Kişilik yapımızın pek çok boyutu, kullandığımız hareketin şekline, kalitesine de yansıyor. Hareket kalitelerimizi çeşitlendirerek, onları bir oyun alanı haline getirerek aslında kişilik yapımızı, kullandığımız savunma mekanizmalarını esnetebiliyoruz. Yrd. Doç. Dr. Zeynep Çatay (’96) ile Dans ve Hareket Terapisi alanın yolculuğunu ve farkındalığımızı genişletmeye dair önemini konuştuk.
Hayatınıza dans nasıl girdi ve nasıl bir yer buldu kendine?
Lisans eğitimim sırasında başladığım modern dans benim için bir tutku olarak devam etti. Doğaçlama formlarına kaydıkça, kendimle ve başkalarıyla ilgili, ilişki ve etkileşimde olmaya dair içgörüler edinmeye başladım. Sözcüklere dökmek çok kolay değildi. Fiziksel olarak açığa çıkan bilginin bende anlamlı bir yere temas ettiğini fark ettim. Bu sırada dans terapisini duyduğum an araştırmaya başlayıp Lesley Üniversitesi’nde bu alanda master eğitimini tamamladım.
Dünyada Dans/Hareket Terapisi alanı nasıl gelişmiş ve şimdiki durumu nedir?
Dans/Hareket Terapisi, Amerika’da 1950’lerde modern dansçıların ve dans eğitmenlerinin psikiyatri hastanelerine girmesiyle beraber ortaya çıkmaya başlayan bir pratik. Dans terapisinin de bir terapi yöntemi olarak gelişmesi elbette bir süreç. Marian Chase ve Mary Whitehouse alanın öncülerinden. Chase, St Elizabeth Hastanesi’nde sözel olarak erişilemeyen kronik hastalarla dans, hareket üzerinden etkileşim kurmaya başlıyor. Ritmi çok bütünleştirici ve düzenleyici bir unsur olarak etkileşim için bir araç haline getirerek bu yöntemi gelişiyor ve yaygınlaştırıyor. Mary Whitehouse, Jung’un yaratıcı imgelem yönteminden hareketle serbest çağrışım yöntemini geliştiriyor. Hareketin bilinçaltının farklı katmanlarına ulaşmak için doğrudan bir yol olduğunu fark ederek bu prensip ile çalışıyor.
Günümüzde dans terapisi bebeklerden alzheimerlı yaşlılara kadar her yaş grubuyla uygulanabiliyor. En temel prensip, beden ve zihnin ayrılmaz bir bütün olduğu. Bütünsel bir iyileşme için farkındalık alanımızı mutlaka bedensel alana da genişletmemiz gerekiyor. Çok ufak jestlerde saklı olan, ufak duyumsamalar bize aslında çok fazla şey anlatabiliyor kendimize dair.
Bunu biraz daha açabilir miyiz, ne gibi katmanlar veya açılımlar sağlayabiliriz dans/hareket terapisi yöntemleri ile?
Kişilik yapımızın pek çok boyutu, kullandığımız hareketin şekline, kalitesine de yansıyor. Dolayısıyla, hareket kalitelerimizi çeşitlendirerek, onları bir oyun alanı haline getirerek aslında kişilik yapımızı, kullandığımız savunma mekanizmalarını esnetebiliyor. Bütün sanat terapilerinde ortak olan önemli bir nokta, kişinin yaratıcı potansiyelini ve oyunculuk kapasitesini beslemek. Bunun kendisi iyileştirici zaten. Kişinin içindeki dönüştürücü gücü ortaya çıkartıyor. Dans, hareket çalışmalarında bunun içine bedensel hareket de girdiği için bedenin kendini sağaltım gücünü de harekete geçirmiş oluyoruz. Bedenin kendini dengeleyebilmek için pek çok kapasitesi var. Onları harekete geçirmek için pratiklere ihtiyacımız var. Bedenimizle kurduğumuz ilişki tamamen onu terbiye etmek üstünden. Onu çeşitli şeylerle doldurup kolay yollardan haz almak ya da sürekli onu belli bir şekle sokmaya çalışmak ya da sadece bizi günlük hayat içerisinde bir yerden bir yere yetiştirecek bir araç olarak görmek.
Son dönemde beden farkındalığı oldukça gündemde ve ilgi çeken bir konu olmasına rağmen beraber hareket etmekte, dans etmekte çekingenlikler, kaygılar olabiliyor. Bu gibi kaygıları nasıl aşabiliyorsunuz?
Evet çok doğru. Zaten çalışmanın ilk zamanları hareket etmenin ya da kendini ortaya koymanın önündeki engelleri konuşarak ya da canlandırarak geçiyor. Hepimizde kaygılar var. Beden deyince çok mahrem, çok kişisel. Artı, bedene dair çok fazla yargı var, çoğumuz bedenimizin bir şeyinden mutlu değiliz. O yüzden pek çok insan yoğun performans kaygılarıyla geliyor. Tüm kaygılara rağmen bir yandan da hareket etmeye dair arzu da çok yoğun. Dans terapisi bireysel olarak yapılabildiği gibi grup çalışmalarıyla da yapılabiliyor. Grup çalışmalarında doğurgan bir dinamik ortaya çıkıyor. Beraber hareket edebilmenin keyfi de pek çok kaygının önüne geçiyor bir süre sonra. Kişi kendini ortaya koyabilince, görülünce ve eleştirilmek yerine desteklendiğini görünce bu çok etkili bir deneyim oluyor. Yavaş yavaş kişi, kendini yargılayan tarafını biraz daha bırakabiliyor.
Türkiye’de Dans/Hareket Terapisi alanına gelirsek, ne gibi çalışmalar sürüyor?
Ülkemizde henüz başlangıç düzeyinde. Bilgi Üniversitesi’nde 2013 yılında 2 yıllık bir sertifika programı başlattık. Bu alandaki ilk bütünlüklü sertifika programı. Atölyeler, pratik bilgilerle beslenen yaratıcı hareket ve dans/hareket terapisi eğitimi üstüne staj ve süpervizör deneyimi ile bitirme projesi yazılıyor. Yurt dışında master ve doktora düzeyinde pratik etmeye başlıyorsunuz bu alanı. Bizim de umuyorum ki geleceğimiz nokta orası olacaktır.
Türkiye’de farklı sanat dallarında terapiler için bir şemsiye kuruluş olarak Sanat Psikoterapileri Derneği var. Dernekte Dans/Hareket Birimi’nde çalışmalarımızı yürütüyoruz. Türkiye’de ruh sağlığı alanında devlet düzeyinde de alınacak çok yol var. Bu alanın çok fazla insana dokunma potansiyeli var. Çünkü sanat evrensel bir dil.
Devlet politikaları düzeyinde farkındalık sağlama çalışmalarınız var mı? Dernekler bu anlamda önemli yollar açabiliyor.
Evet, tabi, bunun için mecliste bir çalışma grubu var. Onun içinde yer almaya çalışıyoruz. Raporlarımızı sunuyoruz çünkü sanat terapisi ruh sağlığı alanında başlı başına bir yere sahip. Çok spesifik beceriler içeriyor. Sanata dair bir duyarlılık, estetik bir duyarlılık, belli bir düzeyde sanatsal beceriyle bir psikoloji bilgisinin ve psikoterapi becerisinin bir araya getirilmesi gerekiyor.
Mesela son yıllarda açılan toplum ruh sağlığı merkezleri çok önemli bir hizmet. Eksik bir katmandı. Bu merkezlerde sanat terapistleri olmalı. Çünkü buralar, kişilerin yaşam kalitesini artırmaya, etkileşim becerilerini geliştirmeye yönelik merkezler. Biz buna dair de görüşlerimizi sunuyoruz.
Önümüzdeki dönemde nasıl bir yol haritanız var?
Ilk etapta dans/hareket terapisinin uygulama alanlarının genişletilmesi psikiyatri hastanelerinde yapılan çalışmalar var. Sanat terapisi pek çok hastanede yataklı servislerde uygulanıyor. Özellikle kronik hastalığı olan çocuklarla çeşitli uygulamaları var. Çapa’da sosyal psikiyatri servisinde yıllardır yürümekte olan bir sanat terapisi programı var. Mültecilerle, travma madurlarıyla, sığınma evlerinde yapılan çalışmalar var. Bu alanları açmak ve korumak, sürdürmek önemli. Tabi bunları yapmak çok emek, yatırım, özveri gerektiriyor.
Gidecek tabi ki çok yol var. Bağımsız bir şekilde Dans/Hareket Terapisi Derneği’nin kurulması, umuyorum ki Avrupa Dans/Hareket Terapisi Birliği’ne üye olmamız. Master düzeyinde eğitim programlarının açılması. Eğitim ve uygulama kriterlerinin ve standartlarının oturması gibi çeşitli gündem maddeleri var.
Not: Müge Olacak tarafından BÜMED Dergisi Mayıs 2017 sayısı için gerçekleştirilmiş olan röportaj, BÜMED Dergisi ve Zeynep Çatay’ın izinleriyle paylaşılmaktadır. Başlık güncellenmiştir.
Başlık fotoğrafı: BÜMED Dergi
Yazı içi fotoğraf: Bilgi Üniversitesi