Göçmek, mekân, an, yoga, doğal yapı gibi konular üzerinde düşünen gençler göç(mekan) çalıştayı/kampı için 26-29 Ağustos 2016’da Yalova Erikli Yaylasında biraraya geldiler.
Bir göç senaryosuyla başlanan kampta gençler öncelikle alan incelemesi yaparak doğayla bir bağ kurdular. Göçmek ve köklenmek kavramları üzerine konuşuldu: Köklerimizle kurduğumuz ilişki, kişisel farkındalığımızı ortaya çıkarma, var oluş nedenimizi keşfetme ve aidiyet duygumuzla bağ kurma yolculuğumuza vesile olur.
Yoga ile bedenimiz ve doğa arasındaki iletişimi güçlendirerek bir toplanma mekânı yapılmasına karar verildi. Bu mekân doğanın bize yol gösterdiği malzemelerle ve o alanla uyum içerisinde olmalıydı. Meditatif geziler sırasında malzemeler keşfedildi ve fındık dalları ve saz gibi malzemelerin kullanılabileceği ortaya çıktı. Toprak sıva için çeşitli bölgelerdeki topraklar basit yöntemlerle analiz edildi.
Beden-mekân algısı ile bedenlerimizi kullanarak yapabilecek mekânın eskizleri oluşturuldu ve mek^qan çalışmalarına telaşsız bir şekilde başlandı. Bendir ve kuş sesleri müziğimiz, güneş pusulamız ve doğa rehberimiz oldu bu süreçte.
Atölye yürütücülüğünü İpek Kuran, Cansu Karakız, Zeynep Burcu Kaya ve Burak Bilen’in yaptığı atölyenin çıktısı olarak Mek//An// adında bir facebook sayfası kuruldu. Bu sayfa aracılığıyla doğal yapı ve anlara dair paylaşımlar gerçekleştirmenin yanı sıra kış için düşünülen kampın duyuruları de gerçekleştirilecek.
Atölye katılımcılarından…
Atölye katılımcılarından Sedat deneyimini şu cümlelerle dile getiriyor:
“Tümcelerle Göç-Mek-An
Mekân hayaldi,
Erikli yaylası uzamında
Formlar açıldı göç eden ruhlarımızda
Kozmik bi’ güçtü, formlara sığmadık, sesler vardı an an
Ve biz gittik
Benliğimiz kaldı
Erikli yaylası uzamında”
Atölye yürütücülerinden Cansu Karakız’ın atölye hakkında şunları söylüyor:
“İlk yürütücülük tecrübesi, bilinmezlikler, acaba her şey yetişecek mi endişesi… Nasıl olacak derken bir baktık ki süreç tamamlandı, hem de başladığı andan itibaren bu soruların hiçbirini düşünmeden ve de çok eğlenerek! Evet en önemli kısım bu sanırım, anın tadını yaşayabilmek. Stresli ortamlarda çalışmaktan hiç hoşlanmayan biri olarak, ‘bir katılımcı olsam neyi istemezdim’ çok iyi biliyordum. Peki ama bu ortamı sağlayabilecek miydik? Birbirini dinleyen ve ortak paydaları olan bir ekiple her şey mümkün oluyormuş. Hele bir de hevesli ve uyumlu katılımcılar olduğunda ise tadından yenmiyormuş! Paylaştığımız tecrübenin, gelecekte sevgiyle yapılacak üretimlere ilham kaynağı olması dileklerimle…”
Katılımcılardan Damla Kobak’ın deneyimi ise:
“Göçmek(an) atölyesinin bana çok iyi geldiğini söyleyebilirim. Sabahları yoga ile vücudumuzun sınırlarını tanırken, gün içinde yaptığımız çalışmalarda ise bir yapı malzemesi olarak toprak nasıl kullanılır öğrendik. Konumuz ‘göç’ ile ilgili düşüncelerimizi paylaşırken ‘neler yapabiliriz?’ sorusu, birlikte ürettiğimiz yapıyı şekillendirdi. Böylece kısıtlı malzemelerle beraberce neler yapabileceğimizi de öğrenmiş olduk diye düşünüyorum.”