“6 Şubat 2023, 04.17. Maraş merkezli deprem 10 ili etkiledi. Bu yazı 8 Şubat 18.00’da yazılıyor. Hala gidilmemiş yerler var. Çünkü bu zaman aralığında hiçbir tedbir alınmadı. Yolsuz müteahhitlere yol verildi. Yolsuzlar kıymete bindi, halk gittikçe değersizleşti. Uzmanlar hep uyardı, dillerinde tüyler bitti, ama değişen bir şey olmadı. Çağ değişti, teknoloji gelişti, olanaklar arttı ama DEVLET HALA YOK. Nerde bu devlet?”
17 Ağustos 1999. Henüz 10 yaşındayım. Çocukluğumu renklendiren Gölcük; annem, anneannem, dedeciğim, pek çok akrabamız, yaz ayları boyunca hiç ayrılmadan oynadığım arkadaşlarım, o ulu ceviz ağaçları… Sabah uyandım, o zaman TRT’nin halk oyunları ekibindeyim, kahvaltı yapıp gideceğim. Annem ‘Bugün gitme yavrum, Gölcük’te deprem olmuş, anneannenlere ulaşamıyoruz’ dedi. Anneannem 4,5 saat göçük altında kalmış çıkarıldığında üzerinde bir ince gecelik, ayağına verilen bir asker botu… Annem, dayım ve eniştem imkansız o şartlar yer yer yürüyerek Gölcük’e ulaştılar. Dedemin ölmüş bedenini dayım ve annem enkazdan çıkarıyorlar. Sonrası cehennem. Zaten biliyorsunuz devamını…
6 Şubat 2023. 33 yaşındayım. Sabah annem aradı: “Gamzegül çok kötü deprem olmuş” Twitter’a girdim, önce Volkan Demirel’i gördüm. Sonrası malum… Biliyorsunuz…
Bu yazı aslında biraz şahsi bir iç döküş. 99′ depreminde çocuktum, dedemi çok severdim ölmesine çok üzüldüm ama çocuktum, ölmek ne demek, ölen ne oluyor, neden öldü, nasıl öldü? gibi sorgulamalar henüz yok… Yıllar geçtikçe, ben büyüdükçe, acı büyümeye başladı. Liseye geldiğimde olayın allahtan gelmediğini, toplumsal akışta bir sorun olduğunu, bu sorunun başını yetkililerin çektiğini fark ettim. Bu arada bu fark ediş biraz uzun sürdü ve oldukça sancılıydı. Ankara’nın Ayrancı’sında doğdum, büyüdüm, hala burda yaşıyorum. Şehrimiz ne kadar griliği ve sıkıcı bürokrasisi ile yerilse de semtimiz özellikle ben çocukken çok nezih ve olaysız bir yerdi. Siyaset, evimize çok yakın meclis lojmanlarından; din, biri öldüğünde camiiden kalkan cenaze ve namazından ibaretti. Düşman hizbullahtı, zaten o da bize uzaktı. Gazetecilere suikastler yapılıyordu ama unutuluyordu vs, bunları da biliyorsunuz… Dünyadan habersizdim yani, büyüdükçe, semtten başka bir yerlerde bulundukça parıltılı dünyam başıma yıkıldı. Meğer olaylar bambaşkaymış… Üniversiteye geçtiğimde artık insanların seçmedikleri etnik kökenleri, seçtikleri dini tercihleri, memleketleri meğer olayların çıkış sebeplerindenmiş? Meğer benim bilmediğim mezhepler varmış, bazı mezhepler baskın olan tarafından asimile edilmiş, yakılmış, kuşatılmış durumdaymış…
Sonra depremin bir yıldönümünde canım dedemi alan o enkaz üzerime yıkıldı. Meğer anneannemin evinin de bulunduğu o siteyi, bataklığın üzerine yapmışlar. İskambil kağıdı gibi yan yan, üst üste devrilen o binaları yapan müteahhite ne oldu bilin bakalım? Biliyorsunuz zaten..
Yıllar geçti. Bu kez Soma’da yaşadık faciayı. Madenciler göçük altında kaldı, üzerine beton döktüler. Sonra çeşitli sıfatlarla nitelemek istediğim ama salon kadını çizgimin müsade etmediği için yapmadığım -ki siz biliyorsunuz- Yusuf Yerkel denen yozlaşmış canavar, madenci yakınını yerlerde tekmeledi. Biliyorsunuz… Sonucu da biliyorsunuz, hiçbir şey olmadı… Yusuf ticaret ateşesi oldu. Müteahhitler de zengin oldu.
125 milyar dolar nerede? Bir ara hepimiz çok kızdık, nerde bizim paramız? Sonra alıştık tabii. Bizim nelerimiz gitti, laf paraya gelene kadar… Meğer cumhurbaşkanı ve şürekası, bizim paraları beşli çeteye (Cengiz Holding, Limak, Kalyon, Kolin, Makyol) peşkeş çekmiş! Hepsi zaten zengindi, iyice zengin oldular. Okey. Her yolu denedik. Yediğiniz yetmedi mi? 7 sülalenizi yaşatacak kadar çaldınız, bırakın yaşayacak bir hayatımız kaldı bari onu yaşayalım. Hayır bırakmadılar. Bırakmıyorlar. Bu hırs bizi deli etti, sinir hastası etti, gerçekten sağlığımızı yitirdik. Ama inanın ve artık bağırın. GİDECEKLER. BU SONDU!
Böyle dedik. Yine olmadı. Daha Soma’nın yaralarını saramadan bombalar patlamaya başladı. Biz 2015’te kaç bombada parçalandık… Ve öldük biliyorsunuz.
Bitmedi. Daha kötü ne olabilir ki artık dediğimizin peşine hep daha kötüsü oldu. Yeterince bağıramadık. Yaşamaya çalışıyorduk, bir şekilde tutunmalıydık, evet pıstık. İçimize sinmedi ama kapana kısıldık. Bizi sıkıştırmayı iyiden iyiye başaran ve bu başarısını da mütemadiyen tutuklamalar, cinayetler, khk’ler, savaşlarla kutsadı.
Öyle veya böyle hepsini unuttuk. Her şeye alıştık. Sineye çektik. Unutmadık, alışmadık, sineye de çekmedik. Ama öyleymiş gibi yaptık işte dedim ya yaşamaya çalışıyorduk hepimizin ayrı bahaneleri ve sebepleri vardı. Dostlarımızı umutlarımıza kefenledik, defnettik. Acıyla dolduk. Ciddi söylüyorum gün yüzü görmedik.
Unutamıyorum. Her gün daha canlı bir hafızaya dönüşüyor tüm acılarım.Şehirlerin ortasında neler yaşadık. Delireceğim. Nasıl alıştık, nasıl dayandık gerçekten bilmiyorum. Annemin burnundan gitmeyen ölü kokusu, yıkıntının içinden sarkan ölü eller, sokaklara yayılmış cesetler, yağmacılar ve depremzedelere yardım eden askeriye. Dedemin enkazdan çıkışı ve defnedilene kadar yaşadıklarımız… Denizin içine çektiği çocukluğumun Değirmenderesi, canım dedem, canım arkadaşlarım, canım çocukluğum… Bu yok oluşun 2 sebebi vardı: 1-Deprem ülkesi olup tedbirsiz yaşamak 2-yolsuz yönetimler ve müteahhitler…
Normal seyir şöyle olmalıydı: Biz bir deprem ülkesiyiz, 17 Ağustos’ta felaketi yaşadık. Biliyoruz ki yeniden olacak, ülkemizden geçen kırılmayı bekleyen birçok fay hattı var. Tedbir alacağız, bir daha deprem olduğunda bunu yaşamayacağız. Vatandaş devlet nerede diye haykırmayacak, kimse sefil olmayacak. Nitekim adım atıldı. Deprem bütçesizliği yeniden yaşanmasın diye bir takım vergiler getirildi:
“Bunlar, Ek Gelir Vergisi, Ek Kurumlar Vergisi, Ek Emlak Vergisi, Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi, Özel İşlem Vergisi ve Özel İletişim Vergisi’nden oluşuyordu. Cep ve sabit telefon, dijital ve kablolu tv yayınları ile internet hizmetlerinden alınan Özel İletişim Vergisi, daha sonra kalıcı hale geldi. 24 yıldır alınmaya devam edilen Özel İletişim Vergisi’nden toplam 88 milyar lira gelir elde edildi. En fazla gelir ise geçen yıl sağlandı. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerine göre geçen yıl bu vergiden 9.3 milyar lira gelir sağlandı. 2021 yılında ise Özel İletişim Vergisi’nden 6.6 milyar lira gelir sağlanmıştı. Şimdiye kadar toplanan milyarlarca liralık bu verginin ne kadarının yapıların güçlendirilmesi için kullanıldığı ya da depreme hazırlık için kullanılıp kullanılmadığı soruları ise hükümet tarafından yanıtsız bırakıldı. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerinde bu vergi, genel bütçe gelirleri içerisinde yer alan vergi gelirlerinin arasında sıralanıyor. ” (Cumhuriyet Gazetesi-Mustafa Çakır-7 Şubat 2023)
Anneannemin yıkılan evi, ölen kocası, orada bıraktığı hayatı sonunda devlet depremzedelere ev verdi. İşte bugün sadece buna gülünür. Devlet ev filan vermedi. Devlet zaten ev kendi evi olan insanlara verdik dedikleri evi sattılar. insanlar 2 kere para verdiler 1 evleri var yanlarına kar kalan kendi canları, o da hala kaldıysa…
Deprem için toplanan vergiler nereye gitti diye soruyoruz ama cevabı biliyoruz. Bizim can sağlığımızı inşaatlara peşkeş çektiniz. Hepiniz gerçek anlamda şerefsizsiniz. Çünkü bu durum bize en açık şekilde gösterdi: Siz para için şerefini bile satan haysiyetsizlersiniz.
6 Şubat 2023, 04.17. Maraş merkezli deprem 10 ili etkiledi. Bu yazı 8 Şubat 18.00’da yazılıyor. Hala gidilmemiş yerler var. Çünkü bu zaman aralığında hiçbir tedbir alınmadı. Yolsuz müteahhitlere yol verildi. Yolsuzlar kıymete bindi, halk gittikçe değersizleşti. Uzmanlar hep uyardı, dillerinde tüyler bitti, ama değişen bir şey olmadı. Çağ değişti, teknoloji gelişti, olanaklar arttı ama DEVLET HALA YOK. Nerde bu devlet?
99′ depreminde sosyal medya yoktu. Bu kadar kalabalık değildik, ağlarımız zayıftı, belki daha inançlıydık, belki biraz daha kadere bağlıyorduk. Ama bugün 2023! Sosyal medya var. Ağlarımız geniş. Dostlarımız her yerde. Ne oldu? Her yerdeki dostlarımızdan ölüm haberleri alıyoruz.
Bugün depremin 3. günü. Aylardan Şubat. Türkiye’ye bir türlü gelmeyen kar geldi ve gitmiyor. İnsanlar enkaz altından konum paylaşıyor ve haykırıyor. Kurtarın bizi lütfen. Açız. Üşüyoruz. Devlet neden gelmiyor?
Bir arkadaşım “3 gündür göçükte olan insan bunu kıyamet sanıyor belki de” dedi. Haklı. Şu an, tam olarak bu gündemde, bir eylem yapsak başımıza yığılacak, bizi güzelce sopalayacak ve gözaltına alacak binlerce polis, jandarma, asker nasılsa Hatay’a ulaşamadı. Afad tüm kibriyle hiçbir organizasyona izin vermiyor. Kendi de yetersiz kalıyor. Sonuçta halkımız ölüyor. Ve be olacak biliyor musunuz? Ben biliyorum. Yıkılan evlerin yerine yine aynı kalitesizlikte evleri yine aynı yolsuz inşaatçılar mı yapacak? Normal akışta bu beklenirdi ama inanın, izin vermeyeceğiz.
Nakdi yardım için güvendiğimiz yer AHBAB. Koşturan Haluk Levent, Oğuzhan Uğur vs. Vs önemsizleştirmek için değil. Sen hem gel bana milliyetçilik tasla, vatan haini de; sonra gitme, Hatay’a ulaşama. Depremin yıkımını 1 gün sonra idrak et. Şeytan bakışlarınla çık televizyondan kimin defterini düreceğini böğür sonra da ben milliyetçi vatanseverim de! Senin şarkıcın oyuncun canlara yardıma koşarken sen bön bön oturuyorsan sen bitmişsin demektir. Biten biziz sanıyorlar ya yanılıyorlar. Onlar bittiler, birkaç tur dönüyorlar, az kaldı dostlarım.
Ben bu oyundan ya delirerek çıkacağım ya da çıkamayacağım. Ben sürekli bize böğüren, canımıza kast eden, özgürlüğümüzü kemiren bu zihniyetle yaşamak istemiyorum. Ama biliyor musunuz, hayat doluyum. Belki tanıdığınız en hayat ve umut dolu mutluluk ve neşe saçan insanım. Yaşamak istiyorum. Bu 1 tane hayatımı hayal edip sonra onun için çalışarak yaşamak istiyorum. Güzel anılar ve dostlar biriktirip ailemle mutlu olmak istiyorum. Pollyanna diyorlar, dalga geçiyorlar. Geçsinler. Umudumu kaybetmeyeceğim. Diyorum. Ama zorlanıyorum. Ağzımın tadı kaçtı. 99 depremini yaşadıktan sonra sahip olduğum anksiyete peşine eklenen bombalar, arkadaşlarımızın öldürülmeleri, peşi sıra yaşadığımız pandemiden sonra yeni yeni toparlanmıştım. Yeniden doğuyorduk, umutluydum ve artık çevreme de umut verebiliyordum, her şey çok güzel olacaktı.
Pazartesi sabah dünya yeniden başıma yıkıldı. 10 yıldan çok süren kasvet yeniden geldi. Bu kez bu kasvetle yaşamayacağım. En azından kendi başıma yaşamayacağım. İsteyen cimere yazsın, isteyen gelsin tutuklasın. Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum.
İNSANLAR YALVARARAK ÖLDÜLER.
İNSANLAR YAPAYALNIZ VE TERK EDİLMİŞLER.
Yok canımızdan yardım yolluyoruz. Çünkü yok canımızla ödediğimiz vergileri her fırsatta kafamızı uçurmaya çalışan devletimizin hükümeti tarafından inşaatçılara peşkeş çekildi. İnşaatçılar daha da zengin olsun diye koca bir halk can hıraş çalışıyoruz. Şimdi o onursuz inşaatçılar o leş inşaatlarını yapmak için kullandıkları iş makinalarını, bizden çaldıkları paraları da vermiyorlar.
Biz bu depremde bir daha öldük, ölüyoruz, enkazdan bağırıyoruz. Ama bu kez onlar da bitti dostlarım. Bu deprem onların da sonu olacak. Biz yeniden başlayacağız. İlmek ilmek öreceğiz dayanışma ağlarını. Çok üzgünüm, bazı yerler artık yok, insanlarımız öldü, döndüremeyeceğimiz şeyler elbet çoğunlukta. Ama yeniden yapacağız. Çok işimiz var. Ve biz yeniden başladığımızda o haysiyetsizler tarih sayfalarında da hatıralarımızda da birer pislik olarak hatırlanacaklar. Asla unutulmayacaklar. VE ELBET YARGILANACAKLAR…