Tarihin köklü sorunlarından olan kadın sorunu, insanlığın doğal toplumdan hiyerarşik topluma geçmesiyle başlamıştır. Hiyerarşik topluma geçmeden önce doğal toplum olarak adlandırılan avcılık-toplayıcılık ve neolitik (tarım) dönemlerinde, toplumda herhangi bir üstünlük anlayışı yoktu. Kadın ve erkek arasında bir eşitlik vardı.
Doğal toplumda tarımın gelişmesiyle beraber insanların yerleşik hayata geçmesiyle, köyler oluşturulmaya başlanır. Bu köylerde en fazla 20-30 kişiden oluşan klan diye adlandırılan bir yaşam şekli mevcuttur. Klan ana etrafında oluşan bir birliktir. Bu dönemde geçimini sağlayan her şey klanın ortak malı sayıldığı gibi klandaki çocuklar da, tüm klanın sayılmıştır. Çocukların hangi kadından olduğu bilinmesine karşılık, hangi erkeğe ait olduğu bilinmemektedir; çünkü kadın özelleştirilmemiştir. Kadın özelleştirilmediği gibi, erkek de bireyde özelleştirilmemiştir.
Kadının otoritesinde ilerleyen tarımsal faaliyetlerde bütün ürünler, çıkarlar doğrultusunda dağıtılır ve ihtiyaç temelinde ekilip biçilirdi. İhtiyaç temelinde ekilip biçildiği için de fazla ürün ortaya çıkmazdı. Ancak kadının elinden alınan otorite erkeğin eline geçince amaç da değişti.
Tarımın kadının elinden alınması erkeğin avcılıkla birlikte evcil hayvan yetiştirebilmesine ve hayvancılıkta etkin olmasına, kadının da tarımdan daha fazla uzaklaşmasına sebep olmuştur. Böylelikle kadın eve hapsedilmiştir. Kadının toplumsal iş bölümünde daha az verimliliği oluşmuştur. En önemlisi de, toplumsal ekonomik gücün erkeğin eline geçmesi, kadının ekonomiden uzaklaşmasına sebep olmuştur.
Doğal yaşamda (neolitik dönemde) evrene benzerliğinden dolayı toplum tarafından tanrılaştırılan ana kadına karşılık, bu dönemde (devletçi toplumun ortaya çıkışıyla oluşan sınıfsal toplum) sayısızca Tanrı ortaya çıkarılmıştır.
Bunun ilk örnekleri de Sümer şehir devletlerinde görülür. Toplumdaki gücünü eskisine göre kaybeden ana kadın, doğal toplumdaki gücünü tekrar elde etmek için Tanrılarla savaşlara girer. Buna ilk örneği, Tanrıça İnanna‘da görebiliriz. Düşürülen kadın artık tanrıların ve toplumların savaş gerekçeleri olur. Birçok Tanrı beğendikleri kadınları almak için savaşlara girmiş ve kadın artık savaşlarda bir ganimet olarak alınıp verilen bir mal haline getirilmiştir.
Yine kadından dolayı savaşların çıkmasının bir başka nedeni ise kadının artık soy oluşturduğu, özelleştirilmiş olduğu anlayışından kaynaklanır. Erkeğin birden fazla kadınla evli olmasına karşılık, kadın sadece bir erkekle evli olabilir ve sadece ona ait olur. Kadının başka bir erkekle olması fahişelikle adlandırılmış; haram, günah sayılmış ve savaş gerekçesi olmuştur. Bir kadının evli olmadığı bir erkekle görülmesi, onun büyük günahlar işlediğine delil sayılmıştır ve bunun cezalandırılması gerektiği söylenerek kadına yönelik büyük işkenceler yaptırılmıştır. Kadının düşürülmüşlüğü aslında erkeğin de, toplumun da düşürülmüşlüğü demektir.
Bu düzende kadın, köle ticaretinin önemli bir satış ürünü haline gelir. Kölelerin alınıp satılmasında bir sakınca olmayacağı sürekli dile getirilir, yinelenir. Her ne kadar erkekler de köle olarak alınıp satılmaktaysa da bu, kadınların ticareti yanında hem daha sınırlı hem de kısa süreli olmuştur. Günümüzde bile ‘beyaz kadın ticareti’ olarak yapılan şey, aslında köle ticaretinin günümüze değin sürmesinden başka bir şey değildir.
Feodal toplumda da kadının aile içindeki yeri pek iç açıcı değildir. Toprak sahipleri için bir kadın, kullanılıp atılan bir metadan farksızdır.
Toprak sahibi, istediği kadar kadınla evlenebilir, koskoca bir harem oluşturabilir. Kadın, bu toplum düzeninde kocasının isteklerine karın tokluğuna boyun eğmek zorundadır. Çocukları üzerinde söz sahibi olmadıkları gibi hiçbir mülkiyet hakkına sahip olduğu da söylenemez. Kapitalizm ile birlikte kadın feodal dönemde kullanılan kaba köleliğin yerine en ince ve derinlikli meta olarak köleleşir.
Sermayenin küreselleştiği günümüz dünyasında kadın, evrensel boyutlarda sömürülmektedir. Üretime katılması, sömürülmesini, horlanmasını, aşağılanmasını engelleyememektedir. Her ne kadar günümüz kapitalist sistemde kadın ataerkil zihniyete karşı bir mücadelenin içine girmişse de bunu istenilen düzeye getirebilmiş değildir.
Elbette 5000 yıllık geçmişi olan bir zihniyete karşı gerçekleştirilen mücadelenin hemen sonuçlandırılması beklenemez, ama şunu söylemekte yarar vardır:
Kadının ataerkil zihniyete karşı güçlü bir mücadele yürütebilmesi için, her şeyin başında kendisi de bu mücadeleye başlamalı.
Toplumda kadın özgürleşmedikçe ne toplum ne de erkek özgürleşir. Özgürleşmeyen kadın özgürleşmeyen toplum, özgürleşmeyen birey demektir. Toplum ve erkeğin özgürleşebilmesi için ilk başta kadının özgürleşmesi ve anaerkil zihniyet devriminin gerçekleşmesi gerekir…
Başlık Görseli: We Forum