Her kadın, onun hayat hikayesinden bir parça buluyordur kendinde. Frida Kahlo’nun tutkusu, fedakarlığı… Kırılganlığı, vizyonu, giyimi, kaşları… Bütünü ile de diğer tüm kadınlardan farkı ortada. Ona hayranlığımız da bundan olsa gerek. Bin yıl da geçse, biz yine Kahlo’yu, sanatını, çizimlerini ve aşkını konuşmaya devam edeceğiz.
İstanbul, Ankara, Mersin, Sinop, İğneada, Samsun, Diyarbakır, Batman, Kıbrıs, Gürcistan ve Yunanistan’da eş zamanlı olarak gerçekleştirilen eylemlerde AKP’nin nükleer santral projeleri protesto edildi. Ortak açıklamada bu eylemin bir başlangıç olduğu ve herkesin bu mücadeleye desteğe çağrıldığı belirtildi.
Mersin Akkuyu Nükleer Santrali’nin temel atma töreninin ardından, Sinop’ta yapılması planlanan nükleer santral anlaşması ile ilgili Bakanlar Kurulu kararı Resmi Gazete’de yayınlandı. İktidarın tüm tepkilere rağmen ülkenin en bakir noktalarında ısrarla sonuca vardırmaya çalıştığı nükleer santral projeleri İstanbul, Ankara, Mersin, Sinop, İğneada, Samsun, Diyarbakır, Batman, Kıbrıs, Gürcistan ve Yunanistan’da eş zamanlı olarak gerçekleştirilen eylemlerle protesto edildi.
Hukuksuz ve yalanlarla dolu
Eş zamanlı eylemlerin İstanbul’daki ayağı Beşiktaş Çarşısı’ndaki kartal heykelinin önünde yapıldı. Eyleme katılanlar arasında CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur, İstanbul Nükleer Karşıtı Platform, Kuzey Ormanları Savunması, Karadeniz İsyandadır Platformu ve Anadolu Partisi temsilceleri vardı. Ortak basın açıklaması öncesinde söz alan Karadeniz İsyandadır Platformu’ndan Eren Dağıstanlı Türkiye’nin nükleer felakete sürüklenmek istendiğini belirterek, “Türkiye’nin altına nükleer santrallerle birlikte dinamit atılmak isteniyor. Akkuyu’da sahte ÇED raporlarıyla, halktan gizlenen belgelerle bir süreç işletiliyor. Bizler biliyoruz ki Akkuyu Nükleer Santrali hukuksuzdur ve yalanlarla doludur. Bugün iktidar Akkuyu Nükleer Santrali’nin ihalesini hepimizin yakından tanıdığı Mehmet Cengiz’e vermiştir. Cengiz İnşaat Türkiye’de doğa katliamı varsa oradadır. Karadeniz Sahil Yolu’ndadır, Kuzey Ormanları’ndadır ve şimdi Akkuyu’dadır. Mehmet Cengiz’e verilen ihale oldu bittiye getirilerek sahte bir açılış töreni düzenlediler. Bizler bugün başta Mersin olmak üzere, Sinop’ta, İğneada’da, Batman’da, Diyarbakır’da Ankara’da, Kıbrıs’ta, Gürcistan’da, Yunanistan’da eş zamanlı olarak sokaklardayız. Ve diyoruz ki, Nükleere İnat Yaşasın Hayat!” diye konuştu.
Bu eylem bir başlangıç
Dağıstanlı’nın ardından ortak basın açıklamasını da yine Karadeniz İsyandadır Platformu’ndan bir sorumlu okudu.
“Dünyada nükleere yer yok” demek için bir arada olduklarını söyleyen platform sorumlusu, “Yapılması planlanan nükleer santrallerin; Karadeniz, Akdeniz ve Trakya’nın eşsiz doğasının yok olmasına sebep olacağı gibi başta tüm Türkiye topraklarını, Karadeniz ve Akdeniz ülkelerini radyasyon ve nükleer atıklarla zehirleyeceği ve tüm dünyayı tehdit edeceği bilinciyle eş zamanlı olarak sokaklardayız. Halkların, bilim ve hukuk insanlarının tüm itirazlarına rsğmen anti demokratik, şeffaf ve katılımcı olmayan sahte ve halktan gizlenen rapor ve süreçlerle nükleer santral projeleri dayatılmaktadır. Doğa ve yaşam savunucuları, bu hukuksuzluğun ve yaşanlarla işleyen sürecin muhatabıdır ve ‘ben yaptım oldu’ denilerek nükleer kirliliği dayatanlara izin vermeyecektir” diye konuştu. Ortak açıklamanın son sözlerinde ise “Bugün bu eylemi bir başlangıç sayıyor ve dünyadaki nükleer karşıtı hareketten dostlarımızı bizlerle dayanışmaya çağırıyoruz” denildi.
Katılımcılar
“Dünyada nükleere yer yok” başlıklı ortak açıklamada şu toplulukların isimleri yer aldı: İstanbul Nükleer Karşıtı Platform, Sinop Nükleer Karşıtı Platform, Mersin Nükleer Karşıtı Platform, Ankara Nükleer Karşıtı Platform, İğneada Doğa Elçileri, Kıbrıs Nükleere Hayır Platformu, Karadeniz İsyandadır Platformu, Kuzey Ormanları Savunması, Samsun İl Koordinasyon Kurulu, Diyarbakır Ekoloji Meclisi, Batman Ekoloji Meclisi, Tov Tiyatro, Buka Barane Ekolojik Yaşam Derneği, Tblisi Vegan Base and Green Fist, Jingeh Ekoloji Kolektifi
İzmir’de bir sığınma evinde kalan Ayşegül, boşanmak istediği kocasının arabasını kurşunlaması sonucu polise başvurduğunu ancak denetimli serbestlikle bırakılan adamın kendisini ve çocuklarını öldürmekle tehdit ettiğini belirtti.
Özarslan boşanmakta olduğu kocası ve tehditleri yüzünden sığınma evinde yaşıyor. Beş çocuğu ve annesi ile yaşan Özarslan kocasının, “Önce çocukları sonra seni öldüreceğim” tehditlerinden sonra bir de büyük tehlike atlatmış. Erkan Uzun’un arabasını kurşunlaması sonucu polise başvurmuş. Geçtiğimiz çarşamba günü meydana gelen olaydan sonra, Erkan Uzun adlı şahıs iki gün ifadeye gitmemiş, cuma günü alınan ifadesinden sonra polis tarafından serbest bırakılmış.
Ayrılmak istediği eşi tarafından 5 el kurşunlanan arabası
Denetimli serbestliği bulunan şahsın istediği her zaman çevresinde elini kolunu sallayarak gezdiğini belirten Özarslan’a bir sosyal medya grubu aracılığı ile ulaştık.
“Tamamen konu dışı ancak sizler benim ailemsiniz. Ayrılmak üzere olduğum eşim tarafından arabam 5 el kurşunlandı. Ancak adam denetimli serbestlikle bırakıldı, kamera görüntülerine rağmen. Sizden ricam sesimi duyurmama yardım edin. Twitterdan biraz duyurdum gibi ama desteğe ihtiyacım var twitter adım:darrkbluee“ şeklinde bir facebook grubundan yardım isteyen Özarslan’a telefonla ulaştık.
Özarslan boşanma davasının ardından evi toplarken eski kocasının eşyaları arasında silah bulduğunu ve bunu da polise götürdüğünü ancak buna rağmen şahsın serbest bırakıldığını belirtti. Sığınma evinde kalan ve oldukça zor günler geçiren Ayşegül yardım istiyor.
Şahsın kendisinden para istediğini, bunu ailesinin durumu iyi olduğu için rahatlıkla yaptığını söylüyor Özarslan. “Ancak”, diyor, “Verirsem yine isteyecek, hayatım tehlikede.”
Biz bunları çok duyduk. Biz her yıl yüzlerce kadının ölümüne sebep olunduğunu gördük, denetimli serbestlik ile, korunması sağlanmayan kadınların ölümüne göz yumduk.
Biliyoruz ki; Türkiye’de kadın cinayetlerinin pek çoğu denetimli serbestlik halinde dolaşabilen eski kocaların, eski sevgililerin, yetkililer tarafından ciddiye alınmaması ile gerçekleşiyor. Biz biliyoruz ki; kadınlar yalnız değil ve sesleri duyulduğu zaman yaşamak için bir şans elde edebiliyorlar. Biz biliyoruz ki, kadın dayanışması ve hak direnişlerinin sonu hep başarıdır.
(Görsel Kaynağı: Anarşi Haber)
Yeterince üzerinde durursak, Ayşegül ve çocukları, bir caniliğin kurbanı olmayacak. Kadın cinayetleri politiktir. Kadın cinayetlerine sessiz kalmak katile eşitliktir.
Şimdi her şey için çok geç olmadan, Ayşegül’ün sesine ses olmalıyız!
İçinde bulunduğun bütün mücadele reflekslerini, rutinindeki şehirleşme yaratıyor, benimle hemfikir misin? Delice koşuşturmacandan tut boş vakitlerin dahi bir kaos melodisi içerisinde. Can çekişen medeniyet çığlıklarını bastırmak için yaptığın doğaya kaçış minik tatilleri ardından, dönüşündeki korkunç adapte olamama evreleri, sana evinin beton değil toprak olduğunu fısıldamıyor mu?
Konforun cezbedici davetleri, ardından ödediğin bin bedel! Lüks eşyaların arasında (bulaşık makinesi lüks bir eşyadır) kolaylaştıran uygarlığa teşekkürlerin kabulsüz kalıyor da, elini kıpırdattırmayan teknoloji; sabah 8 akşam 6 mesailerinden besleniyor. Sistemlerin çizdiği makus talihin, atmadığın adımlarla parmaklıklarını kalınlaştırıyor.
Tüm zincirlerini kırman için güç verecek projenin nefis fotoğrafları ellerimde, Antonio Guerra ile kentsel hayal kırıklıkların üstesinden gelmeni diliyorum!
İspanya’nın León bölgesinde bulunan yüksek bir dağın tepesine yerleşmiş bu grup için ulaşım hayli keyifli. Trafik korkularını veya araçlarının zorlu güzergahlarda incinip incinmeyeceği ile ilgili kaygılarını yok eden ise alana ulaşan bir yolun olmaması ve zaten araçlarının da bulunmaması!
Yaşam koşulları pek bir hayal süsleyen… Asfalt yok, siyaset yok, hırs yok!
Modern hayatın sahte konforundan uzak, elektriksiz, beyaz eşyasız hatta musluksuz günlük hayatları; doğal koşulların zorluğunun getirdiği haz ile dolup taşmalarını ve sanallıktan arınmış yaşamsal problemleri ile mücadele güçlerine hayran kalmaları ile geçiyor.
Tabiatın kucağında yaşamaları akabinde, kendiliğinden gelişen sosyal sistemleri ile; huzurun tadı ağızlarında beşeri kimliklerden ve statülerden uzak tasasız bir yaşam onlarınkisi!
Matavenero ilçesi sakinleri, kaynakların sömürüsüne karşı tüketici canavarların yıkımını absorbe etme dilekleri ile mümkün olduğu kadar dikkatli davranıyorlar. Yiyeceklerinin teminatı için tamamen toprağı referans alan güzel topluluk, ekoköylerinde sürdürülebilirlik için büyük adımlar atıyorlar.
İnsan ve yaşam arasındaki doğruları baştan yazma yolunda çabalar sarf edip, en yakın uygarlığa hüzün ile bakıyorlar.
Rekabetçi dünya tutsaklığından arınmanın huzuru saçlarında, şehir gürültüsüne kulakları kapalı…
Ekoköylülerin ortak kanaati olan ”bir daha kente dönmem” kanısı bu topraklarda da hakim.
Kuşlardan kurtlara doğanın dansını seyretmeyi, asansörlü sitelere tercih edeceğinden eminim. Ama bunun için yarını beklemen gerçekten üzüyor… Yeşil gönlüne biraz daha ilham için, rüya diyarından birkaç fotoğraf daha:
Alevler içinde bir ev, yanıp küle dönen eşyalar ve bu devasa alevlerin ortasından 3. derece yanıklarla kurtulan kedi Russell. 2014 yılının başında yaşanan bu faciadan beri tüm bir yıl boyunca Raleigh, Kuzey Karolina’daki Hayvan Acil Hastane Servisi ve Yoğun Bakım Ünitesi’nde tedavi gören Russell, birçok ağır yaranın üstesinden gelip hayatta kalıyor.
Yangının etkilerinden hala tam olarak kurtulamasa da şu an onun yuvası haline gelen bu hastanede diğer hayvanlara bakım yapıyor. Tam anlamıyla bir faciadan canlı çıkıp şu an onlara şefkat dağıtıyor oluşu, buna şahit olan tüm insan ve hayvanları derinden etkilemiş durumda. Kendi yaralarına aldırmadan tüm yardıma muhtaç ve stres altındaki korkmuş, ürkmüş dostlarının odalarını ziyaret edip onlara psikolojik destek sağlıyor. Hastane personelleri tarafından nazikçe dinlenmeye çekilmesi sağlanmadan odasına dönmüyor. Hastanede bakıcı olarak çalışan Alan Wilford The Dodo’ya verdiği röportajda Russell’ın durumunu şöyle aktarıyor:
“Russell bizim yanımıza geldiğinde ölümün kıyısındaydı, tamamen iyileşmesi bizim için bir hayalden ibaretti ve hayatta kalmayı başaracağına tam olarak inanamıyorduk. O çok canayakın bir kedi,canlılarla iletişim kurmayı ve onların yanında olmayı çok seviyor. Diğer yaralı hayvanların acılarını hissedebiliyor mu emin değiliz ancak buradaki hastalarla kurduğu yakın ilişkilerden gördüğümüz kadarıyla bu konuda mükemmel bir yeteneği var. Tüm gününü hasta odalarına ziyaret yaparak ve onların acılarını hafifletmeye çalışarak geçiriyor. Bazen onu kendi durumunun tam olarak düzelmemiş olmasından dolayı dinlenmeye zorlamamız gerekiyor.
Çoğu kedi bağımsız zaman geçirmekten hoşlanır ancak Russell çekinmeden geceleri yatağını kliniğimizdeki bir köpekle paylaşıyor ve buradaki hayvanlara gönülden bağlı. Bu cesur ve muhteşem kedi, kendi halinde bir ev kedisi olduğu günlere geri dönebilecek mi bilmiyoruz ancak tamamen sağlıklı hale gelemese bile buradaki sevgi ve bakım onu mutlu etmeye yetecektir. Bizim kapımız her zaman ona açık, hepimizin hayatının değerli bir parçası oldu.”
Nükleer karşıtları 24 Mayıs Pazar günü Türkiye’de ve dünyada pek çok yerde eş zamanlı olarak “nükleere hayır” diyecek.
Mersin NKP tarafından yayınlanan yazılı açıklamada şu ifadeler yer aldı:
“Türkiye, biri Mersin Akkuyu, diğeri Sinop olmak üzere iki nükleer santral ile felakete sürüklenmek isteniyor. Üçüncü nükleer santral için İğneada gizliden gizliye tartışılmaya devam ediyor. Mersin Akkuyu nükleer santralinin tıpkı ÇED Raporu gibi sahte ve yalanlarla dolu reklamları televizyonlarda yayınlanmaya devam ediyor. Bizler biliyoruz ki; Mersin Akkuyu nükleer santrali sadece Türkiye topraklarını değil, Kıbrıs ve Yunanistan başta olmak üzere tüm Akdeniz’i etkileyecek. Sinop’ta planlanan santral ise Çernobil gibi Trakya ve Karadeniz bölgesini yok edecek. Bütün dünyayı ve gelecek nesilleri tehdit edecektir. Biz yaşam savunucuları nükleer felakete karşı bir araya geliyor, bulunduğumuz alanlarda nükleere karşı sokağa çıkıyoruz. 24 Mayıs Pazar, 12.30’da eş zamanlı olarak İstanbul, Mersin, Sinop, Ankara, İğneada, Samsun, Batman, Diyarbakır, Kıbrıs, Yunanistan, Gürcistan’da Akdeniz ve Karadeniz’i tehdit eden yapılması planlanan veya Metsamor gibi yapılmış olan nükleer santrallere karşı ses çıkarıyoruz.”
(Fotoğraf: Kuzey Ormanları Savunması)
Basın açıklamalarının yapılacağı yerler:
İstanbul:Beşiktaş Kartal Heykeli Önü Sinop: Bektaşağa Köyü Mersin: Forum Havuzbaşı Ankara: Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü – ATAUM Salonu İğneada: Limanköy Meydanı Samsun: Elektrik Mühendisleri Odası Samsun Şubesi Diyarbakır: Sanat Sokağı Carrefour önü Batman: Atatürk Parkı Kıbrıs: Lefkoşa Lendra (Lokmacı) Caddesi Gürcistan: Türkiye Konsolosluğu Önü/Tiflis Yunanistan: Rodos ve Atina
Destekçiler:
Mersin Nükleer Karşıtı Platform Nükleer Karşıtı Platform
İstanbul Sinop Nükleer Karşıtı Platform
Ankara Nükleer Karşıtı Platform
İğneada Doğa Elçileri
Kıbrıs Nükleere Hayır Platformu
Karadeniz İsyandadır Platformu
Kuzey Ormanları Savunması
Samsun İl Koordinasyon Kurulu (İKK)
Diyarbakır Ekoloji Meclisi
Batman Ekoloji Meclisi
Tbilisi Vegan Base and Green Fist
Fransa parlamentosunun gıda atığına karşı önlem almak için oluşturduğu yeni yasayla birlikte, süpermarketlerin hâlâ tüketilebilir durumda olan yiyecekleri atması artık yasak! Bu düzenlemeyle birlikte her süpermarket; bir sivil toplum kuruluşuna bağışlamak, hayvan barınaklarına yollamak veya kompost yapmak şeklinde gıdaları değerlendirmek zorunda olacak.
Yoksullukla ve açlıkla savaşan kitle günbegün artarken yiyecek israfının aşırı boyutlara gelmesi Fransa’yı harekete geçirdi. Hem insanlar hem dünya için büyük ölçüde tehlikeli sonuçlar yaratan bu duruma karşı, geçtiğimiz günlerde Parlamento tarafından alınan karar, Fransa’nın gündemine oturmuş durumda.
Hafif deforme olmuş meyve ve sebzeler, ambalajları hasar almış ve yoktan yere “defolu” sayılan veya hâlâ tüketilebileceği halde son kullanma tarihi yaklaştığı için atılacak olan ürünlerin hiçbiri çöpe gitmeyecek. Artık 400 metrekareden büyük her süpermarket bu bağlamda bir sivil toplum örgütüyle anlaşma imzalamak zorunda. Yasaya uymayanlar ise 75 bin Euro tazminatla veya 2 yıl hapisle cezalandırılacak. 2025 yılına kadar gıda israfının yüzde 50 oranında azaltılacağı hedefleniyor ve öngörülüyor. (France Info adlı radyo, aynı zamanda yakıt ve enerji amaçlı da ürün bağışlarında bulunulabileceğini bildiriyor.) Aynı zamanda 39 maddelik bu yasa gereğince artık müfredatta gıda israfına önemli ölçüde yer verilecek ve çocuklar bu konuda daha fazla bilgilendirilip eğitilecek.
Fransa’nın gıda atığı yönetimi için yalnızca bir başlangıç olan bu yasa devamında çeşitli düzenlemeleri getirmeye devam edecek. Sırada kedi-köpek kaplarının zorunlu hale getirilmesi var.
“1 milyon ton yiyecek çöpe atılıyor”
Gıda israfı Fransa başta olmak üzere tüm Avrupa’da önemli ve tehlikeli bir sorun. Gelişmiş ülkeler dünyadaki tüm aç insanları doyurmak için gerekenden daha fazla yiyecek israf ediyor.
(Fotoğraf: GBP)
Yapılan son araştırmalara göre ABD’de plastik, metal, cam ve kağıttan daha fazla yiyecek çöpe atılıyor ve sadece ABD’de her yıl 160 milyon dolarlık ürün hiç tüketilmemekte. Fransızlar yılda kişi başı 20-30 kilo arası yiyeceği çöpe atıyor ve bu 12-20 milyon Euro israfa denk geliyor. İrlanda’da, sivil toplum kuruluşu Food Cloud’un raporuna göre, her yıl 1 milyon ton yiyecek çöpe atılıyor. İngiltere’de ise son kullanma tarihine az kalmış veya geçmiş yiyeceklerin konteynırlarda kimyasallarla tahrip edildiği biliniyor. Bu yasaya benzer bir karar, haftada 1 tondan fazla gıda atan işletmelerin yiyecekleri çöpe atmasını yasaklamasıyla geçtiğimiz yıl ABD’nin bir eyaleti olan Massachusetts’ten geldi.
Dünya çapında üretilen tüm yiyeceklerin en az üçte biri olduğu gibi çöpe gidiyor. Çeşitli kampanyalar, uygulamanın evrenselleşmesi ve dünya çapında gerçekleşmesi için yola çıkmış durumda.
Kaynak:Washington Post, TheIndependent, The Guardian, The Journal, The Huffington Post
İrlanda’da yapılan referandumda eşcinsel evlilik yasal hale getirildi. Tarihte ilk kez bir ülke eşcinsel evliliği halk oylamasıyla kabul etti.
Aylardır İrlanda’nın gündeminde olan eşcinsel evliliğin yasallaştırılması, bugün sonuçlanan halk oylaması ile kabul edildi. Resmi olmayan sonuçlara göre, sandıktan yüzde 66 oranında “evet” oyunun çıkması ile İrlanda tarihte ilk kez referandumla eşcinsel evliliği serbestleştiren ülke oldu.
1993 yılına kadar eşcinselliğin suç sayıldığı İrlanda, 2010 yılında kabul ettiği yasa tasarısıyla eşcinsellerin medeni birliktelik anlaşması imzalamasına izin vermişti.
Geçmişte Hırvatistan ve Slovenya da İrlanda gibi eşcinsel evlilikler için referanduma gitmiş; ancak her ülkede de referandum eşcinsel evliliği desteklemeyen insanların lehine sonuçlanmıştı. Ancak Slovenya geçtiğimiz mart ayında meclis kararı ile eşcinsel evliliği kabul eden 21. ülke olarak tarihe geçmişti.
Bir buffalo sürüsü geçiyor Michael Reynolds’ın yanından. Reynolds şöyle diyor: “Bu buffalo sürüsündeymişim gibi hissediyorum kendimi ve hepsi bir metrelik uçuruma doğru izdihamla koşuyorlar.
Dosdoğru uçuruma doğru koşuyorlar. Ben o sürünün içerisindeyim ve diyorum ki; oraya gitmiyorum, o yoldan aşağı gitmiyorum. Bu yüzden bir şekilde bütün sürüyü etkilemeliyim ki, sağa veya sola dönecek ve bu kenardan aşağı düşmeyecek olsunlar. Ve eğer insanlık gezegeni kurtarılmayacak hâle sokulursa öldüm.”
Böyle başlıyor film. Bu sözleri söyleyenMimar Michael Reynolds; 35 yıldır New Mexico’nun çöllerinde radikal sürdürülebilir yaşamla ilgili denemeler yapıyor. Ona göreen büyük ilerleme hatalar yapmakla evrimleştiğine olan inancı.
Yani “hata yapabilme hakkı.” Evet, o hata yaparak özgür olduğunu ve kendisini özgür hissettiğini söylüyor bize. Ama herkes onun gibi görmüyor. Onun bu düşüncelerini hayalperestlikten başka bir şey olmadığını sanıyorlar ve gerçek dışı olarak gördükleri bu çalışmaları askıya almaya çalışıyorlar. Onun yaşamış olduğu zorluklara değinmeden önce, mimarın hayali ve gerçekleştirdiği bu devrim hakkında birkaç noktaya değinmek istiyorum.
Garbage WarriorTürkçe ismi ile Çöp Savaşçısı. Bu belgeselde Reynolds’ın hayatı ve gezegen için verdiği mücadele anlatılıyor. Reynolds bir Amerikalı, öncelikle Amerika’da yeni mimarlığın ve yeni bir hayat tarzının peşine düşüyor. Amacı, doğaya zarar vermeyen, kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılayabilen evler inşa etmek.
Bunu yaparken kullanacağı tek şey; kullanılmayan atıklar, pet şişeler, lastikler. Ama daha çok ihtiyaç duyduğu şey; deneme ve yanılma yöntemiyle “hata yapabilme özgürlüğünü elde ederek düşüncelerini rahatça gerçeğe dönüştürebilecek bir ortam bulmak.”
Reynolds; kendi kendine yetebilecek kadar üreten, ısıyı doğadan alıp içeride tutan, suyu kendisinin bulduğu, doğa ile uyumlu ve doğaya herhangi bir zarar vermeyen, paranın geçmediği, herkesin kendi ihtiyaçlarını karşılayabileceği evler inşa ederek, içinde yaşanan tüketim sistemine sürdürülebilir bir yaşamı inşa etmektedir. Onun benimsediği doğayla uyumlu bu mimari sistem, hiç kuşkusuz; tüketimle çıkılmaz bir yola sapan biz insanlara, sonumuzun nereye gittiğini de gösteriyor ve bizi uyarmaya çalışıyor her şey için çok geç olmadan.
Bu belgesel; sıra dışı bir mimarın yaşadıkları ve doğa için savaşan bir hippinin hayatını, yaşadığı zorlukları anlatıyor. Amerika gibi kapitalizmin hâkim olduğu ve kapitalizm ile tüketen, tektipleştiren, doğayı ranta açan bütün düşüncelere karşı geliyor ve geliştirdiği sürdürülebilir mimarisi ile çöpleri geri dönüştürerek bunun savaşını veriyor. Ayrıca Reynolds belgeselde, tüketim üzerine kurulu olan bu dünyayı değiştirme mücadelesini ele alıyor. İzleyende büyük bir hayranlık uyandıracak ve her şeyi değiştirmek için mücadeleyi hâlâ mümkün kılabilecek bir belgesel.
Reynolds, Cincinnati şehrinin üniversitesinde mimarlık okuluna gitmiş, diplomalı bir mimar. Ama bu mimarlığın, gezegenin yaşamış olduğu sorunlar karşısında duyarsız kaldığına inanmış ve beş para etmediğini düşünmüş. Gezegenle hiçbir alakası olmayan bir mimarlık anlayışına karşı, gezegenle uyumlu ve gezegeni kurtaracak sürdürülebilir bir mimarlık anlayışını ortaya atmış. Ona göre mevcut tüketime dayalı mimarlık, insanları kendilerine bağımlı hale getirmekle kalmayıp birçok sorunla da baş başa bırakıyor. Bu tüketime dayalı mimarlığın doğanın tüketilmesini durduramadığı gibi insanlarında ihtiyaçlarını da karşılamadığını söylüyor.
Reynolds, “Gezegeni yaşanmayacak hâle getiriyoruz ve gezegeni tekrar yaşanabilir kılmak için yeni bir yaşam tarzı geliştirmeliyiz” diyor. Bunun en iyi yolu ise tükettiğimiz ve “çöp” olarak adlandırdığımız eşyaların, doğaya bıraktığımız tahribatların tekrar geri dönüştürülmesi ile olur.
Reynolds “Earthship” adını verdiği ilk evi yapıyor. Evin ısınma, su ihtiyacını kendi kendine karşılayan bir sistem geliştiriliyor. Daha sonra Taos’ta “kale bileşimi” adını verdikleri bir yerleşim yapılıyor. 30 sene önce yaptıkları bu yerleşim test evi olarak kullanılıyor. İlk yapılan bu evler sadece deneme amacıyla 10 yıl boyunca kullanılıyor ve sürdürülebilir mimarlık üzerine çeşitli denemeler yapılıyor. Hiç kuşkusuz bu denemeler başarılı oluyor. Yapılan bu çalışmalarla ilgili çeşitli dergilerde makaleler, kitaplar yayınlanıyor ve yazılar çıkıyor. Bunu duyan birçok insan Reynolds’un geliştirdiği bu mimarlık için harekete geçiyor ve bu savaşa katılıyor. Reynolds ile tanışan ve bu amaç için hep onun yanında yer alacak Seth, Damien, Phil, Ted, Rory’den oluşan gönüllü bir grup ortaya çıkıyor. Bu grup Reynolds ile birlikte çalışmalarına hiç ara vermeden devam ediyor. Bu çalışmaların sonunda bira kutularıyla, pet şişelerle ve lastiklerle evler inşa ediliyor.
Michael Reynolds ve ekibinin Sierra Leon’da yürüttükleri Earthship projesinden.
Michael Reynolds: “Doğa insanları tamamen yeryüzünden silebilir. O bizi silmeden bir çözüm bulmamız gerekir” diyor.
Bu çalışmaları devam ederken devlet tarafından Reynolds ya da diğer adıyla Mike’nin çalışmaları askıya alınıyor ve mimarlık lisansı iptal ediliyor. Mike bunlara karşı 2005 yılında kendisinin hazırladığı “Test Sitesi Yasası’nı”meclise sunuyor ancak meclis üyeleri tarafından yasa gerçekdışı görülüyor, yasanın uygulanmayacağı söyleniyor ve böylelikle yasa erteleniyor. Mike çalışmalarını durdurmak zorunda kalıyor, onun yanında çalışanlar işlerini bırakıyor. Gezegenin her geçen gün yok edildiğinin farkında olan ve bunu anlatmaya çalışan Mike’nin sesi politik baskılar ile yasa dışı ilan ediliyor. Oysa Mike’nin yapmak istediği tek şey; insanın doğaya verdiği bu tahribatı durdurmak ve bir an önce gezegenden özür dileyip sürdürülebilir bir yaşamı inşa edebilecek bir mimarlık için adım atmak.
Politikanın ve yasaların çözüm üretmek yerine çevreye daha çok zarar verdiğine inanan bu sıra dışı adamın, çöplerle bu tahribata karşı savaşan insanın dediği büyük felaket maalesef etkilerini gösteriyor. 2004 yılında Hindistan’ın Andaman Adaları’nda bir tsunami gerçekleşiyor. Tsunami çok büyük bir yıkıma neden oluyor. Ancak bu, Mike ve yedi kişilik gruba sürdürülebilir evleri yapmaları için bir fırsat yaratıyor. Ekip tsunami ile yerle bir olan Andaman Adaları’nda yeni sürdürülebilir evler inşa etmeye başlıyorlar. Oradaki insanlar tarafından iyi karşılanan ekip insanlarla birlikte 14 gün içerisinde birçok sürdürülebilir, kendi ihtiyaçlarını kendisi üreten evler yapıyorlar. Yaşanan bu gelişmelerden sonra Mike tekrar yasalarla uğraşmaya başlıyor; sisteme karşı direnmek için onlar gibi giyiniyor. Yaptığı bu projelerin kabul olması için birkaç avukatla tanışıyor ancak bütün çalışmalara rağmen Mike’nin sunduğu tasarı başarısızlıkla sonuçlanıyor, sistem tarafından kabul edilmiyor.
Michael Reynolds ve ekibi Arjantin’de “Earthship” projesinde
Bu başarısızlıktan sonra Mike şöyle diyor:
“Amerika rüyası benim için bitti.” Sonra ekliyor; “Amerika rüyası, artık benim için, doğaya verdiğimiz bu tahribattan sonra, ‘hayatta nasıl kalabileceğiz’ oldu.”
Reynolds’un yaşadığı bu zorlu dönemden bir ay sonra New Mexico’nun Matamoros eyaletinde Rita Kasırgası yaşanıyor. Bu kasırganın doğaya ve insanlara verdiği zararları ortadan kaldırmak için Mike ve ekibi harekete geçiyor. Kasırgadan etkilenen insanlar için bir Earthship ev inşa ediyorlar. Sanki yasalara karşı kazanamadıkları savaşı bu kasırgadan sonra kazanacaklardı. Bu sefer doğanın savaşını vereceklerdi ve hiç şüphesiz sistemle sömürülen ve tahrip edilen gezegenin savaşını, gezegenin sürdürülebilir ve daha yaşanabilir olması için adım atan Mike ve ekibi kazanacaktı.
Öyle de oluyor. Öncelikle 2006 yılının Ekim ayında B.M. Mimarlar Kurulu; Mike ve ekibinin Andaman Adaları’ndaki çalışmalarını öğrendiklerinde, Mike’nin elinden alınan ve devlet tarafından iptal edilen mimarlık lisansını onlara geri vermek için tekrar davet ediyorlar. Bu gelişmelerden en güzeli ise şu: 2007 yılının Mart ayında Mike’nin “Test Sitesi Yasası” sonunda Devlet Yasama Meclisi tarafından kabul ediliyor. Gezegen için giriştikleri bu sürdürülebilir yaşam savaşını çöplerden yaptıkları evlerle birlikte kazanan Mike ve arkadaşları, her şey için çok geç olmadan harekete geçilebileceğini bizlere gösteriyorlar.
Ayrıca bu belgeselin yapımı sırasında ortaya çıkan karbon izi yağmur ormanı restorasyonuprojeleri ile telafi edilmiş. Bunun yanında, belgeselde gösterilen kamyonlar kızartma yağlarıyla çalışmaktaymış. Bütün bunlar bu belgeselin izlemeye değer olduğunu gösteriyor bize.
Geçmişi bilinmeden eski yapıların yıkılıp, yerine yenilerinin dikilmesi planlanan sahil kısmı, deniz doldurularak yapılan marina, tarihi altyapısı olmayan nostaljik tramvay projeleri. Son günlerde Kamp Armen ile gündeme gelen Tuzla ilçesi büyük bir dönüşümün eşiğinde mi, Tuzla nereye gidiyor?
Şair “Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında” der ya. Esasında Tuzla ve İstanbul ilişkisini de bu dizeler biraz açıklayabilir. İstanbul’un en güneyindeki ve en kıyısında kalan Tuzla; bir yanıyla İstanbul’un büsbütün içindedir ama bir yanıyla da İstanbul’dan adeta bağımsızdır, büsbütün dışındadır.
Bu nev-i şahsına münhasır ilçe, son dönemde iki yıkım-yeniden yapım, akabinde de direniş hattının oluşmasıyla gündeme geldi. Kamp Armen yıkımı ve bu yıkıma karşı Kamp Armen yıkılmasın adı altında verilen direniş ve mücadele. İleriki günlerde açılacak Tuzla Marina ile bağlantılı olarak nostaljik tramvay projesi ve halka sorulmadan Tuzla sahiline yönelik tasarrufların planlamasına karşı oluşan #TuzlaSahilimeDokunma insiyatifi.
Kamp Armen (Görsel: kamparmen.org)
Tuzla; yerleşim tarihi Roma İmparatorluğu ve Bizans’a uzanan, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerini de yaşamış bir yerleşim yeri. Tuzla’nın farklı semt ve semt sakini profili de esasında biraz geçmişinden geliyor. İlçenin geçmişinde Rumların yaşamışlığı ve yaşanmışlıkları da önemli yer tutuyor. Tuzla, Bizans döneminde Hristiyan Rumlar’ın yaşadığı bir yer iken, Osmanlı döneminde ise Hristiyanlarla Müslümanların birlikte yaşadığı bir köymüş. 1845’de Aya İstrait, Aya Yani, Aya Dimitri gibi isimli mahallelerde 234 hanede Rumlar yaşarmış. 37 hanede ise Müslümanlar varmış. Bu durumu değiştiren ise 1923’te Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan “Nufüs Mübadelesi” anlaşması olmuş. Bu anlaşma ile Tuzla’daki Rumlar Yunanistan’a, Yunanistan’ın çeşitli yörelerinden Türkler de Tuzla’ya gelmiş, daha doğrusu yerleşmeye zorlanmış.
Yıkılacak sadece Kamp Armen mi olacak?
İlçenin tarihinde Türkiye halklarına dair diğer bir önemli konu ise Kamp Armen. Kamp Armen, yetim Ermeni çocukları için açılan, Hrant ve Rakel Dink’in de bir zamanlar evi olan Tuzla Ermeni Yetiştirme Yurdu. Ermeni çocukların Anadolu’dan çıkıp yetimhaneye uzanan yolculukların yansıması adeta Kamp Armen. Akabinde çocukların kendi emeğiyle kurulmuş, onların cennet bahçesine “azınlıklar mülk edinemez” diyerek el konulması süreciyle başlayan acılar. 2015’te ise topyekün yıkımına varan bir koca inkar, görmezden gelme ve göz koyma dönemi.
Gedikpaşa’daki Ermeni Protestan Kilisesi, Kamp Armen için araziyi 1961 yılında Tuzlalı Durmaz ailesinden satın almış ve kilise adına tescil ettirmiş. Yetimhanenin temeli 6 Ocak 1962 tarihinde atılmış. Yaşları sekiz ile 12 arasında değişen 30 çocuk, yetimhanenin inşaatında çalışmaya başlamış.
Kampın son haline gelmesi beş yıl sürmüş
Gedikpaşa Ermeni Yetimhanesi’ne bağlı olan Ermeni çocuklarının gittiği bir yaz kampı da olan Kamp Armen, çocukların emeğiyle var edilmiş bir yapı yani. Bir nevi çocuk komünü kurulmuş Kamp Armen’de, içinde kendine yeten bir dünya yaratılmış. Kamp Armen içinde yetiştirilen bitkilerle, çocuklarla yaşayan hayvanlarla, Tuzla’nın doğasına da ait olan bir yapı olagelmiş. Kamp Armen, yoğun devlet baskısı sonucu 1983’te ise kapatılmış.
2011’de azınlık vakıflarının 1974’ten itibaren el konmaya başlanan taşınmazlarının iadesini, üçüncü şahıslara geçen taşınmazlarının da belirlenecek bedel üzerinden tazminini düzenleyen bir kanun hükmünde kararname çıktıysa da Kamp Armen bu düzenlemenin sınırlarının dışına kaldı ne yazık ki. Zaman içinde arazi birden fazla kez el değiştirdi. Yeni sahipleri her defasında bazı projeler düşünmüş, ama geçen yıla kadar esasında bunlar çok somut bir hale bürünmemiş. Kamp binası yıllarca atıl durumda da kalmış.
Hrant’ın Rakel’le tanıştığı yer
Bu noktada sevgili Hrant Dink’i Kamp Armen ile ilgili yazdıklarıyla analım dilerseniz: “Sekiz yaşımda gittim Tuzla’ya. Tam 20 yıl oraya emek verdim. Eşim Rakel’i orada tanıdım. Birlikte büyüdük. Orada evlendik. Çocuklarımız orada doğdu… 12 Eylül’den sonra kampımızın müdürünü ‘Ermeni militan yetiştiriyor’ suçlamasıyla içeri aldılar. Haksız bir suçlamaydı. Hiçbirimiz Ermeni militanlar olarak yetiştirilmemiştik. Başsız kalan kampın ve yetimhanenin kapanmaması için görevi bu kez ben ve oradan yetişen arkadaşlarım üstlendik. Ama bir gün elimize bir mahkeme kâğıdı tutuşturdular…’Siz Azınlık kurumları yer satın alma hakkına sahip değilmişsiniz! Biz zamanında size izin verirken yanlış yapmışız. Artık burası eski sahibinin olacak.’ Beş yıl süren direnişimize rağmen yenildik… Ne yapalım ki karşımızda devlet vardı. Şikâyetim var ey insanlık!…Bizi, yarattığımız uygarlığımızdan attılar.”
Tuzla’da bir süredir “yarattığı uygarlıktan atılmaya, silinmeye çalışılan” Kamp Armen için “geçmişi koruyarak yepyeni bir uygarlık yaratmayı” amaçlayanlarca bir direniş yürütülüyor. Kampın yıkımının başlamasıyla birçok duyarlı kişi hemen Tuzla’ya geldi. Kamp Armen’de nöbet devam ediyor. Yazı hazırlanırken, halen direniş, nöbet ve sorunun Ermeni halkını rencide etmeyecek şekilde çözümü için görüşmeler sürüyordu. Direnişle ilgili sosyal medyadan #kamparmenyikilmasın hashtag’iyle sürekli takip edebilirsiniz gelişmeleri.
Nostaljisi olmayan tramvay
Tuzla’da diğer bir direniş hattı da Tuzla sahiliyle ilgili. Tuzla’da yılda 25 milyon kişiyi ağırlaması planlanan Tuzla Marina projesi bitmek üzere. İlçe ve çevre ilçelerden yaklaşık 2 bin 500 kişiye istihdam sağlaması yönüyle olumlu karşılanabilecek bir proje olsa da, çevresel açıdan bakıldığında ise Tuzla Marina Projesi’ne dair kafada soru işaretleri belirliyor. Metro hattından buraya bir havaray sistemi yapılması planlanırken, esas tepki çeken proje ise Tuzla’nın alamet-i farikası olan sahilden bu marinaya kadar yapılması planlanan nostaljik tramvay projesi. Bu tramvay için sahil şeridinin bir bölümünün doldurulması düşünülüyor. Oysa ki yıllardır değişmeyen havasıyla bu sahil, kendine özgü bir güzellik taşıyor. Ve yapılacak bir müdahalenin bu kimliği zedeleyeceği, çirkinleştireceği düşünülüyor. Diğer bir eleştiri konusu ise tramvayın, Tuzla ile, Tuzla’nın tarihiyle, kimliğiyle bağlantısızlığı. Buna karşı semtte #tuzlasahilimedokunma hashtag’i etrafında sosyal medyada bir kampanya başlatıldı. Kampanya sesini daha çok duyurmak ve bir farkındalık oluşturmak istiyor.
Tuzla Marina Projesi konsepti (Görsel Kaynağı: Tuzla Belediyesi)
Bir yönüyle halen İstanbul’un kaotikliğin büsbütün dışında olan Tuzla, yıkım ve yapım projeleriyle yeni (!) İstanbul’un büsbütün içine çekilmeye, dahil edilmeye çalışıyor. Korkulan ise İstanbul girdabının Tuzla’nın özgün kimliğini yutması. Gaia’da Tuzla ile ilgili gelişmeleri size aktarmaya devam edeceğiz.