Feminizm bir duruş, bir seçimdir. Feministsem feministim derim. Kadın derim, özgürlük derim. Büyük ihtimal feminizmi bilirim…
Ya bilmiyorsam?
Görmemişsem, duymamışsam. Kitaplarını okumamışsam. Olympe de Gouges’i, Clara Zetkin’i tanıyamamışsam. Örgütlenmemişsem veya sokağa çıkmamışsam…
Kadın hak savunuculuğunun paydasında modern algıdaki feministlerin yanında yer alan başkaları da var.
“Aman kızım oku, kimsenin eline bakma. Çalış kendi paranı kendin kazan” desem onları tanır mıyız?
Büyük ihtimalle bankta yanımıza otururlar. En içten gülüşlerini bize armağan edip, Yavrum kaç yaşındasın, adın ne, okuyor musunlarını tutuştururlar ellerimize. Ardından “Aman oku kızım sen, hiç kimsenin parasına kalma, güzelce bir işini al eline sonra her şey olur” derler. Al yanaklı olmaları olasıdır, hafif topluca ve içten. Elbet şaşmayan ortak noktaları ise aktivist ruhlarıdır.
Onlar; ilelebet “erkek egemen” sistem tarafından ezilen, sömürülen ve ayrımcılığa maruz bırakılan kadınların mücadelesini verirler.
Genelde onlarla pasif eylemleri ile karşılaşsak da mücadelenin her safhasında rol oynamaktadırlar. Öğütlerinin her biri çiçekli feminizm mottolarıdır.
Kadının ekonomik özgürlüğü, asla taviz vermedikleri konu olan bu kadınlar, sonuna kadar bağımsızlık için savaşırlar.
“Erkek her zaman bulunur yavrum. Sen evlenmek için acele etme” cümlelerindeki meydan okuyuş hepimizi derinlerden etkilemez mi?
“Sana hesap soramasın, bir şey olduğu zaman vurup kapıyı çıkabilesin”leriyle elleri dizlerimizi sıvazlarlar. Toplumsal cinsiyet eşitliğini hedefler sistem sorgulatırlar güzel direnişçiler.
İşte bu “sokak feminizmi” diye adlandırılabilir. Metrobüs ya da ev! Çünkü onlar her yerdeler. Varlıklarıyla müthiş, inançlarıyla efsane kadınlar. İyi ki de varlar.