“Mavi gözleri vardı, kıvrık kaşları vardı. Daha on sekiz yaşındaydım, heybetinden titriyordum. Beni dansa kaldırdı. Bursa’da fabrika açılışı balosunda. Nasıl heyecandan ölmedim, nasıl ölmedim bilmiyorum. Ama O anlıyor insanı, anlıyordu. Dans etmeyi bilmediğimi anlayarak baloyu açan dansı yaptıktan sonra hemen beni oturttu sandalyeme. O anlıyordu insandan.”
8 Şubat
Hayatımızda kaç insana şahit olmuşuzdur ki; Mustafa Kemal Atatürk’ü görmüş ve O’nu seneler boyunca anılarıyla beraber bizlere kadar getirmiş… 8 Şubat tarihi Cumhuriyet’in Divası Müzeyyen Senar’ın aramızdan ayrılışının ikinci yıl dönümüdür. Bu vesile ile Gaia Dergi olarak Müzeyyen Senar’ı özlemle ve hasretle yâd ediyoruz.
Kimi kayıtlarda doğum tarihi 1919 gözükmesine karşın, nüfus cüzdanında doğum tarihi 1916 olarak yazan Müzeyyen Senar, Bursa’da dünyaya gelmiştir. Konuşmaya başladığı dönemden itibaren müziğe ilgisi ve sevdası gözle görülür biçimde yakın çevresinin dikkatini çekmiştir. Daha beş yaşında iken düğünlerde şarkı söylemeye başlar. Altı yaşında yine bir düğünde şarkı söylediği gece, annesi Zehra Hanım çok huzursuzlanır; “Hadi artık yeter” dese de küçük Müzeyyen bülbül gibi şakıyordur. Sabah uyandığında ise kekeme olarak gözlerini açar. Kendi anlatımıyla; “Sabah gözümü açtığımda konuşamıyordum. Kekeme uyanmıştım. Ne yapacağımızı şaşırmıştık. Ne hocalar, ne tarifler, her ne yaptıysak yok olmadı tam on sene konuşmadım ben, konuşamadım. Ama bir şey keşfetmiştim; şarkı söylerken takılmıyordum. Sonradan öğrendim ki tüm kekemeler şarkı söyler. Ben konuşamasam da yine şarkı söylemeye devam ediyordum. Şu yaşımda da onun için hâlâ hızlı konuşurum, tutulmamak için. İşte tam on sene sonra kendiliğinden yine bir sabah düzeldim.”
İstanbul yolu gözükür…
On iki yaşında iken annesi ve babası ayrılırlar. Annesi İstanbul’a akrabalarının yanına geçer. Haber alamaz uzun süre, babası bırakmaz Müzeyyen’i. Fakat anne hasreti içerisinde öyle artmıştır ki bir gece gizlice babasının cebinden paraları alıp Bursa’dan otobüsle İstanbul’a kaçar. Fakat yol bilmez, iz bilmez, İstanbul’a indiğinde ne yapacağını bilmez. Yoldan geçen bir kadın Müzeyyen’e yardımcı olur. Alır o gece evine, evinde ağırlatır. Ertesi gün şans eseri Üsküdar İskelesi yakınlarında annesinin yanlarında olduğu akrabalarını görür ve kavuşurlar. Daha sonra Müzeyyen Senar, kendisine yardımcı olan kadın ile ilgili şunları söyleyecektir; “Beni sokakta bulup evine alan kadını asla unutmadım. Bana adını da söylemedi. Meşhur olunca belki çıkar karşıma sarılır, hasret gideririz diye düşündüm fakat hiç gelmedi o günden sonra da görmedim.”
İlk assolist
Müzeyyen’in müziğe olan sevdası ve sesinin eşi benzeri olmamasından dolayı ailesi O’nu Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne gönderir. Devrin en büyük bestekârları, müzisyenleri ile ilk resmi müzik eğitimini almaya başlar. Öyle bir aşkla ve güzellikte eserleri seslendirmeye başlar ki; bestelenen eserleri ilk Müzeyyen’e okuturlar. Bu sebeple de repertuvarı daha çocuk yaşında inanılmaz bir şekilde genişlemiştir. Musiki Cemiyetinden hocası Müzeyyen’i radyoya çıkartır ve radyo günlerinde merdivenleri hızla tırmanmaya başlar. Belvü Gazinosu’nda ilk sahnesini alır, burada sahnelerimizde hâlâ yaşadığımız solistlik müessesini getirir. İlk solist ve assolist Müzeyyen Senar’dır.
Atatürk ile tanışması
İlk evliliğini gerçekleştirmiş ve ilk çocuğuna hamile olan Müzeyyen Senar, sahnelerden geri kalmayıp hem radyo hem de gazino hayatını bir hayli yoğun şekilde geçirmeye devam ediyor ve şöhret basamaklarını hızla tırmanıyordu. 1936 yılının Aralık ayında bir gece kapılarına araba yanaşır. Kapıyı açtığı gibi “Hadi kızım hemen hazırlan, Saray’a gidiyoruz, Paşa bekliyor” sözünü işitir. Ne yapacağını bilemez halde apar topar giyinir ve eşiyle birlikte korku dolu şekilde Mustafa Kemal’in yanına doğru giderler. Devamını kendinden dinleyelim: “Saray’a girdiğimizde de bende de eşimde de korku vardı. Ne yapacaktık? Bir odaya aldılar bizi, Atatürk karşımızda oturuyordu. ‘Gel kızım yanıma.’ diye beni çağırdı. Bir sandalye çektik, ‘Korkma, gel otur.’ diye sandalyeyi yanına çekti. ‘Bu saçlar olmaz böyle’ deyip birilerine işaretler yaptı. Beni eşimle birlikte alıp bir hamama soktular. Korkudan titriyorduk. Benim saçlarımı, eşimin de bıyıklarını kestiler. Tekrardan huzuruna çıktık. ‘Şimdi oldu işte.’ dedikten sonra defterimi elimden aldı ve bir şarkı seçti, okumaya başladım. Sabaha kadar sürdü. Sazlarla birlikte sabaha kadar şarkı söyledim. Tüm korkum gitmişti. Çoğu şarkıya kendisi de eşlik ediyordu.”
Mustafa Kemal Atatürk ile tam üç kez aynı mekânda bulunmuştur Senar. Üçüncüsü ve son görüşü Savarona’da olur. Beraber keyiflenirler, birlikte şarkılar söylerler, kalkıp zeybek oynayan Atatürk’e hayran gözlerle bakar ve geceyi sabah ederlerdi. İşte Müzeyyen Senar Cumhuriyet’in Divası olma özelliğini hem o eşsiz sesi, kendine has duruşu ile kazanmış ve Atatürk’e olan sevgisi ile de günümüze kadar toplumun tüm kesimi tarafından sevilmiş, sayılmış bir değerimiz halini almıştır.
Sınırları aşan ün…
Şöhreti ve sesi günden güne daha geniş kitleye hitap etmekte ve Müzeyyen Senar artık mühim bir değer halini alıyordu. Yurt içi gazino konserlerini fuar konserleri ve özel gösteriler takip ediyor, ardından da başta New York olmak üzere Los Angeles, Boston, Kanada Montreal, Paris gibi önemli şehirlerde konser veren ilk sanatçımız ünvanını alıyordu. Yurt dışında verdiği konserlerde Türk dinleyenler kadar yabancıların da ilgisini çekmesi O’nu Ümmü Gülsüm gibi sevilen uluslararası bir şöhret sahibi yapıyordu. Hepsinden ziyade Müzeyyen Senar, ülkemizde mikrofona şarkı okumuş ilk sanatçımızdır.
Şöhretinin ilerlemesi ve sesinin, yorumunun pek nadide olmasından dolayı Almanya’dan gelen doktor heyeti, Müzeyyen Senar’ın hançeresini incelemek isterler. Muayene koltuğuna oturan Müzeyyen Senar, doktorları hayrette bırakır çünkü hançeresi yani gırtlak yapısı normal insan hançeresine göre oldukça farklı ve güçlüdür. Alman doktorlar bu incelemeyi tıp kitaplarına koydurmak isterler fakat Müzeyyen Senar; “Hayatımda bir kere nazar oldum, on sene kekeme kaldım. Başka nazar istemem kalsın, koymayın.” diyerek bu talebi geri çevirir.
Cumhuriyetin Divası Müzeyyen Senar kitabında araştırmacı – yazar Radi Dikici, Müzeyyen Senar için şöyle bahseder: “Müzeyyen Senar’ın sesinde daime sizi büyüleyen bir musiki ihtişamının müjdesi vardır. Bir sevda serüveninin yaşandığını fark edersiniz. Müzeyyen Senar’ın ses güzelliği daima dikkatinizi çeker. Yüzyılların dinlendirip damıttığı büyük ve zengin bir kültür imbiğinden süzülen klasikleri icra ederken birdenbire sizi yeni yaratıcılığın eserleriyle hemen tanıştıran ince, zarif bir icra ihtişamıyla karşı karşıya getirir.”
O asla Müzeyyen Hanım dedirtmezdi kendine. Ya Müzeyyen denmesini isterdi kendisine ya da Müzeyyen Abla idi O herkes için. Sezen Aksu’nun Yine Mi Çiçek şarkısında geçtiği üzere; “Kur masayı Madam Despina, kirli beyaz muşamba örtüleri ser, çek sediri asmanın altına, yanında bir ince Müzeyyen Abla” ismi şarkılara konu olmuş bir büyük sanatçıdır Müzeyyen Senar.
“…torpidoda Müzeyyen Senar’ın en sevdiğim kaseti vardı…”
Hiç unutmam seneler önceydi. TRT’de haberleri izlerken bir adam çıkmıştı ekrana. Kaldırım kenarına oturmuş, yanında takriben 5-6 yaşlarındaki çocuğu ile ağlıyordu. Kameraman yaklaşıp ne olduğunu sorduğunda arabasının çalındığını söylemişti. Polise gidip gitmediğini, arabasının plakasını sorduğunda; “Ben arabaya ağlamıyorum ki, torpidoda Müzeyyen Senar’ın en sevdiğim kaseti vardı o da gitti, ona ağlıyorum” dedirtecek kadar insanımız tarafından aşkla sevilirdi.
Müzeyyen Senar, 70’nci sanat yılı onuruna, Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda verilen konserde kendisine hitap edildiği üzere anılmalı; Müzeyyen Çınar…
Çünkü koca çınar Müzeyyen Senar, Cumhuriyet tarihimizin ilk ve gerçek divasıdır…