Ana SayfaEkolojiDoğaİçimizdeki Şeytan: "Devlet bizim sayemizde devlettur"

İçimizdeki Şeytan: “Devlet bizim sayemizde devlettur”

-

Devlet ile aranız nasıl? Sizi koruyup, kolluyor mu? İsteklerinizi karşılamak için neler yapıyor? İşinizi ne kadar rahatlatıyor, ne kadar zorlaştırıyor? Sizi ne sıklıkla seviyor? Aramızda kalacak, sizi hiç dövdüğü oluyor mu, ya öldürdüğü? Ansızın karşınıza çıkıp size güzel bir hediye verdiği?

Devlet, tam olarak nedir ve nerede, nasıl durur? Bunu yüzyıllardır türlü şekillerde anlatmaya çalışıyorlar. Mesela, benim devletsiz hiç günüm geçmiyor ama buna rağmen kendisini şahsen görmüşlüğüm yok. Çoğu zaman sadece ben devlet değilim de geri kalan her şey devletmiş gibi geliyor. Tanıdığım herkes ve her şey. Oysa gerçekçi olunca, kendimi de birçok anımla ortak ahlâka dahil buluyorum. Öyleyse ben ne kadar kendimi bilmiyorsam devletin de o kadar kendini bilmemeye hakkı vardır ve bunu bir savunma olarak kullanabilir. Devletin içinde benle beraber hepimiz de olduğumuzdan hepimizin toplam bilinç dışılığı kadar aynı durumda bulunması meşru oluyor. Devletin eylemlerinin meşruluğunu savunmak haddimize değil ama kendi bilinçsizliğimi azaltarak bunu devletten de beklemek hakkımız.

(Şef Seattle)
(Şef Seattle)

“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak” ya da “Devlet bizim sayemizde devlettur.” Bu iki cümleyi hangi terazide tartarsanız tartın birbirlerine denk geleceklerdir. İkisi de kendini yaşadıkları doğadan ayrı görmeyenlerin sözü. İkisi de insan olmanın vazgeçilmez güzel vicdanına sahip olanların sözü. Siz yine de bu sözleri edenleri sizden ya da kendinizi onlardan farklı görmeyin. İnsanlar haksızlığa uğradıklarında seslerini çıkartacak kadar zamanları olursa dünyanın en doğru sözlerini edeceklerdir. Eğer bu zaman bile kendisine verilmezse, kişi devlete düşman olacaktır. Dolayısıyla kendisinin de düşmanı olacaktır. Kötülük bizi bizden uzaklaştırmak içindir. Rizeli Havva Ana, o an konuşacak zamanı bile bulamadan uğradığı haksızlığın üstüne daha fazlasını yaşayıp sesini duyurmak için başka yollar aramak zorunda kalsaydı çoğumuz, “Ellerinden öperiz” demek yerine başka sözlere başvuracaktık.

Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan kitabında geçen bir kısım vardır, olana bitene karşı en güzel özet budur gibime geliyor.
“İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun salaklığımızın uydurması. İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu. İçimizde şeytan yok. İçimizde aciz var… tembellik var… iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey, hakikatleri görmekten kaçmak ihitiyadı var…”

Gerçekleri algılayacak kadar akıllı ve güçlü olmak zorundayız. Dertlerimiz gerçekle iç içe olmalıdır. Çünkü her şey gibi devrim de, güzellikler de bizde başlar. Derdimiz çapımızı belirler. Sadece kendimizle uğraşırsak, beni aşamaz aklımız. Sadece aynı ırkta olduklarımızı savunursak, ırkımızdan daha büyük olamaz vicdanımız. Sadece kendi türümüzü varsayarsak, insanları aşamaz ahlakımız. Oysa bu dünyada birçok canlıyla beraber yaşıyoruz, çapımız dünyadan daha küçük olamaz. Bu kendimizin kendimize hakaretidir. Kimse kendine söverek haklılığını ıspatlayamaz. O yüzden sadece size, sizin isteklerinize, sizden olanlara daha yakın olduğu için devleti savunamazsınız. Sana yol yapmak için ağacı kesen, sana tren getirmek için kuşları öldüren, seni yüceltmek için senden olmayanları öldüren devlet; senin vicdanın çapının dışında kalamaz.

Havva Ana
Havva Ana (Görsel: Fırtına İnisiyatifi)

Devlet seni, beni, ondan, bizi, sizi, onları kapsamadığı halde eyvallah ediyorsak olan bitene, devlete ne deniyorsa biz de oyuz. Birileri ülkenin bir yerinde “katil devlet” diye bağırıyorsa kendini masum görmek en kaba tarifiyle insanlığa sığmaz.

Yol nereye gider bilmiyorum ama insanların vicdanları sağır olmazlarsa eğer, yol o yaylalardan gidemez.

Hazırlayan: Engin Düz

SON YAZILAR

Sürdürülebilir mimari tasarımın yeni yıldızı: Ahşaptan ayırt edilemeyen pirinç kabuğu yapı malzemesi

ACRE, ahşap alternatifi olarak öne çıkan bir yapı malzemesidir; dayanıklılığı, suya ve çürümeye karşı direnci, estetik dokusu ve sürdürülebilirliği ile dış mekanlarda mükemmel performans sergiler. Alüminyum ve pirinç tozlarının muazzam bir sentezi olan bu malzeme, çitlerden kapılara, pervazlardan teraslara kadar geniş bir yelpazede dış mekan uygulamaları için ideal bir seçenektir. Dünya ormanlarını koruyan bu malzemeyi keşfediyoruz!

Akyaka sen ne güzel şeysin

Çok, çok uzun zamandır Akyaka ve Nail Çakırhan’la ilgili bir yazı yazmak istiyordum. Geçenlerde Akyaka’yı yeniden görünce nicedir bekleyen bu yazının da vaktinin geldiği anladım. Akyaka Akyaka,...

Ankara’nın ilk, Türkiye’nin ikinci Botanik Parkı imara mı açılıyor?

Prof. Dr. Yüksel Öztan'ın Ankaralılara mirası, 3. derece doğal sit alanı olan Ankara'nın ilk botanik parkı bakanlığın onay vermemesine rağmen ticarete açılıyor. Proje için müellif...

Belgeselci Ben Fogle ile vahşi yaşam ve belgesel serisi üzerine söyleşi

Adını ilk kez Castaway isimli televizyon programında duyuran ve şu anda Vahşi Yaşama Dönüş (Return to the Wild) adlı programı sunan Ben Fogle, dünyanın dört...
Konuk Yazar
Konuk Yazar
Siz de Gaia Dergi'de yazılarınızın çıkmasını istiyorsanız [email protected] üzerinden iletişime geçebilirsiniz.

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol