Amerika’nın en kalabalık ikinci eyaleti olan Teksas ülkenin güneyinde yer alıyor. Bu denli büyük ve kalabalık eyaletin önemli şehirleri olan San Antonio ve Austin; Dallas’tan sonra mutlaka programınıza eklemeniz gereken destinasyonlar listesinde…
San Antonio, Teksas’ın en büyük ikinci şehri konumundadır. Şehrin tarihi Payaya Kızılderililerin San Antonio nehri yakınlarına gelmesi ile başlar. Bu verimli topraklar birçok kolonin ilgisini çekmiştir ki 1690 yıllarında bir grup İspanyol kaşif ve misyonerler San Antonio’ya ziyarette bulunmuştur. 1709 yılında ise İspanyol kolonileri Colorado Nehri kenarına yerleşmeye başladılar. 1716’da Antonio de Olivares, misyonun kuruluşuna önderlik ederek Kanarya Adaları ve Küba’dan birçok göçmeni şehre davet etmiştir. 1718 yılında ise hükümet resmi olarak göreve başlamış ve o dönemde kent Teksas’ın en büyük İspanyol yerleşimi haline gelmiştir. 1825 yıllarında Teksas’ın kurucusu olarak bilinen Stephen Fuller Austin, Amerika’dan 300 aileyi Teksas’a getirerek Meksika’ya karşı direnmeye zorlamıştır. 1836 yılında Teksaslılar, Meksika gücünü alt ederek 1845 yılında Amerika’ya katılmıştır. 20. yüzyılda şehir savaş yaralarını sarmaya çalışırken bir yandan da hızlı bir şekilde yenilenmeye başlamıştır.
Austin ise Teksas eyaletinin başkenti ve dördüncü en kalabalık şehridir. Amerika’nın en çok göç alan kentlerinden biri olan Austin San Antonio’ya 1,5 saat uzaklıktadır. Kültür ve ekonominin başkenti olan kenti mutlaka programınıza dâhil edin.
San Antonio ve Austin’e İstanbul üzerinden direkt uçuş yoktur. İstanbul üzerinden 13 saat uçuş ile Houston’a ulaşabilirsiniz. Araç ile yapacağınız 3 saat yolculuk ile de Houston’dan San Antonio’ya varabilirsiniz.
Eğer çok sıcak ile aranız yok ise bu kentleri mutlaka ilkbahar ya da sonbahar da ziyaret edin. Yazın inanılmaz derecede çekilmez olabiliyor.
Özellikle San Antonio yılda 30 milyona yakın turist çekiyor. Otel kapasitesi ne yazık ki yeterli sayıda mevcut değil. Programınız hazır ise mutlaka önceden Riverwalk bölgesinde otel rezervasyonunuzu yaptırın.
Görmeden Gelmeyin:
Riverwalk: Ünlü Pulitzer ödüllü Amerikalı yazar Pyle, Riverwalk’ı Amerika’nın Venedik’i olarak tanımlamıştır. Haksız da sayılmaz bu tespiti ile. Bir yandan şehrin modern yüzü diğer yandan ise Eski Meksika ile harmanlanmış bu destinasyon San Antonio nehrinin taşıdığı sulardan oluşmaktadır. Aslında burası nehrin yolu değiştirilerek oluşturulmuş rekreasyon alandır. Turist çeksin diye oluşturdukları çaba gerçekten takdire şayan. Özellikle akşam hareketlenen nehir kenarı yürüyüş yolunda arzu ederseniz tekneye binebilir, kafe ve restoranlarda hispanik müzik eşliğinde zaman geçirebilir ya da çevresindeki müzeleri ziyaret edebilirsiniz.
- Riverwalk’da Meksika mutfağını deneyimlemek isterseniz Rio Rio Cantania’da ev yapımı Tortilla ile yapılmış Burrito’ları tadabilirsiniz. (16-20 Dolar)
- Riverwalk’da Meksika’nın ünlü tekilalarını tatmak için doğru adres Naked Iguana Tequila Bar.
The Alamo: Alamo meydanında yer alan ve Riverwalk’a yürüme mesafesinde bulunan tarihi kale 1700’lerdeki İspanyol misyoner tarafından kurulmuştur. Teksas’ın Meksika’dan kurtulmasından sonra ise 1800’lerde kaleye dönüştürülmüştür. Kale, yoğun savaş hattında stratejik görev görmüş bunun yanı sıra kanlı sahnelere de ev sahipliği yapmıştır. 1700’lerden bu yana yapılan restorasyonlar ile ayakta kalan kale Dünya Kültür Miras Listesi içerisinde yer alarak kapılarını ziyaretçilere açmaktadır. İçerisinde 1755-1793 yılları arasında kullanılmış şapel de bulunmaktadır. Giriş Ücreti: Ücretsiz
Louis Tussaud’s Wax Museum: The Alamo’ya yürüme mesafesinde bulunan bal mumu müzesinde film yıldızlarını, tarihsel figürleri, fantezi ve korku dünyasını deneyimleyebilirsiniz. 200’den fazla heykele ev sahipliği yapan müze ayrıca oditoryum ve tiyatro yapılarına da içerisinde barındırmaktadır. Giriş Ücreti: 21 Dolar
Majestic Theatre: San Antonio’nun en eski ve en büyük atmosfere sahip olan tiyatrosudur. Yaklaşık olarak 2.500 kişi ağırlayan tiyatronun tarihi 1929 yılına dayanmaktadır. 1935 yılında ilk sahnelenen eser “West Point Of The Air” olarak tarihe geçmektedir. Mozaik süslemeleri, oyma tavanları ve ses sistemleri ile yapı, izleyenlere sıcak atmosfer sunmaktadır. Senfoniler, Dans gösterileri ve Kabareler için önceden rezervasyonunuzu yaptırın.
Tower Of The Americas: Mimar O’Neil Ford tarafından 1968 yılında tasarlanan kule, Hemisfair Parkı içerisinde yer almaktadır. 230 metre uzunluğu ile 1996 yılına kadar Amerika’nın en yüksek gözlem kulesiydi. Kuşkusuz San Antonio’nun da en yüksek yapısı. Kulesinin tepesinde, şehrin panoramik manzarasını sunan bir salon ve döner restoran da bulunmaktadır. Giriş Ücreti: 12 Dolar
San Antonio Missions National Historical Park: San Antonio Misyonları Ulusal Tarih Parkı, beş İspanyol sınır misyonunun dördünü barındırır. En bilindik olan ama park içerisinde yer almayan beşinci misyon ise The Alamo’dur. Asıl amacı Katolikler tarafından, yerlilere dinlerini benimsetmek ve yaymaktır. Park 2015 yılında Unesco Dünya Miras Listesine dahil edilerek kuşkusuz en çok turist çeken destinasyonlar içerisinde yer aldı.
Kuzeyden Güneye doğru sıralanan misyonlar şu şekildedir:
Ø Mission Concepion: 1716 yılında Franciscan keşişleri tarafından kurulan yapı kuşkusuz içlerinde en iyi korunanlarından biri. Alan; kutsal sunak, anaokulu, tahıl ambarı ve manastırdan oluşuyor. 1892 yılından bu yana kilise olarak kullanılan yapı 1970’den beri Ulusal Parkın en çok ziyaret edilen noktalarından biri.
Ø Mission San Jose: Concepion’dan 4 sene sonra kurulan yapı Kızılderililerin yaşamlarını en güzel şekilde tasvir eder. 1780 yılına kadar bu arazi içerisinde demir ve taş işçiliğini öğrenen yerliler, dokuma tezgahlarında işledikleri ürünlerin de ticaretini yapmışlardır. Sadece bununla sınırlı olmayan ticari yaşam, San Antonio nehrinin taşıdığı verimli sular ile tarım ve hayvancılığı da şaha kaldırmıştır. 1768 yılında inşa edilen kilisenin ön cephesindeki süslemeler ve çan kuleleri, sadece ticarete değil sanata da ne kadar çok değer verdiklerinin göstergesidir.
Ø Mission San Juan Capistrano: Concepion ile aynı tarihte yapılmış alan İspanyol Katolikleri tarafından kurulmuştur. 1840 yılına kadar alan; tarıma elverişli olmadığı için dini törenlerin merkezi olmuştur. 2000 yılında Sunak üzerine oturtulmuş 3 metre yüksekliğindeki ahşap heykeller çalınmış olsa da, 1972 yılından bu yana Ulusal Park içerisine dahil edilen misyon turistlerin uğrak noktaları içerisindedir.
Ø Mission Espada: Kronolojik açıdan ikinci Misyon olarak kabul edilen Espada 1690 yılında Augusta’da kurulmuş, 1731 yılında ise San Antonio’ya taşınmıştır. Taşınma sebebi ise İspanyolların getirdiğine inanılan çiçek hastalığı idi. Yaklaşık olarak 3.000 kişinin ölümüne sebep olan hastalık sadece ölüm değil o dönemde düşmanlık da getirmiştir. San Antonio nehrinden su taşımak için inşa edilmiş kemerler ve açılan hendekler hala günümüze kadar korunmuştur.
- Tüm misyonlara giriş ücretsizdir.
Sadece sanat, tarihi ve mimari ile adından söz ettirmeyen San Antonio, kentin profesyonel basketbol takımına da ev sahipliği yapmaktadır. 1967 yılında kurulan ve 1976 yılında NBA’e katılan San Antonio Spurs basketbol takımı şehrin en önde gelen tanıtımlarından biri. Mutlaka AT&T Center’da biletinizi ayırtmayı unutmayın!
- San Antonio Mutfağı: Ağırlıklı olarak Meksika mutfağı etkisinde kalan kent, vejetaryenler için de bir cennet olarak kabul edilmektedir.
- The Original Blanco Cafe; San Antonio’nun en güzel kahvaltısını sunmaktadır. Ev yapımı torttila ile avokado ezmesini mutlaka deneyin.
- La Margarita Restoran; Enchilada, Nachos, Burrito, Panucho ve dahası için bu Meksika restoranını mutlaka ziyaret edin.
- Alışveriş Merkezi: San Antonio ve Austin’in, diğer Amerika şehirlerine göre daha uygun olduğu aşikâr. Özellikle birçok Amerika çıkışlı moda ve tekstil ürünlerini şehir merkezinden 15-20 km uzaklıkta yer alan Outlet mağazalarında oldukça ucuza bulabilirsiniz. Eğer zamanınız var ise, San Antonio merkezinde veya yakınında bir yer seçmek yerine 40 dakika uzaklıkta yer alan San Marcos Premium Outlet’i ziyaret etmenizi öneririm. Abercrombie, Coach, Dkny, Kate Spade gibi dünya devi markaları çok ucuza getirebilirsiniz.
Texas tarihini öğrenmek için San Antonio, Dallas ve Austin gibi kentleri programınıza dahil etmeniz oldukça önemlidir. 1,5 saat uzaklıktaki Austin’i zamanınız olduğu takdirde turunuza eklemenizi tavsiye ederim. Çünkü burası Canlı Müziğin Başkenti…
Canlı Müziğin Başkenti sayılan Austin, Texas eyaletinin de başkentidir. Sadece tarihi, mimarisi ve müziği ile değil ayrıca eğitimin de önemli parçasını barındırmaktadır. Amerika’nın en ünlü ve iyi üniversitelerinden biri olan Teksas Üniversitesi de bu şehirde yer almaktadır. Bu da öğrenci yoğunluğunu arttırarak şehri güvenli ve hareketli kılmaktadır. Şehri ikiye bölen Lady Bird Gölü ise, kulelerin arasından doğarak kentin siluetine başka bir hava katmaktadır. Mekanlardan gelen müzik sesleri ile suyun sesi birleşince Austin en popüler destinasyonlar içerisine ismini yazmayı başardı.
Görmeden Gelmeyin:
Capitol Binası: 1888 tarihinde tamamlanan bina, yasama meclisi, valilik ofisi ve idari bölümlerden oluşur. 4 katlı ve 92 metre uzunluğundaki bina 22 dönüm arazi içerisine yerleştirilmiştir. Amerika tarihinde yer edinmiş kişiliklerin heykelleri ve sıra sıra dikilmiş ağaçların arkasında belirlenen açık kahve tonlarındaki yapı, George W.Bush’a da ev sahipliği yapmıştır.Hala valilik binası olarak kullanılan yapının giriş zemini Teksas eyaletine ithafen mozaiklerle bezenmiştir. Aşağıdan yukarıya doğru çıktığınızda her balkonda Amerika tarihinde rol almış siyasetçilerin portreleri yer almaktadır.Hala aktif bir şekilde devlet dairesi olarak kullanılan yapıyı ücretsiz ziyaret edebilirsiniz.
The Driskill: 60 odalı tarihi otel, 1886 yılından bu yana hâlâ ayakta ve dimdik. Miss Congeniality filmine de konu olmuş tarihi otele, üç kemerli giriş kapısından girilmektedir. Dışı kadar içi de görkemli olan bu yapıyı 6. cadde üzerinde ziyaret edebilirsiniz.
Mount Bonell: Covert Park olarak da adlandırılan Mount Bonell, Colorado nehrini gözlemleyeceğiniz en güzel nokta.1836 yılında Teksas Bağımsızlığı için savaşmaya gelen George Mount Bonell için atfedilen bölge, o dönemde baskınlardan kaçmak için mağara görevi de görmüştür. 1939 yılında tamamlanan ve 1969 yılında parka dönüştürülen gözetleme noktasında; bir yandan nehir ve dağ manzarasının tadını çıkarırken bir yandan da soluklanma ve ciğerlerinizi oksijen ile doldurma ihtiyacınızı giderebilirsiniz.
Her kentin ayrı bir çekim bölgesi ya da gücü vardır ki bunlardan biri ise kuşkusuz 6. caddedir. Blues ve Country müzikleri eşliğinde, ışıl ışıl barlar ve publar; diğer tarafta sokak yemekleri ve Meksika içkileri; sıra sıra dizilmiş moda devleri ve vintage mağazalar… Şehrin kalbinin 24 saat attığı canlı, hareketli ve parıltılı bir merkez…
Austin’de salaş ama bir o kadar da lezzetli öğün yemek istiyorsanız en doğru adres Rudy’s Country Store’dur. Merkezde yemek yerine 15-20 km mesafedeki yerlerde hem daha lezzetli ve yöresel hem de fiyat açısından daha uygun öğünler atıştırabilirsiniz.
Torchy’s Tacos adlı restoran ise Amerika’nın en güzel Taco’larını sunmaktadır. Bunun yanı sıra Vegan menüleri de sunan işletme hem kahvaltı hem de öğle yemeği için ideal bir seçenek.
Austin alışveriş için bir cennet niteliğinde. Diğer Amerika şehirlerine göre San Antonio ve Austin’de alışveriş daha keyifli bir hale gelebiliyor. Çünkü fiyatlar diğer kentlerin mağazalarına göre oldukça düşük. 150’ye yakın mağazaya ev sahipliği yapan Lakeline Mall benim ilk tercihim. Eğer Outlet mağazalarının olduğu bir alışveriş merkezi arıyor iseniz Round Rock Premium Outlet’a doğru yönelmelisiniz.
Yaklaşık olarak 1 ay boyunca gezmedik yer bırakmadığım San Antonio ve Austin gezimde sadece belli başlı yerleri ele aldım. Kuşkusuz Teksas’ın incileri sayılan bu iki kent sadece tarihi ve sanatı ile değil muhteşem parkları, gölleri ve nehirleri, yaban hayatı ve doğal çekim merkezleri ile Amerika’nın bilindik ve alışagelen yerlerinden bir şekilde kendini sıyırıyor. Meksika mutfağının en güzel örneklerini sergileyen restoranları ve barları bile bu kentleri sevmenize yetiyor. Latin havası oldukça hakim ki bu da insanların sıcaklığını size hissettiriyor diyebilirim. Sadece alışverişe merakınız var ise yol kenarlarında yer alan pazarlar, yöresel marketler ve alışveriş merkezleri bile oldukça tatmin edici. İki sıcak kentte, hem iklimsel hem toplumsal hem de turistik açıdan diğer Amerika kentlerine göre farklı olduğunu hissettiriyor sizlere…
Yapmadan Dönmeyin:
- Travis Gölünde gün batımını izleyerek Margarita’nızı yudumlayın.
- Riverwalk’da tekneye binin.
- Lady Bird Lake’de bisiklet kiralayın ve yarasa izleme turuna katılın.
- Mount Bonell’de Colorado nehri ile ünlülerin evlerini gözetleyin.
- Meksika mutfağını deneyimleyin.
- Austin’de jazz konserleri için yerinizi ayırtın.
- Meksika’nın ünlü baharatlı soslarından alın.