Birçokların severek takip ettiği, ilgi çekici ve kaliteli içerikleri ile takipçilerine her gün “Bir girip bakayım neler yayınlanmış” dedirttiği, kadın gündeminin peşindeki internet sitesi 5Harfliler ile internet üzerinden röportaj gerçekleştirdik.
Yeşim Özbirinci: 5Harfliler nasıl ortaya çıktı, amacınız nedir, bir araya nasıl geldiniz?
Duygu Aytaç: Amacımız kendi okumak isteyeceğimiz türden, kadın odaklı Türkçe bir site yapmaktı. Açık söylemek gerekirse benim aklımdaki örnek Jezebel’di, sivri dilli ve hafif sulu. Hatta bunu bir arkadaşıma dediğimde “Örnek olarak Jezebel mi alınır, siz New Yorker yaparsınız” demişti ama ben bunu kendisinin erkekliğine ve Jezebel okuru olmamasına ve bu sitenin o zamanlar nasıl bir ihtiyacı karşıladığından bihaber olmasına bağlamıştım. Fakat sonuç olarak 5Harfliler hakikaten tam Jezebel gibi bir şey olmadı hiçbir zaman, o şekilde evrilmedi çünkü bence magazini o kadar sorgusuz bağrına basamadı (ya da başka meselelerden oraya sıra çok gelemedi.) İyi de oldu bir bakıma.
Nasıl bir araya geldiğimize gelirsek: Uzun yıllar Çağla Özbek ile böyle bir şey yapmanın hayali konuşmalarımızda geçti. Deniz Kaynak ile Çağla da aynı şekilde böyle planlardan bahsediyormuş aralarında. 2011 Kasım’ında Çağla somut adımı atarak “Hadi yapalım, kafa göz dalalım” dedi ve öyle başladık. Üçümüz bir yandan siteyi kurmakla uğraşırken bir yandan da etrafımızda kim yazar bu siteye bizimle birlikte diye sorup soruşturmaya koyulduk. Kiraz Akın’ı mesela Friendfeed’den biliyorduk ve hastasıydık. Suna Kafadar eski erkek arkadaşımın ev arkadaşlarından biriydi, mutlaka sormalıyım ona diye düşünmüştüm. Salonda kendisine dilim döndüğünce 5Harfliler’i anlatmaya çalıştım aklıma geliyor daha site henüz yokken, cevabı evetti. Nigar Hacızade’ye Çağla, tumblr ve Twitter’dan bayılıyormuş, oradan ulaştı diye hatırlıyorum. Hazal Halavut‘u da nefis yazıları ve Suna aracılığıyla tanıdık 2013’te. Bir araya gelişimiz kısaca böyle yani, internetin gücü ve arkadaşlığın bir karışımı. Şu an sitenin editörlüğünü Nigar, Suna, Hazal, Kiraz ve ben dönüşümlü olarak üstleniyoruz.
Y. Ö.: Neden isminizi 5Harfliler seçtiniz?
D. A.: Kulağa şahane geldiği için seçtik. İsim artık ekibimizde olmayan Deniz Kaynak’tan çıktı. 2011 kışı olmalı, hatırlıyorum Deniz, Çağla, ben bir kafede oturuyorduk. Önümüzde defterler açık beyin fırtınası yapacağız. Makineli tüfek gibi isim pırtlatıyoruz. Çağla “Üftade” olsun istiyordu mesela Teyzem filmini çok sevdiğinden, diğer ikimiz pek yanaşmıyorduk. Ben Yunan mitolojisindeki Three Graces’den hareketle isim kasmaya çalışıyordum Üç Uyurlar, Üç Haritler falan ama ı-ıh kesinlikle olmuyordu. Tam o anda Deniz “Beş Harfliler?” dedi ve daha ağzından dökülürken cuk oturduğunu anladık. İsmin hikâyesi bu aslında.
Y. Ö.: Yazılarınıza gelen yorumlarda en çok bıkkınlık getiren ne oluyor?
Oşu Bubu: “Amaan küfür de mi edemiycez”, “İki satır güldürmediniz!”, “Ah! Siz feministler her şeyi de çok ciddiye alıyorsunuz” türünden yorumlardan yaka silktim. Hele hele, tecavüz mizahını eleştirmenin ahlakçılık olduğunu söyleyenler gelince baya acıklı kemanlar basıyor kafamı.
Hazal Halavut: Aynen. Ahlakçı lafı ağızda sakız gibi sündürüle sündürüle manasını yitirmiş bi etiket artık. Ama içimi bayması bi yana çok şey anlatıyor. Feministler dışında ahlakçılıkla suçlanan başka bi grup var mı etrafta? Ben görmüyorum. Bir de ahlakçılık etiketi genelde “mizah anlayışınız yok”la birlikte geliyor ya, çok acayip buluyorum bunu. Hele 5Harfliler’e gelince. Niye mizah anlayışım yok? Çünkü Penguen’deki tecavüz şakasını komik bulmuyorum. Kaldı ki mesele tecavüz şakası filan da değil. Bu ülkede mizah diye bağra basılan ergen oğlan afacanlığını toplasan Leman’dan Leyla ile Mecnun’a yol olur. Mizah bu olunca, sadece bu afacanlar kulübünü eleştiriyorsun diye değil, komik bulmuyorsun diye de ahlakçı, sekter ya da işte fazla feminist oluyorsun.
Bunun dışında da siteye gelen yorumlarda genelde yaka silktiğim tek bir yazıdan yola çıkıp etiket yapıştıranlar. Mesela; aynı hafta içinde hem AKP işbirlikçisi hem Kemalist hem Kürtçü olarak etiketlenebiliyoruz. Ama tabii bu bizden çok ülkenin içinde bulunduğu durumla ilgili. Zaten siyasi etiketlemeler sitedeki yorumlardan çok Twitter’da oluyor. İşte 5Harfliler’in gerçek yüzü bu yazıda ortaya çıktı, bıdı bıdı şeklinde. Bir de tabii temmuzdan beri artan “vatan hainleri” yorumları var, genelde Facebook paylaşımlarımızın altında. Okuyup geçiyoruz. Bu cinnet hepimizin.
Kiraz Akın: Benim bezdiğim yorumlar siteye taşımaya değer bulduğumuz konularda, yazıların altına gelip “Evet ama ne yapalım yani, erkekler de bundan muzdarip” yazanlara ait genelde, ki genelde erkekler yapıyor bunu. Bir tür mağduriyet yarışına çıkmışız gibi. Evet sen de muzdaripsen, sen de sesini duyur, hatta yaz bize, biz yayınlayalım mesela? Ama bu yorumların amacı zaten bir şeyi düzeltmek değil, daha çok bir şeyler göstermeye çalışmak. Kimsenin aklına gelmeyen onun aklına gelmiş gibi. Bunların içinde samimi itiraflar da oluyor, onları ciddiye alıyoruz, beraber kafa yormak, somut çözümler üzerine konuşabilmek adına önemli olanlar bu samimi olanlar, diğerleri laf kalabalığı biraz.
“Başka coğrafyaların deneyimleri bize de yol gösterebilir”
Y. Ö.: İnternet sitesi dışında birlikte yapmayı planladığınız (ya da 5Harfliler’e bağlı bir şey de olabilir) yeni bir projeniz var mı?
D. A.: Podcast yapmayı konuşuyoruz Kiraz’la çok, iç geçirerek dinlediğimiz harika Radiolab podcast’lerinden sonra “Bizde niye yok” hissiyatına girdik galiba. Üçüncü seneyi geride bıraktık, şimdiye kadarki yazılarımızdan bir 5Harfliler almanağı da güzel olabilir (yayınevlerine burdan kokulu öpücükler!). Bir de aramızda hep konuştuğumuz başka bir şey: üniversitelerden, Türkiye’nin çeşitli yerlerinden genç yazarlarla buluşabileceğimiz, temas kurabileceğimiz bir ağ. Bunu yapabilmenin yollarını arıyoruz.
H. H.: Geçen sene Kaçış Çantaları diye bir şey yaptık bir sergi için. Böyle, bir fikir ya da tema üzerine düşünmeli, üretmeli şeyler güzel geliyor genelde. Ama bu tür projeler için daha çok zamanımız olması lazım. Şu an kendi işlerimize birlikte siteye zor yetişiyoruz.
K. A.: Yeni yazı dizileri olacak. Bunlardan bazılarını, yeterli birikime ulaştığımızda, başka biçimlerde değerlendirebiliriz. Kadın cinayetleri meselesi evrensel bir sorun. Çok ülkede, çok insan bu işi engellemenein yollarını arıyor. Onlarla iletişime geçerek deneyimlerine bakmayı çok önemsiyoruz. Başka coğrafyaların deneyimleri bize de yol gösterebilir, bizdeki mücadele onlara ışık tutabilir. Herhalde ilk adres de Latin Amerika ülkeleri olmalı, orada bu işle ilgili çalışanların seslerini 5Harfliler’de duyurmayı çok istiyoruz.
Y. Ö.: Popülerleşme (tanınma) ile birlikte, çizginizde herhangi bir değişiklik oldu mu?
O. B.: Bana kalırsa okurda politik yazı ve siyaseten doğruculuk bekleyişi arttı (artık hangi kamptansa okuyucu ona göre) ya da bu ikinci noktayla alakalı olarak ben öyle hoşuma gitmeyen bir baskı hissediyorum: kampını seç ve ona göre edilmesi gereken ve her yerde bin milyonuncu kere edilmiş lafları bir daha et. Çizgimizi değiştirdiğimizi söyleyemem ama doğrudan politik içerik ağır basmaya başladı yayınlarımızda, orası kesin. Birçok olaya, politik gelişmeye tepki vermemiz bekleniyor. Bunun bir diğer sebebi de elbette berbat bir yerde yaşıyor oluşumuz, o yeri neresi olarak ve nasıl tanımlıyorsanız artık.
Nigar Hacızade: Başlarda çok daha küçük, ama sitenin ne yapmaya çalıştığını hem anlayan hem de takdir eden bir topluluğa konuştuğumuz çok açıktı. Kitle büyüdükçe yanlış anlaşılma korkusuyla otosansüre gitmeye başladığımız oldu. Benim oluyor yani, diğer editörlerin de olduğunu konuşmalarımızdan biliyorum. Müstear isimle yazmak kişi olarak size bir koruma sağlıyorsa da sitenin karakteri açısından bir yazıyı kimin yazdığı fark etmiyor. Dolayısıyla okuyucu kitlesi büyüdükçe ve çok farklı zevkleri ve iyi/kötü/doğru/yanlış anlayışları olan insanlar geldikçe -ki bu aslında iyi bir şey- uçuk kaçık, belki hafif umursamaz, şu an sitede “Ecinnilik” kategorisine koyduğumuz türden yazılar biraz azaldı. Bunlar bir yandan da siyasi içerikli, eleştirel yazılara göre çok daha az tık getiriyor, gerçi çok şükür bu bizim için bir yayın kriteri değil. Bu tür yazıları mümkün mertebe çoğaltmamız gerektiğini düşünüyorum, sitenin ruhu ve orijinalliği açısından en değerli bulduğum türden yazılar bunlar çünkü.
H. H.: Popülerleşme kadar ülkenin gündemi de yayınımızı etkiliyor tabii. Bombalar patlıyor, yüzlerce insan ölüyor. Ne yapacaksınız? Seda Sayan’ın atarı yazısı mı yayınlayacaksınız? Kaç hafta elimizdeki hazır yazıları bekletip yayını durdurarak geçti. Ama bunun da sonu yok. Öyle bir çukurdayız ki dibi gördük derken hop bir kat daha düşüyoruz aşağı. Yazdan beri aramızda en çok konuştuğumuz konulardan biri bu. Bu koşullarda nasıl devam etmeli? Bunun öyle reçetesi filan da yok. Deniyoruz. Bazı hafta daha kolay, bazı hafta daha zor.
Y. Ö.: 5Harfliler feminizmi nasıl tanımlıyor, size göre feminizm nedir?
O. B.: Hepimizin ortak bir tanımı yok ama elbette paylaştığımız bir temel var. Benim için feminizm, insanları cinsel yönelimi ve cinsel kimliği yüzünden baskıya, zulme layık gören, kaynaklarını sömüren ve buradan hareketle dünyayı yüzlerce sene içinde bok yoluna götürmüş olan sistemi eleştiren, tenkitle yetinmeyip kökten dönüştürücü benlik, aile ve toplum modelleri üzerine kafa yoran ve hayata koymaya çalışan düşünme, direnme ve yaşam pratiklerinin hepsidir. Harika bir şeydir.
K. A.: Oşu’nun dediklerine ek olarak: Feminizmi tanısanız çok seversiniz aslında.
Y. Ö.: 2013 yılında Bianet’e verdiğiniz röportajda 5Harfliler’in kadın gündeminin değil feminist gündemin peşinde olduğunu söylemişsiniz. Feminist gündemin içinde neler var?
D. A.: “Kadın gündeminin değil feminist gündemin peşinde” bizim değil, röportajı gerçekleştiren yazarın notuydu. 5Harfliler’in etiketi hâlâ “kadın gündeminin peşinde bir internet sitesi.” Ekipteki herkes kendini feminist olarak tanımlayan kadınlar, sanırım yani, öyle düzenli olarak feminizm yoklaması aldığımızdan değil. Ama siteye feminist dememek bize bir sınırsızlık hissi sağlıyor bence. Önyargıların arkasından dolanmamızı sağlayan bir takiye de denebilir belki ama bundan daha çok her yazdığımızın hayali bir “feminist standartlara uygunluk” kriterini karşılayıp karşılamayacağı endişesinden azade olma isteği. “Tamam o konu çok önemli ama benim kafamda o konuyla biraz alakasız şöyle tuhaf şeyler de var” diyebilmek.
N. H.: Duygu’nun dediği gibi kadın gündeminin peşindeyiz, bu da aslında kendimizin ve siteyi okuyan ve yazılarla, sorularla ya da yorumlarla katkıda bulunan diğer kadınların gündemlerini işliyoruz demek. Büyük Kadınlık adına konuşmaya çalışmıyoruz yani. “Kadın gündeminin peşinde”, kadınların evrende ne kadar şey varsa o kadar şeyle kafalarını meşgul ettikleri düşüncesinden hareketle söylenmiş bir söz. Feminizmin derdi basitçe erkek egemen sistemle olduğu için, “feminist gündem” kadına karşı şiddet, medyada cinsiyetçilik, yapısal kadın-erkek eşitsizliği gibi konuları kapsıyor; biz de bu konuları sürekli siteye taşıyoruz. Ama kadın gündeminin hiçbir sınırı yok.
Y. Ö.: Ekofeminizm hareketi hakkında neler düşünüyorsunuz? Türkiye’deki geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
O. B.: Bana özellikle ilham veren kısmı yerel olana sadakatiyle yeraltı suları misali tüm dünyadaki farklı yöresel mücadelelerle birleşen bir küresel direniş biçimi/birliği önermesi. Bunu sadece insan ihtiyacı ve emeği temelli değil, tüm canlıları ve hatta cansızları da kapsayarak yapmaya çalışması. Türkiye’de ya da herhangi bir yerde gelinen bir noktadan sözedebileceğimizi sanmıyorum. Ülkenin ve dünyanın farklı köşelerinde farklı mücadele ve düşünce pratikleri süregidiyor. Ve maalesef biraz ağır ilerliyor.
“Veganlık, veganlığın politikasını da üretmeyi gerektiriyor”
Y. Ö.: Feminizm ve vegan hareketin buluştuğu ortak paydaya bakış açınız nedir? Diğer türlerin dişilerinin feminizm içerisindeki yeri nedir? Cinsiyet üzerine uygulanan baskıların bir bütün olarak ele alınması konusuna değinebilir misiniz?
D. A.: Ergenliğim The Smiths – Meat is Murder dinleyerek geçti, Morrissey’in elinde büyüdük sayılırız. Morrissey beni bir türlü vegan yapamadı ama bu meseleler yıllardır aklımın bir kısmını meşgul ediyor ister istemez. Çünkü esasında ahlaki bir soru ve ahlaki soruları kim sevmez? Şahsen veganlığı savunan yazılarda hayvanların durumunu kadınlar, siyahlar, Aleviler, ve benzeri ayrımcılığa uğrayan insanların durumuyla bir tutan bir argüman gördüm mü o yazıdan anında soğuyorum. Bu ikisinin bende aynı adaletsizlik hissini yaratması mümkün değil ve asla olmayacak. Ne kadar korkunç fotoğraf, video izletilsem de olmayacak.
İnsanı insanlığından ötürü başka bir yere koyuyorum elimde değil ve veganların da gayet benzer bir hiyerarşiyi hayvanlar-bitkiler arasında kurabildiğini düşünüyorum. (Bitkilerin dünyasına dair bildiklerimiz henüz çok az ama yaşamdan koparıldıkları an bünyelerinin “acı” ifade eden elektrik sinyalleri verdiği ortaya konuyor mesela.) Fakat sofradan eti olabildiğince azaltıp “eskiden” olduğu gibi ender ve kıymeti bilinir bir şey haline getirmek, ağırlıklı olarak sebze-meyve-tahıl temelli beslenmek, marketteki en ucuz şeyin et değil doğru düzgün üretilmiş sebze-tahıl olması gerektiği gibi argümanlar bana çok cazip geliyor. İnek eşittir kadın gibi denklemler ise bende tam tersi etkiyi yapıyor. Bu tamamen kişisel görüşüm elbette, 5Harfliler’in bu konuda belirli, ortak bir tavrı yok.
H. H.: Türcülük meselesine sitede yeterince yer veremediğimiz için üzülüyorum. Ama açıkçası bu konuda iyi yazı bulmakta da zorlanıyoruz. İyi yazıdan kastım, kendini ve veganlığı süper etik bir konuma yerleştirip aşağıdakilere seslenmeden meramını anlatan ve bunu yaparken de bilimsel kanıt sunma telaşıyla konuyu bilimselliği su götürür bir takım araştırmalara ve argümanlara bulamayan yazılar. Bunu sadece sitenin editörü olarak söylemiyorum. Kişisel olarak da çokça zorlandığım bir konu. 5 yıldır vejetaryenim. Ve 5 yıldır veganlık önümde ulaşmam gereken bir mertebe olarak duruyor. Mertebe, çünkü tüm hayatını ahlaki bir ilkeye göre yeniden yapılandırmak kolay değil. Ve iş bununla da bitmiyor. Veganlık, veganlığın politikasını da üretmeyi gerektiriyor. Bu politika kısmı çok çetrefil benim için. Vegan aktivistlerden birkaçıyla iletişime geçip yazı istemiştik. Bekliyoruz hâlâ. Bu konuda yazılara, çevirilere açık olduğumuzu da söyleyeyim buradan.
N. H.: Diğer türlerin dişilerini feminizm içinde görmüyorum ben, feminizmi insan türüyle ilgili bir düşünce sistemi olarak anlıyorum. Ancak sadece cinsiyet üzerine uygulanan baskı değil; insana, hayvana, doğaya uygulanan baskıların tümü bir bütün olarak ele alınabilir tabii ki.