Modern psikodrama teknikleri ve kadim geleneklerin bilgileri aracılığıyla kendimizle ve gölgelerimizle yüzleşmek, yeni hikâyelerimizi yaratmak.
Kronos zamanın çarklarını döndürürken ve biz gündelik alışkanlıklarımızı sürdürürken küçük detayları dahi atlamayan, biriktiren ve asla unutmayan bedenimiz. Zihnimiz ise sürekli hareket halinde bir yükselip bir alçalan, çoğunlukla konuşan bir atlı karınca. Şifacı yüreklerin önünde kendini kendine teslim etmek ve onların doğru sorularına zihninin, bedeninin verdiği kaçınılmaz doğru cevapların farkına varmak. Sonrasında gelen değişim…
Şifa okulu, Homeopati Derneği ve bağımsız çalışan bazı şifacılar (masaj terapistleri, psikoterapistler, Fitoterapi uzmanları) tarafından Günnur Başar yönetiminde, 2013 yılından başlayarak 3 yıl boyunca, Buğday Derneği desteğiyle, Kazdağları’nda gerçekleştirilen bir program oldu. Amaç, modern bilimin acılarımızı dindirmekte yetersiz kaldığı bir ortamda, “tam teçhizatlı” şifacılar yetiştirmekti ve ilk mezunlarını Aralık 2015’te verdi. Bu şifacılar yalnız teknik ile değil, hayata karşı derin bir şefkat ve gözlem ile de donatıldılar.
Günnur Başar, Ayşen Sert, Gül Pekkul, Gülender Ünver Şahin, Sevgül Vatansever, Tuğba Ayata, Yeşim Eratlı ile 14 – 20 Ağustos 2016 Endes kamp- Kazdağlarında yapılacak olan Şifa Okulu Farkındalık Atölyesi öncesinde Marmaris’te doğanın kucağında bir aradaydık.
Üç gün boyunca, kadim bilgiler, kişisel tecrübeler, çeşitli psikoterapi anlayışları ışığında farkındalık çalışmaları, yoga, paneurhytmy, şamanik yolculuk çalışması, oyun, hikâye ve sanat ile bir grubun şefkatli koruyuculuğunda kişisel mutluluğun ötesine uzanan bir yolculuk yaptık.
Bazen ormanın içinde dingindik ve önümüze çıkanları sevgiyle topladık tekrar bir araya getirmek için hikâyelerimizi. Bazense kat kat giyindik kötü hislerimizi sevgiyle çıkarmak için üzerimizden. Bazen yürüyerek geçmek yerine karşıya, başka olasılıklar yarattık ve taklalar attık, yuvarlandık, ıslık Çaldık zıplarken. Bazense kenetlendik kollarımızla birbirimize ve oturduk birlikte ayağa kalkmanın bir yolu olmalı diye. Bazen çember olduk ve evreni davet ettik ortamıza. Bazense içimizdeki hayvanı bulduk ve o olduk. Şaman davulunu çalarken ay ışığında yıkandık, Güneş ile kurulandık. Çok güldük, çok ağladık. Dans ettik ruhumuzla…
Paneurhytmy (evrensel ritm, müzik ve şiirin, uyumlu ritmik hareketlerin, duygularda ve zihinde huzuru yaratmak ve fiziksel sağlığı korumak için doğal bir biçimde birleştiği, çember şeklinde dans edilen özgün bir ruhsal pratik.)
İçsel yolculuk ve kötü hislerinden arınma
Bir grubun şefkatli koruyuculuğu
Ve onlar diyor ki;
Hayatlar hız eksenli akarken, zaman ve mekân aynı düzlemde buluşamıyor maalesef. Hepimizin durup dinlemeye, dinlenmeye (dingin bir zihne) ihtiyacı var. Bu hızda bedenimizi bile fark etmeye vaktimiz olmuyor, ancak bir yerimiz hasta oluyor, o zaman fark ediyoruz her an bir bedenle birlikte olduğumuzu. Duygularımızı fark edemiyoruz; ne zaman içimiz acıyor, o zaman farkına varıyoruz. Aklımız dağılıyor, takılıyor, nerede neyi unuttuğumuzu fark etmiyoruz.
Hikâyelere inanıyoruz, neye inandığımızı fark etmiyoruz… Kendi hikâyemizi bile biz yaratmıyoruz. Belki, bu yaratma edimini elimize alsak, o zaman, acıyan beden, sızlayan gönül kime ait, fark ederiz. Peki, bunları söyleyen, gözleyen kim?
Hikâyenin kahramanı mı, yoksa yazarı mı? Kendi hikâyenizin kahramanı olmak yerine yazarı olmaya ve hepimizin ait olduğu daha büyük bir resmi görmeye ne dersiniz? Ve İçinde bulunduğumuz ortamda, genç insanların farkındalığının artmasının, gelecekteki toplumda huzur ve barışı oluşturmalarında çok önemi var. Bu sebeple uygun ortamlarda
çalışmalarımızı gençlerle paylaşmayı çok istiyor ve düşünüyoruz.
Bu güzel insanlara buradan ulaşabilirsiniz.