Dünyayı insan merkezli değil doğa merkezli düşünen ve bu yönde yaşayan Nimet Arıkan, doğa ve içindeki tüm canlıların eşit derecede önemsendiği bir dünyanın var olmasını diliyor. Bir zamanlar kimliksiz yaşamak zorunda kaldığı için fikirlerini de saklamak zorunda kalan Arıkan, şimdi ise Türkiye’deki kadın dövmecilerin görünürlüğü için çalışmalar yapan bir dövme sanatçısı.
Yeşim Özbirinci: Nimet Arıkan kimdir?
Nimet Arıkan: Bu soruya klasik bir cevap verecek olursam Malatya’nın Akpınar köyünde bir gece vakti annemin yalnız başına doğurduğu ve ev halkının ağlama sesi ile uyandığı bir kız çocuğu olarak geldim bu dünyaya. İki yaşına kadar köy ve sonrasında ailenin İstanbul’a yerleşmesiyle İstanbul’da devam eden bir hayat… Liseye kadar tamamen içine kapanık, lise ile birlikte dünyayı algılamaya başlama ve nihayet 17 yaşında politik argümanlarla tanışma dönemine girdim.
İlk olarak sol bir örgütün kadın derneğinde yaklaşık üç yıl dünyayı değiştirmeyi hayal ederek gecekondu mahallelerinde kadınları bilinçlendirme çalışması yaptım. Tabii o dönemin politik bakış açısına göre tamamen sınıf temelli, kadının kadın olmaktan kaynaklanan sorunlarını olası bir devrimden sonraya erteleyen bir örgütlenmeydi. O dönemde ilk cezaevi deneyimini bir ay sağmacılar hapishanesinde kalarak geçirmiş oldum. Son derece yasal ve naif politik sebeplerle tutuklanmıştım ve sonrasında beraat ettim. Derken politik serüvenim böylece başlamış oldu.
Bunlar dışında bugün Nimet Arıkan, kendisini anarşist feminist fikre yakın bulan dünyayı algılarken artık insan merkezli değil doğa merkezli düşünen ve yüzünü bu tarz yaşama çeviren bir bireydir. Doğa merkezliyi biraz açmak istiyorum. Çünkü özellikle bizim gibi Ortadoğu ve Asya tipi ülkelerde İslam’ın “itaat et” yargısı altında insan olma bilinci bile neredeyse yoktur. Köle zihniyeti vardır; tanrıya, devlete, otoriteye, para kimin elindeyse ona; kadınsan babaya, kocaya ve erkek kardeşe itaat vardır. Dolayısıyla insan ya da birey olmak bile başlı başına aşılması gereken bir sorun olunca bu coğrafyalarda mücadele ve aktivizim önce insan olmaktan gelen temel haklar üzerine yeşermiş.
Aslında geçmiş bazı toplumsal deneyimlerde doğanın ve hayvanların da aynı anda korunduğu, saygı duyulduğu, önemsendiği, kadının toplumun en önemli parçası hatta öncülü olduğu yaşamlar var. Özellikle Şamanizm’de. Ama itaatkâr yaşam biçimine geçildiğinde kölelik etkisi ile durum değişiyor. Bu genel yaşam biçimine göre örgütsel tutumunu belirleyen politikalar var geçmişten beri. Ben de öyle bir politik ortamda kaldım uzun yıllar. Orada devrimden bahsedersiniz ama doğayı arka plana atarsınız biraz sıkışınca. Hayvan hakları görüntüde var gibidir ama “önce insan” dersiniz ve asıl özgürlük anlayışını algılamadan yaşarsınız. Buradaki “önce insan” söylemi gerçekten de “insan” denilen türü doğa üzerinde sonsuz haklara sahip, egosu her şeyin üzerinde katliamcı, vahşi bir kurum haline getirdi. Ne yazık ki tüm doğa üzerindeki katliamların tek sorumlusu sadece devletler ve kapital değil, özgürlük adına savaş veren ama doğayı geri planda tutup insan egosunu kölelikten kurtarma adına vahşi bir hale getirenlerdir. Bu nedenle ben artık yüzümü doğanın ön planda ve tüm problemlerde önceliğin doğa ve içindeki tüm canlıların eşit derecede önemsendiği bir dünyaya çevirdim.
Yeşim: Dövme sanatına nasıl başladın?
Nimet: Politik nedenlerle ikinci tutuklanmamda yaklaşık üç yıl hapishanede kalmıştım. Çıktığımda kendime yeni bir yol çizmeye karar vermiştim. Yine dünyaya sol sosyalist bakış açısı ile bakıyordum ama artık eski argümanlar yetmiyordu. Yeni bir bakış açısı gerekiyordu ve yol arkadaşlarımla yolumu ayırdım. Ama hapishane sonrası baktım ki ben devrimcilik dışında hiçbir iş bilmiyorum. Lise sonrası okumamıştım da. Sadece bende değil neredeyse tüm sülalede var olan bir çizim yeteneği vardı ve bunu değerlendirmek istedim. Önce kitap, incik boncuk sattım ve yanında geçici dövme yapmaya başladım. Aslında geçici dövmeyi bile bilmiyordum. Bir kere taksimde bir yerde görmüştüm. İlk dükkânımı bir arkadaşla Avşa Adası’nda açıp orada elle çizim yaparak ilk dövme kataloğumu yaptım. Sonra yavaş yavaş kalıcı dövmeye geçtim.
Yeşim: Daha çok hangi tarzda dövmeler yapıyorsun?
Nimet: Ben resim yapabildiğim için asıl olarak realistik çalışmaları seviyorum. Portre ve üç boyutlu resimleri yaparken kendimi daha iyi hissediyorum. Ama iş gereği her türlü dövmeyi yapıyorum.
“Toplumdaki genel yargı kadınının dövme yapmasını yadırgama şeklindeydi”
Yeşim: Stüdyonun ismin Amazon olmasının anlamı nedir?
Nimet: İlk dövme stüdyosunu o zamanki erkek arkadaşımla açmıştım. Stüdyonun hemen hemen tüm organizesini ben yapıyordum, dövmeyi de genellikle erkek arkadaşım yapıyordu. Ben de dövme yapsam da toplumdaki genel yargı ,kadınının dövme yapmasını yadırgama şeklindeydi. Aslında dövme mesleği de Türkiye’de yeniydi ama dövmenin tarihinden bihaber yurdum insanı meslek olarak dövmeyi kadına yakıştıramıyordu. Gelen müşteriler benim de dövme yaptığımı gördüğünde “Aaa siz mi yapıyorsunuz?” diyorlardı. Bazen öyle komik diyaloglar oluyordu ki. Örneğin; bir gün iş yerinde sadece bir erkek arkadaş ve ben varım, o sıra içeri giren müşteri erkek arkadaşa bakarak dövme sordu. Cevabı her seferinde ben verdiğim halde o yine erkek arkadaşı muhatap alıyordu, çünkü arkadaşın tipi insanların adlandırdığı şekilde bir dövmeci tipiydi ki bu çok saçma bir şey.
Dövme bir sanattır ve bunun çok özel bir tipi olmaz. Evet, aykırı bir sanat dalı ve aykırı bir fikirdir dövme ve bu nedenle kişiler de aykırıdır ama bu sadece tiple olmaz, kişinin yaşamı aykırı olmalı ama bunu algılayacak insan hâlâ az. Neyse… Ben en son müşteriye dedim ki “Burada tek dövmeci var, o da benim ama siz arkadaşımla konuşmayı tercih ediyorsunuz.” Evet, sanırım ilk sıkıntılar buralardan başlamıştı bende. Bunun gibi bir çok sebeple stüdyonun adını Amazon koydum.
Amazon bundan binlerce yıl önce Kafkasya taraflarından Türkiye’ye kadar gelmiş olan kadın savaşçıların ismidir. Birçok söylencede ortak fikir Amazon savaşçı kadınlar ilk olarak o toplumdaki erk olanlara karşı savaşmışlar. Sonrasında erk olanların asıl olarak erkeklerden oluştuğun görünce sadece kadınlardan oluşan bir savaşçı grup kurup kendi içlerinde yaşamayı tercih etmişler. Bir çok savaşta doğal olarak erkeklerle savaşmışlar ama bu erkek düşmanlığından değil kendi özgürlüklerini koruma kaynaklı olmuş.
“Dövmeyi ilk yapanlar çoğunlukla kadınlarmış”
Ben de kendi özgürlüğümü koruma amaçlı stüdyomun adını Amazon koydum. Ve hiçbir erkeği çalıştırmama kararı aldım Amazon ismi ve kadının dövme dünyasındaki yeri oturuncaya kadar. Türkiye’deki dövme dünyasında kadın dövmecilerin görünürlüğü için ciddi çalışmalar yaptım diyebilirim. Bu konuda mütevazilik yapmayacağım. Gerek convention’larda, gerek yurtdışı gezilerinde gerek çeşitli röportajlarda kadın dövmeci varlığı göstererek diğer kadınlara ve dövmeyle ilgilenenlere bir giriş kapısı açtım. Ki dövmenin tarihine bakarsanız dövmeyi ilk yapanlar çoğunlukla kadınlarmış. Toplumun bilge kadınları dövme yaparmış. Her nasılsa bu meslek de birçok meslek gibi erkekler tarafından gasp edilip kadını sanatta bile aşağı görme hali oluşmuş. Bugün birçok kadın dövme sanatçısı oldukça sağlam dövmelerle adını duyuruyor Türkiye’de…
Yeşim: İlk cezaevinden tahliye olduktan sonra Yargıtay cezanı az bulup artırınca tekrar cezaevine girme tehlikesi ile karşılaşıp çareyi bir şekil kaçmakla bulmuşsun. O dönem kimi yurtdışına kaçıp, kimi cezayı çekmiş. Sen de kimliksiz bir şekilde yaşamaya devam etmişsin. Üçüncü bir seçenek olarak kimliksiz yaşamaya nasıl karar verdin?
Nimet: Mültecilik bugünkü kadar zor değildi o zamanlar ama yine de benim gibi politik geçmişi olanlar için her zaman zordur. Yurtdışına gitme olanağım vardı elbette. İşçi emeklisi ailemin 40 yılda biriktirip aldıkları mütevazi bir evi satıp, o parayla yurtdışına gidebilirdim ki ailem gözünü kırpmadan vermek istedi. Ama bunu yapamazdım. Ben ailemin emeğine güvenerek bu yola çıkmamıştım. Kendi emeğim kendi gücüm varsa olmalıydı ki her genç insan gibi kendi ailemi çoğu kez ezip de geçmiştim. Şimdi nasıl olur da kendi ideallerim uğruna harcadığım zaman için ezdiğim ailemden destek alırdım. Her zaman bana destek oldular ama bu gerçekten büyük bir paraydı ve onların 40 yılda edindikleri bir şeyi bugün bir çırpıda harcamak gerçekten gayri ahlakiydi benim için.
Ayrıca kendime güvenmiyordum, ya gittiğimde oralara uyum sağlamaz kaçmak istersem geri. Hadi aldım borç diye aileden bu parayı ki onlar borç diye vermiyor… Kendi ülkemdeki sorunlar için gençliğimi hapislerde geçirmişim bu benim tercihimdi ve bu tercihin bedeline aile de dahil olduysa da tek başıma ödemeliydim. Ödedim de. Aileye olan vefa borcumu ise ölünceye kadar ödeyeceğim. Bu bir zorunluluk değil, benim ailemde özellikle annemin emeklerini, karşılıksız sevgisini fedakârlığını elden geldiğince sonuna kadar görmek zorundayım.
Durum bu olunca ben de yurtdışına gitmekten vazgeçtim ve kendi ülkemde kendi kimliğimi kullanmadan yaşamaya başladım.
Yeşim: Kimliksiz yaşadığın zaman süresince sende bıraktığı izler neler oldu? Gerçekten zorlu bir seçim de, sana güç veren neydi?
Nimet: Kimliksiz yaşadığım zamanda sorsaydınız belki o anki güç ne ise ona göre beni aktifte eden şeyleri söylerdim. Ama şimdi bilemiyorum, bilmediğim ve bilemeyeceğimiz karakterimiz mi bize yol gösteriyor yoksa bir role girmişsiniz, o mu gidiyor? Bence ben en zorunda kendimi zorluyorum…
Gerçekten çok zordu çünkü arkamda herhangi bir örgüt yoktu, gidebileceğim bir evim yoktu. Siyasal ortamlara girsem bile en ufak politik bir sözcük ağzımdan kaçmasın diye fazla konuşmuyordum. Kimliksizlik sadece bir kâğıttan ibaret değildi, fikirlerimi de saklamak zorunda kaldım yıllarca. Bir yandan kötü ama bir yandan da herkesi izleme farklı yaşamları algılamam açısından iyi oldu belki de. Konuşmadım ama çok dinledim. Bana güç veren şey belki de inat etmem. Geçmiş örgütsel deneyimde hayal kırıklığına uğramıştım ama bu benim dünya görüşümü değiştirmemişti. Devrimci olmak ya da adil bir dünya için özgürlükler için adımlar atmak kimsenin tekelinde olmamalıydı ve ben tek başıma iken de bunu yapabilmeliydim. Arkamda birileri varken mi ben ben oluyordum. Tek başıma iken hiç miydim. Belki de bunun inadıydı. Sadece devrim idealleri değil, toplumda tek başına ayakta kalma inadı da bana güç verdi. Bir çok iş denedim kimliksiz yaşadığım dönemde. Semt pazarlarında pazarcılık yaptım. Kaldırım kenarlarında tişört sattım. Kimi dergilerde on parmak daktilo “dizgicilik” denilen işi yaptım. Derken en son Avşa Adası’nda el işi kolyeler satarken dövme yapmaya da başladım.
Yeşim: Çanakkale’de bir otelde konaklarken tekrar polislere yakalanmışsın. Nasıl oldu?
Nimet: Artık tamamen dövmeci olmuştum. Avşa Adası’ndan sonra Fethiye Ölüdeniz’de üç yıl yazları sezonluk dükkân açmış çalışıyordum. En son ki sezon dönüşünde o zamanki erkek arkadaşın motosikleti ile İstanbul’a dönmeye karar vermiştik. Üç gün sürdü Fethiye’den Çanakkale’ye kadar olan dönüşümüz. Çanakkale’den İstanbul’a geçiş için sabah feribotunu beklememiz gerekiyordu. Gece olmuştu ve çok yorgundum. Üç günlük salaş gezgincilikten sonra düzgün bir otelde kalıp duş almak istiyordum. Otele gittiğimizde hızla kimlikleri verip odaya çıktık, duş alıp yattım.
O kadar yorgunluktan ve duştan sonra derin uykuya dalmam lazım ama uyuyamadım. Bir türlü uykum gelmedi. Ve gece üç gibi kapı çalındı. Tuhaf bir şekilde kimliksizliğimin üzerinden 10 yıl geçtikten sonra gece yarısı gelenleri hissetmiştim. Otelde aceleyle yatmaya giderken istenilen TC numarasını kendi gerçek numaram olarak vermişim. Yani 10 yıldan sonra belki de gerçekten hayat da yordu ki basit ama sonucu hapisle bitecek bir dalgınlığıma kurban gittim. Ama yine de uzun zamandır hayatı olduğu gibi kabul edip ama teslim olmayıp, yeni gelen koşullara göre yolumu çizmeyi öğrendiğimden zor da olsa bu yeni süreci de hayatıma kattım.
Yeşim: Ankara Sincan Cezaevi’nde yatarken hapishane dövmeleri ilgini çekmiş. Ne oldu da dikkatini çekip, araştırmaya başladın?
Nimet: Ankara hapishanesine girdiğimde dövmeciydim. Hem dövmeci olup hem de hayatı sorgulayan kişi olunca haliyle hapishanelerde yapılan dövmeler ilgimi çekti. Hemen sormaya, araştırmaya başladım. Tabii benim ilgimi çeken kadınların dövmeleriydi. İlk olarak örgütsüz olduğum için beni siyasi olmayan hükümlülerin arasına koydular. Orada sekiz ay kaldım. Hapishane dövmesi deyince hep erkeklerdeki dövmeler akla gelir ve ben de öyle düşünüyordum. O cezaevinde kadınlarda o kadar çok hapishane dövmesi gördüm ki şaşırdım. Bu da benim bu konuda araştırma yapmama sebep oldu.
Yeşim: Hapishanedeki kadınların yaptırdıkları dövmeler ne üzerine daha çok?
Nimet: Hapishanedeki kadınlar daha çok acı, özlem ve kin üzerine dövme yaptırmışlar. Çünkü hapishaneye giren erkeğin tersine kadınlar, girdikleri andan itibaren terk edilirler. Evli iseler en fazla 2-3 ay sonra eşler onları bırakır, çocuklarını bile göstermezler. Bekarsan tüm sülaleden çevreden saklanan ayıplı kişi olursun, ailenden de belki bir tek annen gelir ziyaretine. Bizim gibi toplumlarda kadın olmak cezaevinde daha da zordur, özellikle adli suçtan cezaevine girmişsen. Bunu orada bizzat gördüm kadınların ruh hallerini izlerken.
Yeşim: Peki, bir hapishanede dövme nasıl yapılıyor?
Nimet: Oldukça basit yöntemlerle. Boncuk iğneleri ve külden yapılan boya ile. Tamamen el yordamı ve aslında tamamen sağlıksız koşullarda. Ama hayatı acı ile yaşayan kadınlara bunun sağlıksız ya da kötü olduğunu söylemek en saçma şey. Belki de dövmenin verdiği acı ve simgelerle ruhlarını tamir ediyorlar cezaevi sürecince. Ki kendinizin seçtiği beden acısı çoğunlukla ruhunuzdaki acıya iyi gelir.
Yeşim: Bunun üzerine bir kitap da hazırlıyormuşsun? Tamamlandı mı? Kitap ne anlatıyor tam olarak?
Nimet: Maalesef kitabı yayınlayamadım. Asıl sebep içinde yeterli ve iyi fotoğraf olmaması. Ben cezaevindeyken idare dövme fotoğrafı edinmeme izin vermedi. Dışarıdayken de bunu bulmam zaten zordu. Fotoğraflar olmadan kitap oldukça eksik görünüyor. Bu nedenle birçok yayınevi ilgilense de yayınlamadı. Şimdilik bir araştırma notu gibi bende duruyor.
Yeşim: Kadın olarak içeride yatmanın zorlukları erkeklere göre daha mı ağır oluyor?
Nimet: Tabii ki ağır. İster siyasi sebeple ister adli sebeple cezaevine girin eğer topluma aykırı bir şeyi, toplumun arka planda gördüğü kadınlar olarak yaptıysanız sizin cezanız her zaman iki katıdır. Çünkü toplumda her şeyde öncelik erkeklerdedir. Erkek soysaldır, her yere gider her şeyi yapar ve sonuçta suç ta işler. Kadın ise zaten her şeyi geri planda yaptığından, o her şey içinde suç denileni de yaparsa o durumda da haddini aştığı için ayrıca suçlanır ve ayıplanır. Cezaevindeki kadınların aileleri ve toplum tarafından dışlanması ve terk edilmesi en ağır travmadır.
Sana dövme yaptırmak istesek nasıl ulaşabiliriz?
İnternet sitesi, Facebook, Whatsap, Instagram ve Google adresinden kolaylıkla ulaşılabilir. amazondovme.com ve Nimet Arıkan ismi ile Facebook en kolay ulaşılacak adres. Tabii randevu ile çalıştığımdan gelecek arkadaşların önceden mutlaka araması gerekiyor. Dövme bir anda yapılacak bir şey değil. Onu taşımak için bir fikriniz olması lazım. Bazen gelip “Bana ne yakışır” ya da “En çok ne yapılıyor, ondan yaptırayım?” diyenler oluyor. Ömür boyu taşıyacağınız şeyin sizin için bir anlamı olmalı. Basit olabilir ama anlamlı. Bu yüzden düşünerek gelinmeli ve randevu alınmalı.
Yeşim: Beğendiğiniz, başarılı bulduğun kadın dövmeciler kimler var?
Nimet: Türkiye’de başarılı bulduğum birçok kadın dövmeci arkadaş var artık. Çok seviniyorum daha başarılı ve yetenekli kadın arkadaşları gördükçe. Didem Cındık, Gökçe Korkmaz, Tutku Duphead, Gökşen Erbek Özbaş, Ece Baş, Eda İnanır, Ayça Işıla, Zehra Kuşlugil, Ezgi Taşpınar, Damla Orn, Melek Taştekin, Laden Soysal, Esra Yavuz, Özlem Deviren Oğuz, Özge Canoğlu, Nihal Null, Mia Porfiria, Birgül Çakıner, Eva, Çisem Öztürk, Eda Karaoğlan, Günnur Şimşek (Lima), Mutlu Erdoğan ve tanımadığım birçok kadın dövme sanatçısı iyi işler çıkarıyorlar.
Yurtdışından ise birçok kadın sanatçı sayabilirim ama benim şu sıra favorim Sarah Miller. Gerçekten çok yetenekli bir kadın. Çalışmalarını hayranlıkla izliyorum.
“Türkiye’de konu genital alan olunca özellikle erkekler açısından olay seksist bir alana çevriliyor”
Yeşim: Klitorise piercing takmadığını öğrendim. Böyle sınırlamaların başka var mı? Neden çizgiler çektin kendine?
Nimet: Aslında sadece Klitorise değil, penise de piercing takmıyorum. Bilgi olarak nasıl yapıldığını biliyorum. İsteseydim uygulama yapardım. Çünkü eğitimini aldım. Ama Türkiye’de konu genital alan olunca özellikle erkekler açısından olay seksist bir alana çevriliyor. Birçok defa sırf bu konuyu konuşmak hoşlarına gittiği için erkekler tarafından sanal ortamda taciz edildim. Tacizi baştan anlamıyorsunuz, siz sanıyorsunuz ki sadece piercing soruluyor, oysa konusunu konuşmak istiyorlarmış bir kadınla. Piercing ve dövme yapan kadın olunca genital bölgeler üzerine konuşmak bile erkeklerin çoğunda seksist ve tacizkâr durum oluşuyor. Ben de ilkesel karar aldım piercing ve dövme uygulamasını genital bölgelere yapmıyorum. Hatta konuşmasını bile yapmıyorum. Bunu dayatan olursa anında teşhir ediyorum, bir daha cesaret edemiyorlar.
Bunun dışında bir çizgim yok. Dövme konusunda kişilerin kendi bedenleri kendi kararları olduğundan önerilerde bulunsam da genellikle kararlı gelen müşterinin istediği dövmeyi yapıyorum. Tabii kendi stilimde olanları tercih ederim daha çok. Ben realistik dövmeleri daha çok seviyorum. Ama hemen her stilde el yeteneği yettiği ölçüde çalışabilirim.
Yeşim: Şu an neler yapıyorsun? Gelecekteki planların nelerdir?
Nimet: Şu an Beşiktaş’ta Amazon Dövme stüdyosunu işletiyorum. Ama bizim meslek eğer vergi vererek bir stüdyo işletiyorsan çok zor. Olay sanat dışında esnaflığa da giriyor ve vergi, kira, fatura ve birçok kâğıt işleri insanı çok yoruyor. Her zaman sanat kafasında olamıyorsunuz. Ve bu dükkancılık işinden çok sıkıldım. Bir iki sene daha bu şekilde devam edip, homeofis çalışmak istiyorum. Zaten tamamen randevulara göre çalışıyorum. Dövmenin tamamen sanat ve keyif kısmı ile ilgilenmek ve kalan zamanlarda dünyayı gezmek, farklı kültürleri tanımak istiyorum. Yeterince yorulduğumu artık biraz hayatı yaşamam gerektiğini düşünüyorum, beyin ve vücut bütünlüğümüz bozulmadan.