Ana SayfaYaşamTahammül sınırlarımızı zorlayan yobaz ve yalakalara rağmen haklıyız, kazanacağız!

Tahammül sınırlarımızı zorlayan yobaz ve yalakalara rağmen haklıyız, kazanacağız!

-

Ne zaman bir insan suçsuz yere öldürülse içi yanar vicdanını, aklını ve insanlığını kaybetmeyenlerin. Aynı şekilde ne zaman bir deremizi kurutsalar, ne zaman bir hayvanın canına kast etseler ve ne zaman bir ormanımıza kıysalar yine içine ateş düşer hâlâ beyin ölümü gerçekleşmeyenlerin. Bir defa yanar içimiz bu olanlarla, ama acımızı bile yaşayamayız. Tam öfkeliyken kıyılan canımız adına, bir de üstüne yobaz, kara zihinli ve yalakalar çıkar gelir çirkin yorumları ve iğrenç bakış açılarıyla.

Tahammüllüdür aslında içi yananlar. Çünkü eğer tahammüllü olmasalar ellerine birer fotoğrafını alıp katledilenlerinin, çıkıp sadece hesabını soracağız diyerek var güçleriyle çalışmaya, okumaya, öğrenmeye ve mücadeleye devam etmezler. Varıp gider mücadele ettikleri o katiller, kan dökenler gibi kan dökerler, çirkefe taş atıp üstlerine sıçratırlar ve nihayetinde bir savaş başlar asla sonu gelmeyeceklerden.

Bugün yaşadığımız savaş; bize fiilen yöneltilen silahlar ile bizim hâlâ yılmadan, bıkmadan, kahredip köşemize çekilmeden aklımızla, fikrimizle mücadele ettiğimiz orantısız güçlerin aşık attığı, saçmalıkların artık alışıldık bir hâl aldığı ve bir gün biteceğinden emin olduğumuz bir süreç. Eminiz, çünkü aklın yolu birdir. Eminiz, çünkü mazlumun ahı gerçekten aheste aheste çıkacak, eden bulacak, katiller ateş düşürdükleri ocaklarla bir bir hesaplaşacak.

Biz, bir yolu paylaşan akıl birliği yapan insanlar olarak militarizme karşıyız. Kanla yıkanan topraklardan umut yeşermeyeceğinin gayet net farkındayız. Gün ne fetih günüdür, ne intikam, ne de savaş. Gün artık -sahi kaçıncı yüzyıldayız- barışın, umudun, birleşmenin, sınırları aşmanın günü. Dünya artık “nasıl ekolojik oluruz da bugüne kadar içini deldiğimiz, boşalttığımız kaynakları tasarruflu kullanırız, ne yaparsak daha minimal, daha huzurlu ve daha sağlıklı yaşarız” peşinde koşarken biz hâlâ neden hâlâ savaşmak peşindeyiz? Hem sınır ülkelerimizdeki savaşı körüklüyoruz, bir hoşumuza gidiyor orada insanların ölmesi, asker yolluyoruz falan. Ne olacak toprak mı kazanacağız, ne yapıyoruz, kime yardım ediyoruz? Sonra yerinden yurdundan edilmesine yardım ettiğimiz insanlar botlarla kaçmaya çalışıp ölüyorlar, botlarla kaçmayanlar Türkiye’de dilenci oluyorlar, halkın bir garip kıskançlığı ve ırkçılığı altında eziliyorlar. O kadar anlamsız ki her davranış, gerçekten insanın midesi bulanıyor. Öbür yandan da kendi içimizde birbirimizi yiyoruz, hem bir ülkede yaşayanlar olarak hem de aynı görüşü paylaşanlar olarak. Çapraz savaşlar içindeyiz, filler de tepişiyor develer de böcekler de. Herkes hem birbiriyle hem kendine karşıt görüşlülerle savaşıyor. Bölüne bölüne yok oluyoruz.

Canlarım, dostlarım. Çok samimiyim bu yazıyı kaleme alırken. Hiç olmadığım kadar da umutluyum. Bir sınav var, içindeyiz, sorular da belli cevaplar da. Bize sadece uygulamak kalıyor. Neden bu öfke ve akılsızlık? Evet, bir toplumsal zeka geriliği yaşandığı aşikâr. Çünkü sorunun da cevabın da belli olduğu durumda eğer soru da yanlış cevap da yanlışsa ya okumayı bilmiyordur muhatap ya da geri zekalıdır, aptaldır.

İnsan neden yalaka olur?

Aptallığın bir kolu da yalakalıktır. İnsanların bazıları yalaka olmayı tercih ederler. Çünkü mevcut iktidara yalakalık yaptıkları zaman, iktidarın sahipleri o makamlarda oturdukça yalakalar da istediklerini kolaylıkla yaparlar. Hem de o kadar kolay yaparlar ki her şeyi; ne gerizekalı olmaları engeldir, ne paralarının olmaması ne de yetersizlikleri. Bir iktidar yalakası okul diploması olmadan koltuk sahibi olur, para kazanacak emeği sarf etmeden iş sahibi ve hatta patron olur, hiçbir öngörüsü yokken analizci olur, danışman olur çok üzgünüm ama bakan bile olur. Bu ülkede -yeni değil- yalakalar her yere gelebilir.

Yalaka olmak cazip mi geldi? Hemen kanmayın. Çünkü her iktidarın sonu bir gün gelir ve iktidardan daha çok yıkılan, yanılan varsa o da iktidarın yalakalarıdır. Çünkü bu yalakalar iktidarın başına bir haller geleceğini anlayınca saf değiştirmeye yeltenir. Böylece ne kadar kaypak oldukları ortaya çıkar.

Yalaka olmak çözüm müdür?

Yalaka olmak çözüm değildir. Çünkü ne yaparsanız yapın, yalaka olmak, sizlere bir eleştirel zeka kazandıramaz. Yalaka olduğunuz zaman bakış açınız yalakalık yaptıklarınız, çıkar için peşine takıldıklarınız kadardır, küçüktür, ışıksızdır, rutubetlidir, bozulmuştur. Bu nedenle yalakalar az gelişmiş canlılardan bile daha geriye giderler yalakalık yaptıkları süre boyunca. Zaten her yalakanın sonu, bir gün, rezilliktir, sefalettir, şaklabanlıktır, zaten aşağılıktır ancak bunun topluma yansıması iktidar değişikliği ile iyice görünür olur.

Yalaka iseniz maşasınızdır aynı zamanda. Maşa olmak demek, birilerinin eli kolu yanmasın, islenmesin, kokmasın diye sizi bir işte kullanması demektir. Sizi kullanır sonra da atar. Maşa aynı zamanda tuvalet kağıdı olarak da düşünülebilir. Çünkü bir maşaya genellikle iyi işler yaptırılmaz. Nerde pis, kokuşmuş, lanetli ve ah alacak bir iş varsa o işi maşa görür. İşte örnekler; çocuk öldürmek, aydın öldürmek, orman yakmak, dere kurutmak, saldırmak, kin kusmak, anlayamamak.

Yalakalığı anladık, peki yobazlara ne demeli?

Yobazlar zihinleri az gelişmiş, gelişmesine aile ve yaşanılan çevre tarafından izin verilmemiş kişilerdir. Hak ve hürriyetlerden haberleri yoktur. Sadece başkalarının haklarını yemek ve yedirmekle kalmazlar kendi haklarından da haberleri yoktur. Ailelerine de yaşadıkları çevreye de karşı çıkamazlar. Kendi mantıkları, kendi fikirleri, benlikleri yoktur. Cesaretleri de yoktur. En güzel yaptıkları şeylerin başında; çamur atmak, ilke ülkü uydurmak, güya dini savunmak, tehdit etmek, hakaretler savurmak ve saygısızlık gibi davranışlar gelir.

Tahammülsüzdürler. Kendilerinin doğru kabul ettikleri dışında yazılıp çizilenler asla tahammül etmezler. Tahammül edemediklerini öldürürler, döverler, istismar ederler.

Karşı olduklarının her davranışını bir kisve altında (din, milliyet, cinsiyet vs) hainlik, ayıp, vs. olarak gösterirler. Bizler özgür olamayız ama onlar her türlü özgürlüğü isterler. Adına özgürlük denemeyecekleri de isterler. İnsan öldürmek isterler, ağaç kesmek isterler, hayvanlara tecavüz ederler. Bizleri düşünce suçlusu ilan ederler. İdam geri gelsin isterler. Astıkları yetmedi daha da fazlamızı asmak isterler. Şimdi asamadıkları için, söverler, döverler, istismar ederler, tehdit ederler. Yaptıkları yapacaklarının garantisidir, korkmayız ama biliriz böyle de pis ve geriler.

Apaçık ortadaki cevaplar

Bir defa hayat çok da zor değil. Zorlaştıran bizleriz. Kendi içimizde parça pinçik bölünmelerden vazgeçip aklın bir olan yolunda yeniden birleşmeliyiz.

Hak odaklı oluşlarımızı gözden geçirmeliyiz. Bir yerde bir çocuk öldürüldüğü zaman, öldüreni haklı çıkaracak sebepler arayıp bulmaya çalışmak yerine bir çocuğun bir daha hiçbir yerde öldürülmemesi için elimizden geleni, fazlasını yapmalıyız. Var gücümüzle savaşmamız gereken yegane şey kan dökenler, ölü sevenlerdir.

İnsanların hakları ezilirken susmamalıyız. Çünkü defalarca örneğini gördüğümüz gibi, bugün sustuğumuz her şey yarın kendi başımıza da gelecek. Bir yerde ezilen üzülen biri varken rahat batmalı hepimize. Hayvansever olmayı yeniden tanımlamalıyız. Hayvanları satmamalıyız, satın almamalıyız. Eğer evimizde baktığımız bir hayvan varsa ona gereken özeni göstermeli ve sokağa atmamalıyız. Doğanın gözümüzün önünde yerle bir edilmesine de susmaktan korkmalıyız artık. Bir dünya daha yok, bu dünya da sadece bizim, biz insanların değil, onu mahvetmeye, üzerinden para kazanmak için her türlü pisliği yapmayı kendimize mübah görmeye hakkımız yok. Bunu böylece kafaya yerleştirip anlamayanlara anlatmamız gerek. Savaşacağımız tek konunun hak gaspı olması gerek.

Gördüğünüz gibi yapacaklarımız çok açık. Yapmayacaklarımız da öyle. Özet olarak gerizekalılığı bir kenara bırakıp insanlara da hayvanlara da hayatı cehennem etmeden güzelce, dostça, eşitçe yaşayacağız. Bunun başka yolu yok. Özgür olacağız, bunun için de kimseden izin almayacağız!

Çocuklarımızdan, hocalarımızdan, okullarımızdan, tarihi alanlarımızdan, parklarımızdan, ormanlarımızdan, azıcık kalan su kenarlarımızdan, elinizi çekin. Rantınıza da, devlet geleneklerinize de, kan döken aletlerinize de saygımız yok. Bizim geleneğimiz cana kıymet vermektir, bizim geleneğimiz gerçek hürriyettir. Şimdi derin bir nefes alıp beyninize sokulan pislikleri temizleyin. Hayat aslında çok güzel ve yeniden başlamak için hiç de geç değil.

SON YAZILAR

Enkaz bizi ezdi, üzdü, liyakatsızları yok edecek: Peki yeni düzende her canlı yaşam hakkına sahip olacak mı?

Yaşıyor olmak yüreğimizde koca bir kayaya dönüştürülmüş olsa da hayat, istemesek de bizi akışında sürükleyip götürüyor. Hem de daha yaralar sarılmadan, acılar dinmeden. Uzaktan izleyenler...

Dar Banyolar İçin Kullanışlı Lavabo Alternatifleri

Bazı lavabolar dar banyolar için daha uygundur. Bu alternatifler, daha küçük banyoların işlevselliğini artırmak ve daha fazla depolama alanı sağlamak için öne çıkar. Geleneksel lavabolar...

8 Mart Ama Hangi 8 Mart

"Ah, kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya..." demiş Gülten Akın bir şiirinde oysa çok şey de yok elimizde; gözlerdeki gülümseme, birlikte söylenen şarkılar,...

Mezbahalar ve gaz odaları: Türcülüğün ve sağlamcılığın kesişimi

Egemenin öldürmekte hiçbir sakınca görmediği, bedeni rahatlıkla parçalara ayrılabilen, yaşam hakkı elinden alınanların tarihi kapkara ve hala bu şekilde kanla, sömürülmeyle, dışlanmayla, yok sayılıp aşağılanmayla...
Gamzegül Kızılcık
Gamzegül Kızılcık
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Kadın hakları mücadelesi, çocuk hakları ve LGBTİ hakları konularına ilgili. Doğal hayatın korunması konusuna meyledişi ve Gaia Dergi ile yollarının kesişimi sonucunda da; direnişçi bir kadın, gazeteci.

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol