Söze dökmediğim ama kısa bir süredir yoğun olarak enerjisini hissettiğim saatlerce yürüsem duygusu. Bir hafta sonrasında gelen bir telefon! Dilara bir yol var. Camino de Santiago, Fransa’dan başlıyor. 800 kilometre. Yürüyelim mi? Tabii ki evet.
Marmaris’ten İstanbul, İstanbul’dan Dijon. İki gün hazırlık ve trenle on saat süren bir yolculuk, Saint Jean Pied de Port. Burası başlangıç rotalarından bir diğeri olan “The France Way“. Pireneler’den başlayarak İspanya’nın kuzeybatısında Galiçya Özerk Bölgesi’nde bulunan Santiago de Compestela’da bitireceğimiz 800 kilometrelik Ortaçağ Hac Yolu. Tek kelimeyle masal gibi!
Rivayet olur ki, İsa’nın havarilerinden biri olan Aziz James (Zebedi oğlu Yakup), İspanya’da Hristiyanlığı tanıttıktan sonra Filistin’e döner ve bir süre sonra orada idam edilir. Ortadan kaybolan bedeni tayfası olmayan bir gemi ile İspanya’ya ulaşır. Gemiden alınan bedeni sessizce toprağa verilir. 9’uncu yüzyılda bir çobana görülen parlak bir yıldız mezarının yerini işaret eder ve buraya bir kilise inşa edilir. Sonrasında bu kilise büyük bir katedrale dönüşür. Mezarın bulunması haberi hızla yayılır ve Avrupa’dan binlerce hacı Aziz James’in mezarını ziyaret etmek için yollara düşer. Bin yıldır yürünen yol, şimdilerde sadece Hristiyanlar tarafından değil, dünyanın her yanından her yaştan ve her ulustan insanın yürüdüğü bir kültür rotası. Cidden heyecan verici!
Günde ortalama 27- 30 km arası yürüyeceğimiz yol, oldukça iyi organize edilmiş. Yürüyüşe başlamadan hemen önce Saint Jean Pied de Port’un daracık, arnavut kaldırımlı sokaklarına dalıyoruz. Pencereleri çiçeklerle bezenmiş belli ki birkaç yüz yıllık olan taş evleri izleyerek yürüyüşçüler için hizmet veren iletişim bürosunu buluyoruz.
Sembolik olarak hazırlanmış pasaportlarımızı ve gerekli tüm bilgiyi aldıktan sonra yola düşüyoruz. Bu pasaport kalacağımız hostellerde, hostellerin kendine özel mühürleri ile damgalanacak ve bizim için bir “oradaydım” kanıtı olacak. Oldukca keyifli.
Bazen tek, bazen birlikte yürüdüğümüz yol, gerçekten de dünyanın her yanından gelen insanları birleştiriyor. Hollanda, Avusturya, Almanya, İngiltere, İspanya, İtalya, İsvicre, Fransa, Amerika, Kanada, Çin, Kore, Arjantin, Portekiz, Bulgaristan, Yunanistan, Japonya, Avustralya ve toprakta birbirine karışan ayak izleri… Yüzler gülümsüyor. Genelde ilk soru, “Nerelisin?” ve muhabbet uzuyor. Hikâyeler birbirine karışıyor. Son sözcük “Bueno Camino” oluyor ve yollarımıza gidiyoruz. Belki bir gün belki iki gün sonra tekrar karşılaşiyoruz. Sevinç nidaları ile muhabbet kaldığı yerden devam ediyor.
Sırayla şehirler, köyler geçiyoruz. Her birinin kendine has yapısı, kokusu, rengi var. Bir ağaç altında veya bir nehir kenarında mola veriyor, bazen şirin bir kafede kahve yudumluyoruz. Sırt çantalarımız her adımda biraz daha ağırlaştığından fazla olan eşyalarımızdan kurtuluyoruz. İnanın, 10 kilo olan çantalarımızı altı kiloya düşürmek büyük konfor.
Hosteller oluyor sızısını dindiren ayaklarımızın. Yarının rotasını inceleyip, notlar alıyor, aynı masada yemek yiyoruz. Alexander, Sofia, John, Pascal, Emilia ve birçoğu… Sabah 6’da sessiz bir hareketlilik başlıyor odada. Usulca kalkıyor, eşyalarımızı topluyor ve yola devam diyoruz. Gelsin 30 km!
Tatlı serin bir sessizlik oluyor, düşünceleri sakinleştiren ve yavaşlatan. Bırakıyoruz kendimizi bu duygunun kollarına…
Yol kenarında karşılaşıyoruz onunla. Yürüyüşçülerden. Bir süre onunla beraber sessiz kalmayı deneyimliyoruz. Bisikletliler geçiyor sonra yanımızdan, gülerek selamlaşıyoruz. Bueno Camino, Tomas Kelly.
Bırakılan taşlar, kolyeler, bileklikler, simgeler. Biliyoruz ki çok değerli duygular barındırıyor her bırakılan. Bizde kendi duygumuzu ekleyip devam ediyoruz.
Her adım ayaklarımızı biraz daha acıtıp, sırt çantamız tonlarca ağırlıkta gibi hissedilse de, kendi bedeninin sınırlarında gezmek ilginç bir şekilde taze, capcanlı hissettiriyor. Günün rotası biterken masajla ödüllendiriyoruz sevgili ayaklarımızı, esnemeyle rahatlatıyoruz bedenlerimizi. Her sabah ve her akşam.
Ve sona, Santiago de Compestela’ya doğru yaklaşırken aslında biliyoruz ki nereye gidersen git varacağın yer yine kendindir. Baktığın her dağ, her taş, her nehir, her kuş, her böcek, her ağaç, her insan dingince yerini alır yüreğimizde. Belki biraz daha sakinizdir. Daha berraktır düşüncelerimiz, yaşama algılayışımız.. Hem hem hafiflemişizdir belki! Az mı? 800 kilometre!
O vakit yola devam ve kocaman bir gülümseme, Bueno Camino.