Amerika’nın ünlü feminist edebiyat profesörlerinden Jane Gallop, 1997 yılında “Cinsel Tacizle Suçlanan Feminist” adlı bir kitap yayınladı.
Kitabın konusu, Gallop’un 1993 yılında Wisconsin Üniversitesi’nde “Feminist Kuram” dersleri verirken, danışmanlığını yaptığı iki kadın öğrenci tarafından cinsel tacizle suçlandığı olaydı.
Üniversitenin açtığı soruşturma sonucunda, Gallop’un iddia edilen cinsel taciz olayını gerçekleştirmediği, buna rağmen üniversitenin “rızaya dayalı gönül ilişkileri”ni (cossensual amorous relations) reddeden politikasını ihlal ettiği saptandı.
Cinsel taciz, Jane Gallop’un da dediği gibi, sansasyona açık bir konu. Daha da vahimi, suçlanan kişinin kadın oluşu ve bu kadının kendisini feminist olarak tanıtması cinsel taciz olayını çok daha sansasyonel bir yapıya taşıyor.
Gallop, “Tacizle suçlandığımdan beri hayatımın sansasyona boğulduğunu hissediyorum. Seyirlik bir nesneye dönüştüm ve bu seyirlik nesneyi konuşturmayı istiyorum” diyor ve kişisel olarak rahatsız olmakla birlikte, seyirlik nesneyi konuşturarak, sütten yağ çıkartıyor adeta.
Gallop’un cinsel geçmişi hakkında bilgiler vermeye başladığı kitabın asıl değindiği; öğretmen-öğrenci arasında yaşanan “rızaya dayalı cinselliğin” baştan yasaklanmasının, politik sakıncalarına dikkat çekmek oluyor. Öyle ki, Gallop öğrencilik hayatı boyunca öğretmenleri ile yaşadığı ilişkilerden ve bu ilişkilerin kendi akademik gelişimi açısından ne kadar motive edici olduğundan bahsederek, yasağın aslında ne kadar boşa olduğunu göstermeye çalışıyor. Cinsel tacizle suçlanmasının sebebinin, cinsel tacizle mücadele ritüellerinin, erkek egemen toplumlarda cinselliği belli kalıplarla yaşanabilir hale getirmesinden, bu kalıplar dışındaki her türlü ilişkinin taciz olarak nitelendirilip yasaklanmasından dolayı olduğunu söylüyor.
Soruşturma sonucunda, Amerikan üniversitesinde öğrenci-öğretmen arasında “rızaya dayalı gönül ilişkileri” de yasaklandığından, Gallop’un bu politikaya da aykırı düştüğü tespit ediliyor.
Öğrenci-öğretmen arasında güç itkisi
Türkiye’de de üniversiteler tarafından uygulanan bu politika, öğrenci-öğretmen arasında güç itkisine dayalı bir ilişki olduğu, öğrencinin iradesinin baştan sakatlandığı ve öğrencinin gerçek rızasının olamayacağı kabulü üzerine inşa edilerek bu tür ilişkilere set çekmekte.
Buna karşın Gallop, “öğrenci evet derken aslında hayır demektedir” diye varsayan zihniyetin, “kadın hayır derken aslında evet demektedir” diyen tacizci eril zihniyet ile aynı mantıkta olduğunu söyler.
Elbette ki, güç itkisi gereği yaşanan ilişkinin zorla olma ihtimali vardır, ancak bunun gerçekliği incelenmelidir. Bütün öğrenci-öğretmen ilişkilerinde tahakküm olduğunu varsaymak, insan iradesini yok saymak olur ki; Gallop konusu özelinde yok sayılan kadın iradesi olur.
Bu düşünce kadın irade ve arzusunu inkâr etmekle kalmaz, kadının kendi halinde sağlıklı karar alamayacağı gibi kökleri ataerkilliğe dayanan korkunç yargının fitilini yeniden ateşler.
Jane Gallop bu durumda feministlerin, kendilerini karşı cinsle eşit olarak gören kadınlar olarak değerlendirilmesi yerine, güç itkisi içinde yargılanmalarının, feminizmden uzaklaşmak olduğu uyarısında bulunur.
Ülkemizde de geçerliliğini koruyan bir sorun
Sonraki dönemlerde Gallop’un benzer uyarılarda bulunmak ve üniversitelerin cinsel taciz politikalarını tartışmak üzere düzenlemek istediği konferans, Gallop’un cinsel tacizleri desteklediği gerekçesi ile engellenir. Bu tarz farklı görüşlerin tartışılmamak üzere engellenmesi, ülkemizde de geçerliğini koruyan bir sorundur. Cinsel tacizin hem devlet hem de toplum bazında kadına yönelik ayrımcılığın daha fazla rahatsız edici olduğu dikkatlerden kaçmamalıdır.
Mevcut iktidarın, yoğun biçimde cinselliği, özel olarak da kadın cinselliğini yasaklamak konusundaki geleneklerini görmemiz gerekiyor. Cinsel tacizin, kadına yönelik eşitsizliğin en ağır şekilde vuku bulduğunu, bu tacizlerin önlenmesinin en önemli konulardan biri olduğunu yadsımadan, bazı cinsiyetçi kalıpların yeniden pekiştirilmesi tehlikesini de doğru okumalıyız.
Alev Özkanç’ın Türkçe’ye çevirdiği “Cinsel Tacizle Suçlanan Feminist” isimli yapıt, Özkanç’ın kendi eseri olan, “Cinsellik, Şiddet ve Hukuk” kitabında (Feminist Yazılar) derinlemesine değindiği, sadece cinsel tacizle mücadeleyi değil, feminist politikanın gerekçeleri üzerinde durulması ve tartışılması gerekliliğini de vurgulayan bir başvuru kaynağı olarak duruyor.