Konuşmaktan keyif aldığınız hoşça sohbet ettiğiniz biri ya akrabanız ise? Ya sizin gibi macerayı, gezmeyi seven Evliya Çelebi uzaktan dayı oğlunuz ise? Ya 5,300 yıl öncesine ait bir ceset akrabanız çıkarsa? Peki ya dünya üzerinde yaşayan her insanın kökeni bundan 150 bin ile 200 bin yıl önce yaşamış, “Mitokondriyal Havva” olarak adlandırılan ortak bir annemiz varsa?
19 Eylül 1991 tarihinde Alman iki dağcı Erika ve Helmut Simon, İtalyan Alpleri’ndeki 3 bin 516 metrelik Finailspitze’ye tırmanırlarken çok ilginç bir keşif gerçekleştirdiler. Buza gömülü erkek cesedi, bulunduğu an günümüze ait olduğu sanılsa da sonra, yakınında bulunan eski tip bir balta kafaları karıştırmaya yetti. Avusturya‘nın Innsbruck kentindeki Adli Tıp Enstitüsü’ne gönderilen ceset için uluslararası bir heyet oluşturuldu. Oxford’daki Bryan Sykes’ın araştırma ekibi ise insan kemiğinden DNA’yı ilk elde eden ekip olarak Buz Adam’dan DNA elde etmek için çağrıldı. Araştırmalar talihsiz dostumuzun 5,300 yıl öncesine ait olduğunu ortaya çıkardı. Üstelik genetik araştırmalara göre Buz Adam çağdaş Avrupalılar ile akrabaydı!
Basın, araştırma sonuçlarının yayınlanmasından sonra Buz Adam’a daha da ilgi gösterdi. Sunday Times muhabiri Lois Rogers‘ın “Çağdaş Avrupalılar’da da tıpatıp aynı DNA’yı bulduğunuzu söylüyorsunuz. Peki, bu Avrupalılar kimler acaba?” sorusuna Bryan Sykes’ın verecek cevabı yoktu, çünkü DNA örnekleri Avrupa’nın çeşitli bölgelerinden toplanmıştı ve örneklerin toplandığı kişilerin kimlikleri saklı tutuluyordu. Daha sonra küçük bir araştırmayla bu örneklerin İngiltere’nin güneyinde yaşayan İrlandalı ve tabii ki kızıl saçlı Marie Moseley’e ait olduğu ortaya çıktı. Yani Buz Adam’ın annesi ve Marie arasında 5 bin yıl boyunca kesintiye uğramamış genetik bir bağ var.
Uluslararası bir şöhret kazanan Marie’ye gelen sorulardan biri ise Buz Adam’ın ona miras bırakıp bırakmadığıydı. Üstüne üstük Marie’den hayır cevabı alınınca Buz Adam akrabasını beş parasız bırakmakla suçlanıldı.
Marie ile Buz Adam arasında gelişen duygusal bağ Bryan Sykes’ı daha fazlası için zorladı ve oluşturduğu DNA havuzundaki incelemeleriyle beraber Avrupa’da yaşayan insanların geçmişteki izini yedi kadına kadar sürdü.
Bryan Sykes’ın yönettiği çalışma aynı zamanda ırk ve etnik kökenin hiçbir önemi olmadığını ve yaşayan tüm insanların hem anne hem baba tarafından aynı ortak ataya sahip olduğunu göstermesi bakımından önemli.
Bu çalışmada mitokondriyanın seçilmesi onun özel yapısından kaynaklanmaktadır. Çekirdekteki kromozomlarda bulunan DNA’dan farklı olarak mitokondriya DNA’sı sadece anneden gelir. İnsan yumurta hücresinde sitoplazmada 25 bin mitokondriya vardır. Öte yandan sperm hücresinde, sadece rahimden yukarı yüzüp yumurtada yuvalanmasına yetecek kadar –az sayıda– mitokondriya bulunur. Sperm yumurtaya DNA’sını bıraktıktan sonra mitokondriyaya ihtiyaç duymaz ve kuyruğuyla beraber dışarı atar. Yumurta sadece DNA paketini içeren sperm başı tarafından döllenir, böylece çekirdek DNA’sında hem anneden hem babadan gelen bilgiler vardır. Fakat döllenmiş yumurtadaki mitokondriyalar baştan beri yumurtada olan mitokondriyalardır ve basit nedenden ötürü mitokondriyal DNA her zaman kalıtım yolu ile anneden gelir. Ayrıca çekirdek DNA’sı ile mitokondriya DNA’sının farklı onarım sistemleri olması nedeni ile mitokondriya DNA’sı mutasyonlara daha açıktır. Daha sık mutasyon geçirdiği için farklılıkların daha kolay tespiti mümkün olacaktır. Bu özellik insan evrimin incelemek için mitokondiryal DNA’yı daha cazip kılar.
Kaynak: SYKES B.: Havvanın Yedi Kızı, Iceman