Hayatta, bir felakete doğru sürüklendiğimizi sandığımız, ama aslında hayatımızda yeni baştan bir sayfa açtığımızın farkında bile olmadığımız anlar vardır. Kimi zaman kıymetini biliriz, kimiz zaman da bilmez ve bunu çok geç fark ederiz. Ama umut hep bizimledir, farkında olsak da olmasak da yanımızda yeşermektedir.
Fransa ve Japonya ortak animasyon yapımı “Kırmızı Kaplumbağa” önce 2016 Cannes Film Festivali’nde “Belirli Bir Bakış” bölümünde yer almış, daha sonra 89. Oscar Ödülleri’nde En İyi Animasyon Film dalında aday olmuştu. Ülkemizde ise, 16. !F İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nden sonra, bu hafta vizyonda sinemaseverlerle buluşuyor.
2017 En İyi Animasyon Filmi adaylarından biri olan yapımın yönetmenliğini Michael Dudok de Wit üstleniyor. Filmde, bir adam denizde kayığıyla giderken fırtınaya kapılıyor ve kaza geçiriyor. Uyandığında, kendini kaplumbağaların, yengeçlerin ve kuşların bulunduğu ıssız bir adada bulan adam, kendine gelir gelmez burayı terk etmeye çalışıyor. Fakat her gemi yapma denemesinde bir şey bunu başarmasına engel oluyor. Karşısına çıkan dev bir kırmızı kaplumbağa ise, ona bir umut ışığı oluyor.
Bir kere nostalji yaptıran ve iki boyutlu animasyonları özlemiş olduğumu fark ettiğimi belirtmeliyim. Bu güzel mutluluğun yanında filmde ışıklarla dolu bir senaryo, daha doğrusu bir hikaye görmek de çok güzel. Kırmızı Kaplumbağa umut, aşk, paylaşım, arkadaşlık dolu bir film. Bir animasyonun verebileceği doğaüstü olayları da içermesine rağmen, hayatla bağ kuran bir yanı var aslında. Okyanusta kaybolup, sonra ıssız bir adaya düşen bir erkek karakterimiz var. Bu karakter belki de hiç yaşamadığı ve görmediği şeyleri burada keşfediyor. Bir yaşam mücadelesi veriyor, aç kalmamaya çalışıyor mesela. Yükseklerde bir ağaçtan buluğu meyveyi yiyor. Yerken, yengeçler de ona bakıyor ve minik bir parça onlara da veriyor. Gerçek hayatta kedi veya köpeklerle olan diyaloglarımız ve onların hareketlerinin, burada yengeçlere verilmiş olması çok tatlı bir enteresanlık olmuş.
Adamımızın başarısızlıkla sonuçlanan gemi denemelerinin nedeni ortaya çıktığı vakit, bunun altından önemli bir şey olduğunu anlıyoruz. Ama adamımızın verdiği tepki hepimizi şok ediyor. Daha sonra o neden ortaya yavaşça çıkarken, hatta biraz öncesinde adamımızın pişmanlığını izliyoruz. Oradaki pişmanlık duygusunun anlatımı, o kadar güçlü olmuş ki… Daha sonrasında iki yabancının bir araya gelip birbirlerini anlama ve tanıma safhaları da güzel bir halde başlıyor, fakat final çok çabuk toparlanıyor. Daha sonrasında yanına oğlunun gelmesi, adamımıza yaşama sevinci ekliyor. Oğluna bir şeyler öğretme ve büyümesi için verdiği çaba iyi anlatılıyor. Ve hikaye de bir şekilde oğlana devrolunca daha farklı evreleri izleme zamanımız geliyor.
Filmle ilgili tek sıkıntım ise şu. Evet filmde her duyguyla karşılaştığımız gibi aşk duygusuyla da karşılaşıyoruz. Fakat bu aşk, bize olması zor bir aşk gibi karşımıza çıkıyor. Fakat, nedense aşk bir anda oluyor ve yıllar geçiyor çocuklu bir aile görüyoruz. Bu aşk kavramını biraz daha açmasını bekliyorum bu filmden açıkçası. Çünkü genel geçer verilecek bir durum gibi durmuyor.
Filmin müzikleri ise tek kelimeyle muhteşem. Zaten filmde bir diyalog yok. Gelişen olaylar ve bir hikayeler bütünü izliyoruz. Böyle bir filmde de en önemli şey, kuşkusuz müzikler oluyor. Temasına uygun müzikler olmuş. Ayrıca filmin foley sanatını da tebrik etmek gerek, gerçekçi bir kullanım yapılmış.
Bazı filmleri hazmetmek kolay olmaz. Bunu bazı animasyon yapımlarda da yaşayıp görebiliyoruz. Eğer ki o film bizimle ve hayatla bir bağ kurmayı başarabiliyorsa, birbirimize ulaşmamız zaman almıyor. Kırmızı Kaplumbağa’da, içinizdeki bazı iyi ve kötü fikirleri keşfedeceksiniz. Onları keşfederken, bu koca dünyada bazı şeylerin önemsiz olduğunu ve yaşamanın, nefes almanın önemini bir kez daha anlayacaksınız. Belki de ıssız bir adaya yerleşip, hayatımızı orada sürdürmeliyiz diye bile düşünebilirsiniz. Hemen sinemaya koşun ve bu filmi o büyülü beyazperdede izleme şansına nail olun…