Otostoplu seyahatler genç hücrelerimizin bir geçmez tutkusudur. Yeniliğin heyecanı, bilinmeyenin sürprizi ve sosyalitenin asfaltla parıldaması yüreklerimizi kıkırdatırken, yazın kan kaynatan sıcağı bir çılgın otostopçunun serüvenleri ile birleşti mi havada tadından yenmeyecekler ordusu esintisi oluşuverir.
”Yaptığımız tek plan İstanbul’dan Antalya’ya kadar kıyı şeridini gezip görerek geçmekti. Onun dışında genelde her şey doğaçlama gelişti” diye başlıyor Erhan hikayeye ve ekliyor: ”Nerede kalacağız, saat kaçta varacağız gibi planlar yapmadık. Mesela, Zeus Mağarası hiç aklımızda yoktu, ama bindiğimiz bir arabada sohbet sırasında mutlaka görmelisiniz diye uzun süre bahsi geçince, bir anda rota Zeus Mağarası’na çevrildi. Nesin Matematik Köyü’nü görmek istiyorduk ama oraya giden araç sayısının az olacağını ve araç bulamacağımızı düşündüğümüz için vazgeçmiştik. Şans eseri oraya giden bir arabaya binince fırsatı kaçırmak olmazdı ve gitmekten vazgeçmişken kendimizi Matematik Köyü’nde bulduk.”
Otostop tam doymamış taşıtlardaki insan yoğunluğunu arttırdığı için fikrimce ekolojik bir ulaşımdır. Bireye düşen karbon salımını düşürürken, karbonları paylaşmanın sevinciyle neşe dolduruverir gönlümüze.
Akıllara bir soru gelir: Karbonunu paylaşan insandan zarar gelir mi hiç?
”Otostopla yolculuk birçok insan için güven vermeyen bir yolculuk biçimi gibi gözükebilir. Bindiğimiz arabalarda genelde en sık şunu duyduk: ‘Sizdeki iyi cesaret, ben de böyle gezmek isterdim ama yapamazdım ya başıma bir şey gelirse.’ Sanırım çağımızın en büyük sıkıntılarından birisi insanların artık birbirlerine güvenmemeleri. Yabancı olan herkese kuşkuyla yaklaşıyoruz. Oysa yolculuk boyunca çok fazla araç değiştirdik ve çok fazla insanla tanışma fırsatı yakaladık. Her görüşten insanla sohbet ettik ve hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadık hatta aksine insanlar size her konuda yardımcı olmaya çalışıyorlar” diyerek sanki sorulara cevap oluyor Erhan.
İstanbul – Gelibolu – Çanakkale – Truva – Ayvalık – Cunda Adası – İzmir – Matematik Köyü – Kuşadası – Zeus Mağarası – Efes – Aydın – Muğla – Marmaris – Ölüdeniz – Kelebekler Vadisi – Saklıkent – Olimpos – Antalya güzergahlarınca süren yolculuktan bahsederken, ”Beslenmemizi genelde konserve yiyeceklerdi. Barbunya en büyük dostumuz oldu. Onun dışında bize yemek ısmarlayan insanlarda azımsanmayacak kadar fazla. Kalacak yeri ise bazen couchrail bazen de çadır kurarak hallettik. Sadece bir kere otelde kaldık. Yolculuktaki en büyük sürpriz ise bir yazarın arabasına binmemizdi. Yolculuğumuzdan kısaca bahsedince çok ilgisini çekti ve kendisinin de daha önce benzer bir yolculuk yaptığını ve yolculukta biriktirdiği anılarıyla kitap yazdığını söyledi. Sonra arabayı sağa çekti ve bize kendi kitabını imzalayıp hediye etti. Yolculuk sırasında birdenbire elimize imzalı yolculuk kitabı geçince çok mutlu olduk’‘ diyor Erhan.
Ormanın kucağında çadırının yanında milyarlarca yıldızı seyretmek, çoğu zaman 5 yıldızlı otellerin plajlarıdan daha çok şey vadediyor. Erhan’ın ”Kısıtlı bir bütçe ile yola çıktığımız için her türlü gereksiz harcamadan uzak durduk. Güzel ve keyifli bir gezi için çok para harcamaya gerek yok ve tek çare otostop da değil. Mesela yolculuk kitabımızın yazarı yolculuğunu bisiklet ile gerçekleştirmiş. Eğer biraz maceracı ruhunuz varsa her şey mümkün” cümleleri ilhamınız olsun diyoruz!