Kadın emeğinin değer kaybına uğratılmasına, toplumsal cinsiyet ayrımcılıklarına ve ücret eşitsizliklerine her sektörden onlarca örnekler bulabiliriz. Kadınlar açısından hepsi kahredicidir ve emeğimizin öfkeyle yoğrulduğu sıkça yaşadığımız zorlayıcı anlardır onlar. Akademiden eğitime, tekstilden metal sektörüne, hizmet alanlarından mühendisliğe kadar. Cam tavanlarla örülmüş onlarca meslek ve çalışma sahası var nefes almaya çalıştığımız. Bunlardan birisi de kadın emeği ile var olmasıyla dikkat çeken tekstil ve giyim sektörü. Kadın emeğiyle var olan ama aynı zamanda cinsiyet ayrımcılığının ve kadın emeğinin değersizleştirilmesinin en derinden yaşandığı ve hissedildiği bir sektör.
Türkiye ekonomisinde önemli bir yere sahip olan tekstil sektörü; Sanayi Devrimi ile yoğun üretime geçip gelişen kapitalist ilişkilerin ucuz iş gücüne ihtiyaç duyması ile birlikte kadınların başta dokuma sanayinde çalışma yaşamına kitlesel bir şekilde katılması sayesinde büyüdü. Ağır çalışma koşulları, uzun çalışma saatleri ve düşük ücretler sorunları da tarihsel olarak o günlerden bu günlere kalıtsal bir hastalık gibi taşındı.
Hatırlarsak pandeminin henüz başlarında #evdekal sürecinde salgının ilk olumsuz sonuçlarıyla karşılaşan kesimler işçiler olmuştu. Evde kalabilen, evden çalışabilenlere nazaran onlar coranavirüs pandemisinin henüz çok bilinmeyenli zamanlarında her şeye rağmen çalışmak zorundaydılar ve sokaklarda, toplu taşımada, atölyelerde ve fabrikalardaydılar.
Bugün geldiğimiz aşamada “salgından daha fazla yoksulluğumuzla başımız dertte” diyen kadın işçiler hijyen ortamına daha fazla ihtiyaç duymalarına rağmen tekstilin, tozlu, kirli ortamında, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinden yoksun bir şekilde çalışmaya devam ediyorlar.
Bu yazının konusu olarak tekstil sektöründe kadın işçilerin yaşadıkları toplumsal cinsiyet ayrımcılıkları ve ücret eşitsizlikleri ise çok acayip boyutlarda. Evet, kadın emeğiyle var olan bir sektör olmasına rağmen! Neredeyse üretimde ve sonrasında kadının elinden geçmeyen hiçbir aşaması olmayan bu sektörde kadınlar yaşadıkları toplumsal cinsiyet ayrımcılıklarını bazı örneklerde şöyle anlatıyorlar:
“Maaşımı kocamdan alıyorum. Birlikte aynı işyerinde çalışıyoruz eşimle. Maaş zamanı ücretimi götürüp kocama veriyor patron. Abisiyle çalışan arkadaşlarım da var. Maaşını abisinden alan da var.” Ataerkinin en ilkel görüntüsü var bu örnekte. Kendi emeğiyle çalışıp geçinen kadınların ücretlerini götürüp kocasına vermek tam bir kötülük ve irade savaşıdır kanımca.
Kadın İşi/ Erkek İşi Ayrımı hala var. Kadınların yaptıkları işler hafif ve basit işler olarak değerlendirilirken, erkeklerin yaptıkları sevkiyat, yük kaldırma gibi işler ağır işler olarak değerlendiriliyor ve bu durumlar ücrete de yansıtılıyor. Aynı makinede oturup, aynı işi yapan kadınların düşük ücret almasını ise “ama onlar ev geçindiriyor” diyerek kadın emeğinin nitelik kaybına uğratılmasına şahit oluyoruz. Bu söylemle aynı zamanda tek yaşayıp kendini geçindiren kadınları, ya da eşinden ayrılmış çocuklarına kendi bakan kadınları yok sayarak yine kadını “aile” içine hapsetmek tam da patriyarkal kapitalizme göre bir iş.
“Biri terfi edecekse bu çok özel durumlar dışında genellikle kadın olmaz.” Biri ustabaşı ya da vardiya amiri seçilecekse kadının işyerini sevk ve idare edebilmesi son seçenek olarak değerlendiriliyor. Sadece kadın olduğu için yönetici olamayacağı düşünülüyor.
Kadın işçiler ayrıca kaba saba konuşma diye tabir ettikleri cinsiyetçi ve küfürlü konuşmalara ve tacizlere maruz kaldıklarını anlatıyorlar. Bu da sadece kadın oldukları için.
“Dışardan bir misafir veya müşteri gelirse hemen hızla ortalığın toplanması, çay servisi yapılması, tuvaletin temizlenmesi bizden bekleniyor” diyor kadın işçiler. Kadınlar artık bu işlerin sadece kadınlara ait işler olarak görülmesine karşılar ve itiraz ediyorlar.
Sözün sonunda “erkeklerin yaptığı işlerin çoğunu biz de yaparız, yapıyoruz da” diyerek iş bölümündeki cinsiyetçi ayrımcılıklara, yapılan ekstra işlere ve gerçek anlamda kadın emeğiyle var olan bir sektör olmasına rağmen erkeklerle aralarındaki ücret eşitsizliklerine, bazı işlerin kadın işi olarak algılanmasına itiraz ediyor kadın işçiler.
21. yüzyılda elbet toplumsal cinsiyet ayrımcılıkların hala sürdürülmesinin patriyarkal sebepleri var. Çünkü toplumsal yeniden üretimin sürdürülmesi hala aynı ciddiyette önemli kapitalistler için. Kadınlar çalıştıkları işyerlerinde, devamında evlerde hala toplumsal cinsiyet ayrımcılarıyla karşılaşıyorlar ama bu ayrımcılıklara karşı yürüttükleri itiraz, isyan ve öfkenin büyümesi farkıyla.