Çikolata sevmeyenler parmak kaldırsın. Zira kişi herkesi kendi gibi bilirmiş, ben de herkesi çikolata aşığı varsayıyorum. Bitteri, onlusu, bunlusu çeşit çeşit tatlarla rengarenk ambalajlarla hayatımızın sıradan ama lezzetli parçası çikolata. Peki, kaçımız bu tatlı şölenin arkasındaki acı dolu gerçeğin farkında?
Sıkı durun çünkü bu yazıdan sonra açtığınız her çikolata ambalajında vicdanınızın sesi yükselebilir, göz pınarlarınızda yaşlar birikebilir.
Fildişi Sahili dendiğinde aklınıza hemen kakao çekirdeği gelsin. Afrikalı işçiler hayatlarını kakao çekirdeği toplayarak kazanıyor ve yıllık ortalama 1,5 milyon ton kakao çekirdeği üretiliyor. Böyle söyleyince plantasyonlarda çalışan işçiler üç öğün çikolata yiyor, çikolatayı koyacak yer bulamıyor zannedebilirsiniz, ancak onlar çikolatanın ne olduğunu bile bilmiyor.
İşçiler kakao meyvesinin içinden kakao çekirdeklerini özenle çıkarıp topluyor, muz yapraklarıyla örterek çekirdekleri hem kurutuyorlar hem de fermantasyon sürecini hızlandırıyorlar. Yaklaşık beş günde çekirdekler hazır hale geliyor. Hikâyenin geri kalanında ne yazık ki işçilere yer yok. Gerisi çikolata üreticilerinin, dağıtıcıların ve büyük şirketlerin hikâyesi.
Çikolata büyük bir lüks
Kakao işçileri günlük ortalama 7 euro kazanıyor ve bu parayla 15 kişilik geniş aileler geçindiriyor. Fildişi Sahili’nde çikolata büyük lüks çünkü tanesi 2 eurodan başlayan fiyatlarla satılıyor. Toplanan kakao çekirdekleri olmazsa çikolata da olmaz ancak sistem toplayıcılara çekirdeklerinin ne için kullanıldığını bilmeyi çok görüyor. Öyle ki işçiler çikolatanın gerçek mi yoksa sadece bir rivayetten mi ibaret olduğundan bile emin değil. Çikolata kelimesi onların hayatına ve diline tamamen yabancı.
Sistem içinde birey kendine yabancılaşıyor. Köle gibi çalışıyor. Emeğinin karşılığını alamadığı gibi hem maddi hem manevi yara alıyor. Sömürü ve kölelik değişik formlarda kapitalist sistem içinde devam ettiriliyor. İşçiler hammaddesini topladığı ürünü satın alamayacak kadar sömürülüyor. Aynı zamanda çikolata sektörü çocuk işçi çalıştırmak ve plantasyonlar için çocuk kaçırıldığı gerçekleriyle de tatlı yüzünün ardındaki korkunç yapıyı gözler önüne seriyor.
Bir kez daha görüyoruz ki “beyaz adamın” dünyasında kendinden başka kimseye yer yok. Adaletten yoksun haksızlığın dünyasında sömürü ve kölelik, kakao adamlara ait gökyüzünde kara bir bulut gibi.