Ana SayfaEkoloji"Kemirgenlerden sömürgenlere" insanlık tarihi

“Kemirgenlerden sömürgenlere” insanlık tarihi

-

İlkel toplumlardan başlayarak endüstri devrimine kadar geçen süreçteki toplumsal ilişkiler ile insanların doğa ile olan ilişkileri göz önüne alınmaktadır.

İlkel toplumlarda bu süreç üretim üzerinden değil mevcut olanı tüketmek ve temel gereksinimleri karşılamak üzerinden gelişmektedir. İnsan-insan ilişkilerinde topluluklar kendi içinde “eşitlikçi” bir yapıya sahiptirler. Fakat bu eşitliğin fizik, cinsiyet ya da yaşlara göre değerlendirildiği unutulmamalıdır. Buna paralel olarak, bu topluluklarda avcılığı erkekler yaparken toplayıcılığı kadınlar yapmaktadır. Bu tip topluluklarda ksenofobi denilen yabancılara karşı korku ve saldırgan bir tutum gözlemlenmektedir. İnsan – doğa ilişkileri açısından bakıldığında ise ilkel toplumlar doğanın korunması gerektiği ve içsel bir değere sahip olduğunun bilincinde oldukları için değil, hayatta kalabilmek, gereksinimlerini karşılayabilmek için doğaya uyum sağlamak zorunda kalmışlardır.

ilkel toplumlar

Tarım toplumuna geçişle birlikte toplumda üretim odaklı gelişim sağlanmıştır. Tarımla uğraşırken doğa ile etkileşim söz konusudur. Fakat doğa olaylarını deneyimlemek uzun yıllar sürebildiğinden doğa olaylarını önlemek için sihirsel düşünüş yöntemlerinden dinsel düşünüş yöntemlerine geçilmiştir. Bu durum, insanları sorgulama, neden-sonuç ilişkisi kurma açılarından köreltmektedir. Ayrıca dinsel düşünüş doğaya antroposantrik bakış açısıyla bakar. İnsan kendini doğanın hakimi zanneder. İnsan – doğa ilişkilerinde insanın bu kadar üstün olması insan – insan ilişkisinin daha dengeli olduğu bir toplumda nasıl mümkün olabilmektedir? Bookchin’in Toplumsal Ekoloji teorisiyle özdeşleştirildiğinde çelişki ortaya çıkmaktadır. Bu çelişkinin nedeni dinsel düşünüş sisteminin yarattığı tapınma durumu mudur?

Brao_Couple_Planting_Food

Üretim üzerinde denetim kurulmasıyla insanların gereksinim ve istekleri doğrultusunda bir üretim modeli geliştirilmiştir. Bu üretime yöne verme davranışı neden-sonuç ilişkisi kurulmasını gerektirdiğinden bilimin gelişmesine yardımcı olmuştur. Feodal topluma geçildiğinde ise üretim ilişkileri değişmiş, toprakların mülkiyeti feodal beylerin eline geçmiştir. Toprak üzerinde emek sarf ederek üretim yapan serfler, feodal beyler tarafından sömürülmüştür. İnsan üzerindeki sömürü doğaya da yansımış, doğanın mülkiyeti, üzerinden kar elde edilebilecek bir nesne olarak görme durumu ortaya çıkmıştır. Feodal toplumların görece olumlu sayılabilecek yegane özelliği ise üretilen emeğin yerel halka sunulması ve yerel halkın ihtiyaçlarına göre üretimin yapılıyor olması görülebilir.

Landscape

Endüstri toplumunda ise serfler ve zanaatkarlar “özgür emek” konumuna dönüşmüştür. Serfler tarım toplumunda köleleştirildiği için endüstri toplumunda çalışıp çalışmama konusunda özgürdürler. “Özgür emek” denilmesinin nedeni yalnızca bundan ibarettir. Oysa, proletarya olarak da tanımlanan bu sınıf endüstrileşmeyle birlikte adeta makineleşmiş ve ürettiği emeğe yabancılaşmışlardır. Bu durum kendi ham maddesini karşılayıp emeğini kendisi üreten zanaatkârların makineleşmiş kapitalist toplum içinde kendine ve dolayısıyla da doğaya yabancılaşmasına neden olmuştur. Toplum, kentin üzerinde yoğunlaşmış ve endüstrileşmeyle tamamen doğadan kopmuştur. Makinenin gerektirdiği seri üretim, artık doğayı insanın yarattığı tahripten çok daha fazla tahrip etmektedir.

Not: Aleaddin Şenelin’in “Kemirgenlerden Sömürgenlere İnsanlık Tarihi” isimli kitabının değerlendirilmesidir.

SON YAZILAR

Çevre dostu mimarinin örneği: Sürdürülebilir yaşam, Casa Cosecha de Lluvia ve yağmur suyu yönetimi

Casa Cosecha de Lluvia, dağların kalbinde sürdürülebilirliğin ve yenilikçiliğin mükemmel bir örneğini sunuyor. Yağmur suyunu arıtan bu etkileyici yapı, çevre dostu tasarımıyla size ilham verecek! Robert...

Yeşil mimarinin geleceği: Tarımsal atıklardan mimarinin zirvesine; mısır koçanları karbon emici duvarlara dönüşüyor

Tarım atıklarının mucizevi dönüşümüne tanık olun: Mısır koçanlarından üretilen karbondioksit emen duvar kaplamalarıyla yeşil mimarinin geleceği şekilleniyor! Sürdürülebilirliğin sınırlarını zorlayan bu yenilikçi projeyi keşfedelim! İnşaat ve...

Ekoloji örgütlerinden Erzincan İliç için ortak açıklama

"Beklenen" felaket Erzincan İliç’te 13 Şubat 2024 tarihinde yaşandı. Uzmanlara kulak asmayan rantçılar para hırsları ile "öldürmeye", iktidar yargısıyla, bakanıyla, uygulamasıyla cinayetlere ortak olmaya ve...

Dünyanın Öteki Yüzü: Genç yazardan alışılmışın dışında hayaller kur(dur)an öyküler

EdebiyatHaber’de gerçekleştirdiği Yazarın Odası söyleşileriyle tanıdığımız Meltem Dağcı’nın ilk öykü kitabı Dünyanın Öteki Yüzü, İthaki Yayınları’ndan çıktı. Yetmiş yaşına geldiğinde ölüm şeklini seçme özgürlüğüne kavuşan kadınlar,...
Aygül Akkuş
Aygül Akkuş
1984 yılında Ankara'da doğdum. Lisans öğrenimimi Ankara Üniversitesi Sağlık Yönetimi bölümünde tamamlamama karşın ekolojik sorunlara olan hassasiyetim tamamladığım bölümün önüne geçti. 2006 yılından bu yana sürdürdüğüm aktivistlik yönümü bilimsel açıdan da zenginleştirmeyi ve bu alanda akademik çalışmalar sunmayı istediğim için bölümümün değerli hocaları tarafından kabul edilerek Ankara Üniversitesi'nde Kent ve Çevre Bilimleri alanında yüksek lisans eğitimi almaya 2013 yılında başladım. Çepeçevre gazetesini gerek çevre gazeteciliğinin eksik olan yönlerini tamamlamak, gerekse doğa ile olan ilişkilerimizin daha bilinçli hale gelmesi açılarından son derece önemli buluyorum.

ÇOK OKUNANLAR

95,278BeğenenlerBeğen
17,593TakipçilerTakip Et
22,156TakipçilerTakip Et
243AboneAbone Ol