“Londra bazen soğuk, karanlık bir rüya gibi…” demiş Jean Rhys. Belki de hiç uyanmamak gerek bu rüyadan…
Birleşik Krallık veya Büyük Britanya’yı oluşturan 4 ülkeden en büyüğü İngiltere’nin ilk yerlileri Keltler, bu ülkeyi fethedip “Britania” adını verdiler. Daha sonra ise direnemeyip Anglosakson akınları ile göç etmişlerdir. Anglosakson’lar 1066’daki Norman istilasından yenik çıkmış ve ülkeyi 1. William’a devretmek zorunda kalmışlardır. Ülkenin şu an kültür karışımı, Normandiya Krallarının Fransız asıllı olmasından ileri gelmektedir.
Kuşkusuz devletin büyümesine en önemli etken Tudors Hanedanlığı idi. Tudor’lar olarak ülkeyi yöneten ilk kral VII. Henry ülkeyi düzene sokup I.Elizabeth’e bir nevi güçlü devlet teslim etmiştir. I.Elizabeth döneminde Altın Çağı’nı yaşadı. Tabii ki çekişmeli geçen Tudors-Stuart Hanedan kavgaları, Kanlı Mary’in vahşi tutumları, Mary Stuart’ın idamı gibi olaylar yaşansa da ülke 17. yüzyılda en parlak dönemini yaşamıştır.1707 yılında İngiltere ve İskoçya krallıklarının birleşmesiyle “Birleşik Krallık” hukuken ortaya çıkmıştır.
Bu kısa tarih anımsamalarından sonra gezimizi anlatmaya başlayabiliriz…
Birleşik Krallık’ın en büyük merkezi İngiltere’nin başkenti Londra’ya 3 saatlik uçuş ile varıyoruz. Şehir merkezine en yakın havalimanı Heatrow. Metro ile şehre ulaşım mümkün. İlk etapta karmaşık ve zor gelebilir. Mutlaka bir Oyster Card edinmelisiniz.
Tercih edeceğiniz otel mutlaka merkezi olsun. Biz Victoria’yı tercih etmiştik. Hemen hemen her dönem yağış olduğu için kıyafet seçimleriniz buna göre uygunluk gösterebilir.
1-2 gün yeter diye düşünmeyin. 4 gün bile bazen yetmiyor. Taksi kullanmak tercih sebebi. Biz her yere gelişmiş metro ağı ile gittik. En çok kullanılan hat mavi olan Hyde Park Corner ve Picadilly. Yeşil hat olan ise Victoria, Westminster, Tower Hill.
Kendi tur programımda ilk gün neler yaptığıma bakacak olursak, daha uzak olan bölge arasında yer alan Tower Hill metrosunda inerek Tower Bridge (Kule Köprüsü) Tower Of London (Londra Kalesi) , The Monument , Borough Market ve St.Paul’s Katedrali’ni ziyaret ettim.
İkinci gün; mavi hat üzerinden Hyde Park Corner durağında inerek Buckingham Sarayı, Westminster Katedrali, Parlemento Binası, Big Ben, London Eye ve Akvaryum’u ziyaret ettim.
Üçüncü gün; mavi hat üzerinden Leicester durağında inerek şehrin ünlü meydanları olan Piccadilly, Leicester ve Oxford’u görüp The British Museum’u ziyaret ettim.
Dördüncü gün ise programımda Chelsea vardı ama arzu ederseniz Greenwich’e uğrayabilirsiniz.
Görmeden Gelmeyin
Tower Bridge (Kule Köprü): 1886 yılında yapımına başlanıp 8 sene sonra biten köprü, şehrin iki yakasını birleştirmektedir. Bu açılır kapanır köprü, iki yürüyüş yolu ve bir araç yolu olmak üzere iki kuleden oluşmaktadır. Köprü kanatları bir zamanlar hidrolik düzen ile açılırken şu an bunun için elektronik düzen kullanılıyor. Thames Nehri üzerinde yer alan bu köprüde mutlaka yürüyün.
Tower of London (Londra Kalesi): I. William tarafından şehrin güvenliğini sağlamak için yaptırılan yapı, Richard tarafından surlarla çevrilmiş ve Kraliyet ailesinin kullanımına sunuşlmuştur. Kale; Kraliyet Sarayı, devlet hazinesi ve hapishane olarak hizmet vermiştir.
The Monument : 61 metre uzunluğundaki Dikilitaş, 1666 yılında çıkan büyük yangında ölenlerin anısına yapılmıştır. 311 basamak çıkarak kulenin tepesine ulaşabilirsiniz.
Giriş Ücreti: 4 pound
Borough Market: Londra’nın en eski ve en büyük yiyecek pazarının tarihi 1851 yılına dayanıyor. Bridget Jones’un Günlüğü, Harry Potter ve Azkaban Tutsağı filmlerinin geçtiği sokak ve marketi ziyaret edebilir, taze yiyeceklerden tadabilirsiniz.
St.Paul’s Katedrali: Derin bir tarihe sahip olan bu katedral 4 kez yıkım geçirmiş olup beşinci ve son hali ile Londra’nın en ilgi çeken mekanlarından biri şu an. 17. yüzyılda tamamlanarak son haline kavuşan katedral, birçok yangına maruz kalmıştır.1666 yılındaki büyük yangın ile de tamamen yıkılmıştır. Katedral birçok tarihisahneye tanıklık etmiştir. Prens Charles George ile Prenses Diana’nın düğün töreni bu katedralde düzenlenmiş.
Öğle arası için katedrale çok yakın mesafedeki restoran zincirlerinden PAUL’de lezzetli atıştırmalıklardan tadabilirsiniz.
Buckingham Sarayı: Westminster bölgesinde yer alan ihtişamlı saray için Londra’nın kalbinde konumlanmış diyebiliriz. 1703 yılında Westmisnter Dükü için inşa edilmiş daha sonra ise 1763’de III. George tarafından satın alınıp genişletilmiştir.1837 yılında ilk Kraliyet ailesinden Kraliçe Victoria bu saraya taşınmıştır. Resmi organizasyonlar ve idari yönetim bu sarayda yer alır. 1952 yılından bu yana II. Elizabeth burada yaşamaktadır.19. yüzyıl sonlarına doğru halkı selamlama balkonu ve Kraliçe’nin Galerisi yapıya eklenmiştir. 700’den fazla odaya sahip bu sarayda mutlaka nöbet değişimine denk gelin. (11:30 Askerlerin Nöbet Değişimi)
Westminster Katedrali: Buckingham Sarayı’ndan nehre doğru yürüdüğünüzde karşınıza direkt bu katedral çıkıyor. Bin yıldan fazla tarihi serüvene tanıklık etmiş bu kilise 87 metre uzunluğunda olup Neo-Byzantine mimari tarzında inşa edilmiştir. Pek çok taç giyme merasimi, evlilik törenleri ve cenazeler bu kilisede düzenlenmiştir. Prens William ile Kate Middleton’un evlilik törenlerine bu kilise ev sahipliği yapmıştır. Isaac Newton ile Charles Darwin’in mezarları da bu kilisede yer alır.
Giriş Ücreti: 6 Pound
Parlamento Binası ya da Westminster Sarayı: Avam ve Lordlar Kamarası’nın aldığı politik kararların yürütüldüğü parlamento binasının yapımı 1016 yılına dayanmaktadır. Bin yüz odalı bu bina, 1834 yılında bir yangın geçirmiştir. 30 senelik onarım sürecinden sonra tekrar kullanılmaya başlanmıştır. Thames Nehri üzerinde konumlanan Parlamento Binası, Gotik mimarisi ile ihtişamını koruyor.1987 yılından bu yana Dünya Kültür Miras Listesi’nde yer alıyor.
BigBen: Hemen Westminster Sarayı’nın yanında konumlanmış saat kulesinin yapım tarihi 1855’tir. Elizabeth Kulesi olarak da adlandırılıyor. Bigben, Saat Kulesi’nin çanının adıdır. Yine Gotik Mimari tarzında inşa edilen yapı, 96.3 metre boyundadır.
LondonEye: 135 metre yüksekliğindeki dönme dolap Avrupa’nın en büyüğü. 2000 yılında tamamlanan yapıyı şimdiye kadar 30 milyondan fazla insan ziyaret etmiştir. Yarım saat süren tur ile Londra’yı ayaklarınızın altına alabilirsiniz. Biletleri internetten almanızı tavsiye ederim. Diğer türlü upuzun bir kuyruk sizi bekliyor olacak.
British Museum: Mavi hat kullanarak Russell Meydanı ya da Holborun Durağı’nda inerek müzeye geçebilirsiniz.1753 yılında açılan müze 4 bölümden oluşuyor. Müzede; sikke ve madalyalar, el yazmaları, kabartmalar, II.George tarafından bağışlanan Krallık kütüphanesi, fil dişinden Afrika heykelcikleri ve en acısı ise Bodrum’daki Mausoleion’dan alınan frizler sergilenmektedir.
Giriş Ücreti: 16.5 Pound
Londra Doğa Tarihi Müzesi: 1884 yılında açılan müzede zooloji, mineraloji, botanik ve jeoloji bölümlerinden parçalar sergilenmektedir. 3 boyutlu görselleri ve dinozor iskeletlerinden daha fazla şey bulabileceğiniz bu müze, çok geniş alana yayılıyor. Hemen yanında ise Bilim Müzesi mevcut. Mavi hat ile Gloucester Road durağında inebilirsiniz.
Müze’den Chelsea’ya 10 dakika yürüyerek ulaşabilirsiniz.
Avrupa’nın en çok turist çeken başkentlerinden biri olan Londra; asaleti, tarihi, mimarisi, sanatı, yüksek yaşam standardı ve metropolitenliği ile artık sık gidilen destinasyonlardan…
Ne kadar soğuk olarak adlandırılsa da gezdiğim yerler arasında en çok beğendiğim şehirlerden biri. Özellikle Londra ile birlikte İskoçya ve Dublin turu yapmanızı tavsiye ederim. Gecesi ve gündüzü bambaşka olan bu şehirde müzeleri ve sarayları ziyaret edebilir, devasa parklarında yürüyüş yapabilir, nehrin kokusunu doyasıya içinize çekebilir, festival ve gece gösterilerine katılabilirsiniz.
İngiltere’de trafik soldan akıyor. Zamanla alışıyorsunuz. Meşhur taksilerini bir kez kullanın. İkinci kez kullanmak hata olur. Gelişmiş metro ağı, her yere ulaşım sağlıyor. Yağışlı dönemine denk gelmekten kaçının ve programınızı bu tarihlere göre planlayın.
Oxford, Regent, Leicester, Piccadilly en yoğun ve meşhur meydanları… Bu meydanlar, alışveriş merkezleri, mağazalar, restoranlarIarın ve pubların bolca olduğu bölge. Mutlaka Leicester meydanındaki M&M’s World’u ziyaret edin. Çok yakın mesafede bulunan Her Majesty’s Theatre’de The Phantom of The Opera müzikalini izleyin. Londra’nın yeni ikonu Avrupa Birliği’nin en yüksek binası The Shard’a da mutlaka çıkmalısınız.
Harrods: Londra’nın batısında Knightsbridge’de yer alan pek tarihi alışveriş merkezi, muhteşem mimarisi ile bin bir çeşit ürün sunuyor. 1834 yılında kurulan alışveriş merkezi sanırım Londra’nın en ünlüsü.
Yapmadan Dönmeyin
- Thames Nehri kenarında yürüyüşlere çıkın,
- Royal Albert Hall’de klasik müzik dinleyin,
- Warner Bros Stüdyoları’nda tura katılın,
- Fish&Chips yeyin. İngiliz çayı için,
- Harrods’da alışveriş yapın,
- LondonEye’da şehri izleyin.