Durun tahmin edeyim; aileniz, iş, ev veya yurt arkadaşlarınız dağınıklığınızdan şikayetçi. Bıdır bıdır söyleniyorlar. Vay efendim “Bu ne böyle?“, vay efendim “Her yer, her yerde“. Sizi gidi sizi! Ama merak etmeyin, her ne kadar başarıya ulaşma yolunun düzen, disiplin ve organizasyondan geçtiği düşüncesi hakimse de çoğunluğa, modern psikolojiye göre belli ki kazın ayağı öyle değil.
Mesela; şu an masanız nasıl? Belki şurada tatlı minik bir ambalaj vardır. Belki biraz kağıt mağıt. Hani vardı ya, ödev, yarım kalmış proje bilmem ne. Belki bir kupa? Ne bileyim bin beşyüz tane kalem. Yani ırgat pazarına dönmüş sevimli bir masa, masacık. O olmaz yatağınızın üstü olur. Yatmadan önce, kıyafetleri bile kaldırmadan yavaşça yorganın battaniyenin altına süzüldüğünüz cinsten bir yatak. Ya da odanız, “iğne atsan düşmez yere”li.
Her ne kadar tüm bunlar çoğu insana curcunadan başka bir şey gibi gözükmese de modern psikoloji, dağınıklığın bile bir metodu, belki de kendi içinde bir düzeni olduğunu söylüyor.
Kuşkusuz çoğumuz şimdiye kadar hep “düzenli ol” telkinleriyle yetiştirildik. Minnesota Üniversitesi‘nden psikolog Katleen Vohs ise düzenin başarıya paralel olduğu düşüncesini bir nevi çürüterek, güzel bir teori koymuş ortaya. Çıkarımları bilimsel kanıtlara dayanan; dağınık ve düzenli odaların kullanıldığı çeşitli denemeler, sürüsüyle deneyler yapmış.
Sonuç mu?
Sonuç güzel. Meğersem o dağınık odalar var ya o dağınık odalar, yaratıcı düşünmeye tekabül ediyormuş Allah affetsin!
Peki, ama nedir bu yaratıcı düşünme? Dağınık odalarla filan ne alakası varmış ki?
Basmakalıp mantığın sınırları dışındaki her türlü düşünme şekli yaratıcı düşünmedir kaba tabirle. En basitinden kalemlerin kalem kutusunda değil masanın üzerinde olması veyahut kıyafetlerin askılarda sistematik bir şekilde asılı durması yerine gelişigüzel yatağın veya sandalyenin üzerinde olması tam olarak “sınırlar”ın dışında düşündüğünüzün bir kanıtı imiş.
Yaratıcılığı son derece aşikâr olan Einstein da dağınık insanlardan biriydi mesela, hem de masası meşhur. Nihayetinde adam boşuna mı demiş “Eğer dağınık bir masa dağınık bir zihnin göstergesi ise boş bir masa neyin göstergesi” diye? Bu konuda pek yalnız olduğu da söylenemez üstelik. Amerika’da geçmişe gidiyorum: 1850ler, Mark Twain, döneminin hayal gücü en kuvvetli zihinlerinden. Bakın İngiltere’ye geliyorum: 1950ler, Lucian Freud. Sanatının kaynağını ne sanmıştınız? Daha yakın dönemlere geleyim diyorum: Steve Jobs, sayısız Apple ürününe imzasını atmış bir bilgisayar dehası.
Pek tabii Vohs’a göre her biri için dağınıklıklarının, zihinleri ve yaratıcılıkları açısından çok büyük payı var.
Hatta kendinizi bu konuda gözlemleyebilirsiniz. Odanız tüm dağınıklığıyla karşınızda duruyorken aradığınızı hep bulduğunuzu hiç fark ettiniz mi? Ya da masanız dağınıkken aslında yaptığınız şeye daha iyi odaklandığınızı? Bir deney yapın; masanızı çok düzenli ve çoğunlukla boş hale getirin ve masa başında yaptığınız şeylerden birini yapın, bir de gelişigüzel haline bırakın, olduğu gibi kalsın.
Düzenli ol diye feryat eden insanlara da, onların alanlarını ve özgürlüklerini, yaşam stillerini işgal etmediğiniz sürece dağınık olmanızda hiçbir problem olmadığını ve bunun da sizin özgürlüğünüz olduğunu ifade edebilir, böyle araştırmalar yardımıyla belki ikna da edebilir, bir nevi usturuplu bir yolla “Oğlum bak git” diyebilirsiniz.
Aman ha, “Bir kere daha yerde bir şey görürsem, atacağım hepsini çöpe”den biz sorumlu değiliz, bizden söylemesi!
Kaynak: Higher Perspective