört bir yana can parçaları. Canımıza can katanların ilmek ilmek çekiliyor kan damarları. Canımın içi gidiyor, HES görüyorum rüyalarımda, Çernobil oluyor köşedeki park, facia oluyor haftalık mahalle pazarımız. Ormanlar kesiliyor, her ağaç hesap soruyor gelecekten bir sahne yaşıyorum, direnişçilerle selamlaşıyoruz, gelecek güneş oluyor birden, parlıyor efsaneler, direnişler, muhteşem hikâyeler.
Bu dünyayı yaşanılır kılan kişiler var, onlar direnişçiler, direnerek bize bir umut verirler. Bir umut ki; Fransa’da bir ormanı kesip ormanın yerine havaalanı yapmasalar. Bir umut ki; üçüncü köprü için ekosistem bozulmasa, bir umut ki; dereler özgür aksa, kuşların göç yolu şaşmasa, domuzlar yaşam alanlarını bırakıp şehirlere kaçmasa. Bir umut ki, sokaklar yasaklanmasa, meydanlar hiç kapanmasa, bariyerler sadece bebek bezlerinde olsa.
Ama değil.
Dünyanın pek çok bölgesinde insanlar inandıkları, özümsedikleri ve sürdürmek istedikleri değerleri savunuyor. İnsanlar yaşam alanlarını savunuyor. “Başka bir dünya mümkün” diyorlar. Direniyorlar, “başka bir dünya mümkün” diyerek duygusal boşluklarımıza HES, nükleer santral, gökdelen yapan hükümetlere. Hem de oldukça eski zamanlara dayanıyor direnişler. 1970’te mesela, Almanya’nın “sırtını Kara Orman’a dayamış küçük şehri” Freiburg çıkıyor sahneye. Çevreci hareketin gerçek diyebileceğimiz, en aktif, en net başlangıcı oldu dünyada. Tadından yenmez, çevre için direnenlerin hikayeleri. Yanında yatarsın kıyamayıp, bir şehri yeniden yaratan hayallerin. Neler yok ki heybede, Freiburg’dan Gezi’ye. Ağaç isteyenler, suyu sevenler, hayvan bitki ayırt etmeden tabiatı dost bilenler. Çevre için direnenler…
Fransa’dan bir hikâye var bugün heybemde. ZAD: Alan savunması! ZADist: Alanını savunan, alan savunucu.
“Boş vermek yerine harekete geçenlerdenim“ diyor Anonyme. Kendisinden böyle bahsetmemizi istiyor, çünkü o bir ZADist. Anonim. Adından daha önemli bir şey var; amacına yürüyen adımları. Tek başına değil, oldukça kalabalıklar direnişte. Dünyayı sevenler hiç de az değil göründüğü gibi öyle. Önce ZADist terimini tanımlamak gerektiğini, tanımın politikacılar ve kitle medyası tarafından saptırıldığını belirtiyor Anonyme; “Başlangıçta bir bölgeyi korumak üzere orada yaşayan insanlara ZADist deniyordu; fakat bugün ‘hippi, serseri, terörist’ gibi kelimelerle eş anlamlı görülüyor.”
Fransa’nın Testet Ormanı’na yapılmak istenen havaalanını protesto edenlerden biri olan 19 yaşındaki Remi Fraisse, polisin sırtına attığı gaz fişekleri nedeniyle hayatını kaybetti; polis tarafından öldürüldü. “Bir zadist olarak değil, boş vermek yerine harekete geçmeyi seçen bir insan olarak konuşacağım; çünkü hiçbir şey yapmamak işbirliği yapmakla aynı şeye denk geliyor” diyor Anonyme ve konuya giriyor: “Sivens’de yaşananlar geleceğin diktatörlüğünün başlangıcını gözler önüne seriyor. Remi Fraisse’in öldürülmesinden medyatik manada sıkıntı duyan Fransız hükümeti, FNSEA isimli tarım sendikasının altındaki bir grup milisin yardımıyla ZAD’ın boşaltılma işlemini düzenledi. Bu milis grup; bireysel çıkarları için gelen birçok aşırı sağcı topluluğu, büyük tarım işletmecilerini ve diğer faşist grupları içinde barındırıyordu.”
Fransız hükümeti de, bazı hükümetler gibi, yeşili kesip betona dönüştüren yatırımlarının, maddi kazançlar getireceği vaatleri ile halkın yaşam alanını gasp etmiş, karşı çıkanları ise darp etmiş, yetinmeyip katlediyor, katlediyor, buna devam ediyor. “FNSEA, 28 Şubat’tan itibaren ZAD bölgesini tamamen ablukaya aldı; bölgeye girişler yasaklandı, araçlar aranmaya, bölgeye getirilen yiyecek ve donanım yardımları çalınıp yok edilmeye başlandı” diyen Anonyme, faşist grubun müdahalelerini şöyle anlatıyor: “ZAD destekçi ve sempatizanları hırpalandı, dövüldü. İnsan avı, orman içerisinde yaya, yollarda araçlarla, her daim demir borular ve sopalarla silahlanmış insanlar tarafından sürüyordu. Bunların hepsi jandarmaların gözleri önünde oldu ve onlar da buna göz yumdular. Bilgece düzenlenmiş bir askeri strateji: ZAD destekçilerini zayıflat, potansiyel yardım yollarını engelle…“
Geçtiğimiz Mart’ın 6’sında, ZAD bölgesinin boşaltılmasına kadar devam ediyor bu hırpalanma. Bir haftalık bir terörün sonucu; 400 polis ve 40 karşı çıkan kişi. Boşaltmadan sonraki günlerde birçok jandarmayla, ZADistlerin çevre kentlere girişinin engellendiğini belirtiyor Anonyme ve ekliyor: “Kriterleri neydi? Saçları mı? Sakalları mı? Kıyafetlerinin rengi, ya da kokuları mı? Halkın da kuşku duymasına neden olarak, muhbirlik yapmaya çağırdılar. Tüm bunların hepsi bana tarih derslerimi; Vichy’de 1940’da gerçekleşen olayları hatırlatıyor.” Vichy bir rejimin adı. Bir faşizm örneği. Minik bir Almanya kuklası, savaş sonrasında. Cumhuriyetçilerin “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” sloganının yerini; “İş, Aile, Vatan” alıyor. Nazi rejimini destekliyorlar, bu rejimin savunucuları, Yahudilere uygulanan soykırımda direkt olarak yer alıyorlar.
ZAD her yerde!
“Fakat ZAD her yerde! Onların ihanetlerinin gürlüğü, bizim kararlılığımızı alevlendirmekten başka bir şey yapmıyor. ‘Hayatımla ne yapacağım’ konusunda bir şüphem vardıysa bile, bugün ne yapacağımı biliyorum: DİRENİŞ!” Anonyme, kocaman bir umut aşısı yapıyor bana. İlk başta acıtıyor, Remi’ye olanlar; sonra öldürmeyen acının güçlendirdiği tezi geçiyor damarlarımdan ve anlıyorum, Anonyme haklı: Hiçbir şey yapmamak, işbirliği yapmakla aynı şey!
ZADist’in bir de son sözü var, dikkate değer, örnek alınası, her eve lazım, mis kokulu bir öneri: “Eğer etkili bir şekilde savaşmak ve mevcut yönelimi tersine çevirmek istiyorsak kendimize uluslararası beraberlik ağı kurmalıyız. Bunu yaparken stratejiler ve özel ekipmanlarla; dünya halkını mümkün olan her iletişim yolunu kullanarak haberdar etmeye devam etmeliyiz. Onların rakamları varsa bizim de sayılarımız var.”
Anonyme: ZAD Fransa, İspanya, Fas, KOS, İstanbul, GUS Altmark, Belo Monte (Bir HES), Filistin, Suriye, Tibet, Ukrayna, Zapatistalar… ULUSLARARASI DAYANIŞMA!
Ölenler, öldürülen canlarımız; kesilen ağaçlarımız, kurutulan derelerimiz, karartılmaya çalışılan geleceğimiz, istatistikler altında ezilmesi göz ardı edilebilir bir konu olmaktan çoktan çıktı. Fakat Anonyme’in de dediği gibi; eğer sayı istiyorsanız, biz de kalabalığız! Tek bir dünyada hep birlikte yaşıyoruz. Su hepimize hayat veriyor, ağaçlar hepimizin ciğerlerini mest ediyor ve nükleer santraller ise hepimize ayrı ayrı ölümler besliyor. Bilmeliyiz ki, ZAD bir hayat memat meselesi. ZAD her yerde, “ZAD Portout“(*) derken ZADistler oldukça haklılar. Çünkü ZAD her yerdedir ve ZAD herkestir! İçinizdeki ZADisti salıverin çıksın. Hiçbir hayatı sıkıştırmayacağız zincirli kafeslere, çorak hayallere! Bu dünya bizim ve onu para bürünmüş gözlere yem etmemeliyiz!
(*) ZAD herkes içindir.