Daha önce gördüğünüz rüyaların gerçek olabileceğini hiç düşündünüz mü? Rüyaları, iç dünyamızın görüş penceresi olarak adlandırabiliriz. Rüyalarımızdaki bütün nesneler, mekânlar, objeler ve karakterler aslında bilinçaltı dediğimiz yerde gün içerisinde farkında olmadan depoladığımız görüntülerdir. Bir nevi rüya bizim farkında olmadan yarattığımız ortamlardır. Araştırmalar sonucunda elde edilen bilgiler, rüyaların siyah beyaz göründüğünü ama beynimizin onu renklendirdiğini söylüyor.
Beynin sanal alemi: Rüya
Rüyalar çoğunlukla uykunun en derin safhası olan “rem uykusu” bölümünde görülür. Bu bölüm, insan vücudu için zorunlu olan günlük uyuma süresini de içinde barındırıyor. Ortalama 3 saat olan bu uyku aslında insan metabolizması için yeterli geliyor. Zihnin yenilendiği, aynı zamanda rüyaların görüldüğü bu bölüm, insanlar için hayati önemi taşıyor.
Rüyaların ortalama 7 saniye olduğu bilim tarafından netlik kazandı. Uzunca bir süre gibi gelen bazı rüyalar aslında sadece birkaç saniyeden ibaret. İnsan uykusunda ortalama 4-6 kez rüya görüyor. Araştırmalar sonucu ortaya çıkan bir diğer gerçek ise zeki insanların daha çok rüya gördüğüdür. Normal bir insan uyandıktan 5 dakika sonra gördüğü rüyanın yarısını, 10 dakika sonra ise rüyanın yüzde 90’lık kısmını unutur.
Peki ya gördüğümüz rüyalar gerçek olsaydı?
Rüyalar gerçek olsaydı rüya kavramı olamazdı. Her şey bir gerçeklikten ibaret olur ve yaşantı da ona göre şekillenirdi. Diğer bir yandan bireyin gördüğü rüyalar, psikolojisine de bağlıdır. Birey ne kadar agresif ve sinirli ise bu rüyalarına da yansıyacaktır. Bunlardan farklı olarak atılan bir teori ise dejavunun görülüp unutulan bir rüyanın gerçek hayatta yaşanması olayıdır. Bu teoriye göre rüyalarımız, geleceği gösteriyor. Başka teorilerde ise dejavunun sadece paralel evrenle ilgili olduğu söyleniyor. Bilim bu konuda kesin bir bilgiye henüz sahip değil.
Rüyaları kontrol edebilme olarak bilinen Lucid Dream (Lucid Rüya) gerçekliğini koruyor. Kişi rüyada olduğunu anladığında rüyasını istediği şekilde yönetebiliyor. Bunun için gerekli egzersizler bile bulunuyor ama buna rağmen genellikle çoğu kişi bunu istemsizce yapıyor. Psikolojik açıdan tehlikesi de olduğu ileri sürülüyor bu olayın. İleri sürülen bu düşünce, “Rüya bağımlılığı” adını alıyor. Kişi rüyasında istediği her şeyi yapabiliyor ve oraya alışıyor. Artık gerçek hayat ona sıkıcı gelmeye başlıyor ve rüyalarını yönlendirerek orada yaşama isteği duyuyor.
Rüyalarda tanımadığımız kişiler yoktur
Rüyadaki bütün karakterleri aslında gerçek hayatta çok kısa da olsa görmüşüzdür ve bilinçaltımıza yer etmiştir. Rüya görürken oluşan fizyolojik olayların başında ise kalp atışlarının artışı ve terleme gelir. Özellikle kabus denilen kötü rüya durumlarında stres hormonu artışı gözlenmiştir. Bu durum ciddi boyutlara ulaştığında kalp krizlerine kadar giden ölümcül sonuçlar doğurabilir.
Kaynak: healthguidance, elitedaily