Bir yazıya üç yabancı sözcük, bir de ve sözcüğü yerine geçen bir işaretle başlık atarak başlıyorum. Love, Death & Robots; izlediniz mi ya da duydunuz mu? Evet, izlemeyen ve tahmin edemeyenler için bir üçüncü seçenek de var. Evet, umarım bu yazının yeni bir Netflix dizisinden bahsedeceğini tahmin etmişsinizdir.
Hayır, hiçbir şey tahmin etmedim ama ikinci paragrafı da okuyacağım diyorsanız; sanırım ilk paragraf konuyu gayet net açıklıyor.
İzlenen bir dizi daha ilk bölümden insanın içinde hakkında yazma isteği uyandırır mı? Uyandırır. Üstelik, üstüne birkaç yazı okumayı beklemeden, spoiler vermemeye kararlı olarak bir yazı yazılabilir. Bu tamamen, Love, Death & Robots’un çekiciliğinden kaynaklıdır.
Seyir defteri
Nedir bu Netflix’den çektiğimiz diyenlerdenseniz… Boş verin yazının devamını okumayın. Çünkü kimi dizilere “klasikler tadında,” olmuş derim ve Netflix dizilerinden bazılarını bu kategoriye koyduğum bir gerçek. Bu nedenle şimdi okuduğunuz yazıyı anlamsız bulabilirsiniz.
Kaldık mı yine biz bize, bir de dizi de Fincher imzası olduğundan bahsedersem tam olacak. (Neyin tam olacağını söylemediğimin farkındayım.)
Kalan izleyiciler için yazının üslubuna dair kısa bir soru: öykü antolojisinden ne beklersiniz? Ben kendi adıma; 19. bölümü yazmayı isterim. Tamam, 20. ya da 21. bölüm de olur.
Sade dizi değil
Yazıya biraz hareket ve doğallık katmak için seçtiğim dili biraz esnettim. Zira, iddialı fikirler böyle bir antolojiyle sunulunca, pardon, diziler demeliydim. En iyisi başa dönmek: insanlığın güncel soruları, insanların ve robotların, üstelik insan ve robot arası ve ötesi formlarların dizi karakteri olduğu kısa öykülerle sunulunca ortaya sosu lezzetli bir yemek çıktığı aşikar. Bu animasyon, mini dizileri izleyiniz, seversiniz. Kendimden biliyorum. İzledim, sevdim.
Love, Death & Robots dizilerinin bazı sahne atmosferleri, zionesk dememi bile sağladı. Diziyle ilgili düşüncelerimi paylaşayım istedim. Bilim kurgu severler için bakıldığında çıtanın bir hayli yükseldiğini söylemek mümkün. Çizgi roman sevdalıları da çok beğenecektir. Sade ekrana bakmanın dışında izlediğinin zekasına da iyi gelmesini umduğu yapıtlara yönelenlerin de keyfine diyecek yoktur. Ayrıca, özellikle on yedinci bölüme dikkat; çok gülme ihtimaliniz yüksek.
Bizi fragmanlardan kurtaran bu on sekiz bölümlük diziyle ilgili stop motion sevenlere bir sorum var. Kemerleriniz bağlı mı? Çünkü uçağınız havalanıyor.
Kısacık dizileri belki şöyle ifadelendirmek mümkün: Cep dizileri. Üstelik her biri “Black Mirror” misali animasyonların etkileyiciliğine kapılmamak nasıl mümkün olabilirdi? Kendi adıma bilmiyorum. İkinci sezonu beklerken -ki bu sezon bitmemiş de olabilir- en azından bölümleri tekrar izlemek mümkün, diyorum.
Love, Death & Robots’ları izlemeden önce günümüz insanının haleti ruhiyesine bakıp, Nazım Hikmet’in dizelerini hatırlardım: Dünyamızın soğuyacağını, boş bir ceviz gibi zifiri kör karanlığa yuvarlanacağını sanırdım. Oysa izledikten sonra…
Netflix’in dizileri karşısında şapka çıkarmamak mümkün değil. Benim için Love, Death & Robots, her bölümle Alice Harikalar Diyarı’na atlamak ve sonra daldığım sulardan çıkıp, kumlara uzanıp, hayallere dalmanın keyfini yeniden hissettiren bir şeydi. Özlemişim.
Yeni kuşak diziyle ilgili ya da üçüncü nesil dizi için sonuç yerine
Parlak ekip işleri anlatım olanaklarını da geliştiriyor. Kısa öyküler, sinamatografiyle sentezlenince, büyük insanlık meseleleri bile eğlence nesnesi olabiliyor. Bu dizilerde, savaşçılar, kendini dönüştüren dahi robotlar, belleğe dair şeyler ve daha pek çok şey var.
Bir sinemada gösterimi yapılırsa kaçırmak istemeyeceğim etkinliklerden olur. İzleyenlerin benimle aynı fikirde olduğunu / olacağını düşünüyorum. Ne dersiniz, bir sinemada Love, Death & Robots gecesi yapalım mı?
Yapımın bir parçası olmuş herkesi bu harika iş için içten kutluyorum. Onlar bu kutlamayı okur mu okumaz mı bilinmez ama ne zamandır ilk defa yeni bir yazı yazdığımı bilmek güzel.
Ne diyeyim, İlahi Netflix, Love, Death & Robots dizisinde emeği geçen herkes ama özellikle (Tim Miller ve David Fincher!) yine yapmışsınız yapacağınızı…