Ekonomi alanında Nobel Ödülü’nü kazanan ilk ve tek kadın olarak tarihe geçen, 1933 yılında ABD’de doğan Elinor Ostrom’a Nobel Ödülü’nü ve uluslararası ününü kazandıran çalışması, ekonomi yönetişimi ve özellikle de “Müşterekler” (the commons) konusundaki çalışmalarıydı.
2009’da Nobel Ekonomi Ödülü’nü alan Elinor Ostrom’un çalışmalarının merkezinde ortak mallar açısından kamu ve özel mülkiyet dışında bir alternatifin yer alması, kamu maliyesi açısından önemli bir dönüm noktasıdır. ‘‘Ortak mallar açısından devlet ve firma teorilerine eleştirel bir yaklaşımla yeni bir alternatifin Ostrom’un çalışmalarının merkezinde yer alması, kamu maliyesi açısından da önemli bir dönüm noktasıdır. Ortak malların trajedisinin çözümüne verilen Nobel Ödülü, kamusal malların finansmanı, tanımı, denetimi bakımından maliye biliminin yeniden yapılanması noktasında yapılan tartışmalara katkıda bulunması bakımından da önem taşımaktadır’’ (1).
‘‘Oyun teorisyenlerinin çalışmalarına dayanan ortak mallar sorununa yönelik çözüm önerileri, Mahpushane İkilemi, otlak sorunu gibi pek çok oyunda ele alınmaktayken Ostrom’un yaklaşımında oyunun kurallarının değiştirilemediği varsayımına dayanan oyun teorisinin sınırlarının, özgür bireylerin kendi tercihlerini yapabildikleri gerçek dünya için geçerli olmayacağı vurgulanmaktadır. Ostrom’un ortak mallara yönelik çözüm önerisi ne devlet ne de piyasa olarak tarif edilecek üçüncü bir yolu işaret etmektedir’’ (2).
Ostrom’un müşterekler konusundaki analizi gerçekten de devrim niteliğindeydi. ABD’li ekolojist Garret Hardin’in ilk defa 1968’de Science bilim dergisinde yayınlanan Müştereklerin trajedisi (The Tragedy of the Commons) makalesiyle birlikte ortak alanlardan yararlanan birçok birey ve aktörün bireysel çıkarlarını azami hale getirmek için mümkün olduğunca hızla ve yoğun olarak kullanımı nedeniyle yok olmaya (bireyler ve aktörler bu yok oluşun kendilerinin de sonu olduğunu bilse bile!) mahkûm olduğu düşüncesi tüm dünyada kabul görmeye başlamıştı. Dünya genelinde ortak mallar üzerindeki aşırı daralma ve kısırlaşma da bunu kanıtladı. Hardin, buna çözüm olarak müştereklerin devlet tarafından belirlenen ciddi kurallarla denetimi ve/veya özelleştirilmesini işaret ediyordu.
Ostrom ise kabaca, ortada sanıldığı kadar büyük bir trajedi olmadığını ve var olan trajedinin kaynağının da müştereklerin bunlardan yararlanan yerel halk ve toplulukların tasarrufundan çıkarılması olduğunu ortaya koydu. Önemli bilimsel araştırmalar ve örnekler de bu tezini destekliyordu Ostrom’un: “İç Asya’da Çevresel ve Kültürel Koruma” programı (ECCIA) tarafından 1992-1995 yılları arasında Moğolistan, Rusya ve Çin’de yapılan ve serbest malların (herkesin kullanımına açık alanların) yerliler tarafından korunması halinde bozunumun çok düşük seviyelerde kaldığını kanıtlayan araştırma ya da Hindistan’da 1980’lerden beri uygulanan ve başarısıyla ünlü “Ortaklaşa Orman İdaresi” sistemi gibi.
Ostrom, Science dergisinde Nisan 1999 yılında yayımlanan “Müştereklere yeniden bakış: Yerelden Dersler, Küresel Mücadeleler” adlı makalesinde bu görüşlerini araştırmalardan çıkan sonuçlarla da destekleyerek paylaştı. Elinor’a göre yerel topluluklar, tarihsel akış içinde, ortak olarak kullandıkları doğal kaynakların yönetiminde yerel olgulara uygun ve herkesin uyduğu bir takım kurallar geliştirmişlerdi; kadim bilgi ve deneyimlere dayanan bu kuralların başarısı sayesinde insan toplulukları binlerce yıl boyunca doğal kaynaklarını yok etmeden yaşamlarını sürdürebilmişlerdi. Dolayısıyla çözüm, iyi yönetişim ve yerellik ilkeleri ışığında, doğal kaynakların yönetiminin ve karar alma mekanizmalarının yerel halklara verilmesinde yatıyordu.
(1) Ortak malların geleceği: Ortak mallar çerçevesinde Mali alanın analizi (Kamu maliyesinde güncel sorunlar) – Başak ERGÜDER, Berna UYMAZ
(2) Ortak kaynakların yönetimi, Elinor Ostrom anısına – Ayşen EREN
Kaynak: Yeşil Gazete