Yüzü aşkın ülkeden 2 bin iklim bilimci, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında aralık ayında düzenlenecek gelmiş geçmiş en mühim İklim Zirvesi (COP21) öncesinde Paris’te buluştu ve gezegenimizin geleceğini masaya yatırdı.
UNESCO ve Fransız Hükümeti tarafından düzenlenen “İklim Değişikliği Altında Ortak Geleceğimiz” adlı konferans kapsamında disiplinlerarası yelpazeye sahip 200’e yakın oturum gerçekleştirildi. Geleneksel medyada (New York Times, The Guardian, AFP, DW vd.) olduğu kadar, sosyal medyada da büyük bir ilgi ile takip edilen (sadece Twitter’da 21 milyon kullanıcı takip etti) bu etkinliğin en önemli mesajlarını sizlerle paylaşmak isterim.
Ana amaçları arasında insan kaynaklı iklim değişikliği probleminin bütün boyutlarına disiplinlerarası bir bakışla değinmek; iklim değişikliği ile mücadele ve etkilerine uyum çerçevesinde önerilen çözüm önerilerini adil ve sürdürülebilir bir kalkınma perspektifi ile yeniden incelemek bulunan konferans aynı zamanda Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 5. Değerlendirme Raporu (AR5 ) bulgularına dikkat çekilmesine ve COP21 öncesinde bütün dünya hükümetlerine son uyarıların yapılmasına sahne oldu. Konferansta şimdiye dek yapılmış bazı uyarıların altının yine ve yeniden çizilmesine şahit olduk: İklim değişikliği 21 yüzyılı şekillendiren bir problemdir; başlıca sebepleri arasında enerji, gıda, arazi üretim ve tüketim biçimlerimiz vardır; dünya üzerinde iklim değişikliğinden etkilenmeyecek bir yer veya canlı türü yoktur; problemin çözümü için acilen cesur adımlar ve radikal değişiklikler yapılması şarttır.
Hatırlayacağınız üzere geçtiğimiz Mart ayında CO2 seviyesi milyonlarca yıldır ilk defa 400 ppm üzerine çıktı. Bu durum bilim insanlarını çok endişelendiriyor zira Paris’teki Dinamik Meteoroloji Laboratuvarında iklim araştırmacısı olan Sandrine Bony‘nin dediği gibi atmosferdeki (ppm – milyonda parçacık cinsinden) sera gazı eşdeğer miktarının hangi eşikten sonra çok tehlikeli etkilere yol açacağından tam olarak emin değiliz. Ayrıca şimdiye dek güvenli kabul edilen sıcaklık artışını maksimum 2 derecede tutma hedefi artık neredeyse ulaşılması imkânsız bir hedef gibi gözüküyor. Bilim insanları dünyanın ortalama 4 derece daha sıcak bir yer olması durumunda kritik bir noktayı geçeceğimizi, bu durumla beraber dünya iklim sisteminin bileşenlerinin dramatik ve geri döndürülmez değişimler yaşayacağını (örneğin Antarktika’nın tamamen erimesi), buna bağlı olarak da felaket doğuran sonuçlarla karşı karşıya kalacağımız uyarısı yapıyorlar (¹). Bu karamsar noktada Lund Üniversitesi’nden Lars Nilsson ve Stefan Lechtenbohmer‘e kulak kesilelim.
Nilsson ve Lechtenbohmer’a göre şimdiki karbon yoğun endüstrinin önümüzdeki 40-70 yıl içerisinde neredeyse sıfır karbon salımı noktasına ulaşması ekonomik ve teknolojik olarak oldukça mümkün. Ancak salımları tamamen sıfırlamak için pek çok sektörün elektrik tabanlı dönüşümüne ve bu elektriğin kaynağının da yenilenebilir enerjilerden sağlanmasına ihtiyaç var. Bu görüşe bir destek de son zamanlarda iklim değişikliği hakkındaki görüşleri ile gündeme sıkça gelen Papa Francis’in ve Alman Hükümeti’nin danışmanlığını yapan Hans Joachim Schellnhuber‘den geliyor: “Karbon çağı bitmiştir ve daha yeşil bir ekonomiye geçiş kaçınılmazdır.” Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz ise bu dönüşümün sivil toplum tarafından yapılan kampanyalar ve karşı duruşlar ile daha da hızlı yaşanacağını öngörüyor. Stiglitz aynı zamanda COP21’den çıkabilecek en iyi sonucun hukuken bağlayıcı, yaptırımları olan bir iklim anlaşması olacağını belirtiyor ve ekliyor: “En iyi ihtimal karbon vergisinin her yerde uygulanma zorunluluğu olacaktır. Buna uymayan ülkelerin ürünlerine gümrük vergileri ile ceza uygulanabilir.”
Konferans boyunca dikkatimi çeken bir diğer önemli nokta sosyal ve beşeri bilimlerin iklim değişikliği çerçevesinde şimdiye kadar noksan kalan ve göz ardı edilen rolüne (²) yapılan göndermeler oldu. Pek çok konuşmacı bunu dile getirirken, iklim biliminin sadece bilgisayar modellerinden ibaret olmadığının altını çizerek daha iyi bir gelecek için sosyal, kültürel, organizasyonel dönüşümün nasıl sağlanabileceği sorularına acilen yanıtlar aranması gerektiğini vurguladı. Burada Türkiye özelinde bir not düşmek de isterim. Sosyal ve beşeri bilimlerin iklim değişikliği çerçevesinde ağırlığının hızla arttığı zamanlarda olduğumuzu yakın zamanda Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi ve Marmara Üniversitesi MURCIR tarafından geçtiğimiz aylarda İstanbul’da düzenlenen “Özel Koşulların Ötesinde: Türkiye ve Küresel İklim Değişikliği Politikaları Genç Araştırmacılar Çalıştayı” esnasında yapılan sunumlarda da gözlemlemek mümkündü. Prof. Dr. Gökhan Orhan’ın deyişi ile Türkiye’de veya yurt dışında iklim değişikliği alanında çalışan bilim insanlarını ve uluslararası uzmanları aynı ortamda bir araya getiren etkinlik alanında ilk girişimlerden biri olarak önem arz etmektedir.
Tekrar Paris’e geri dönecek olursak… Yan etkinlikler dışında toplamda 165 oturuma sahne olan konferansın organizasyon komitesi başkanı ve Pierre-Simon Laplace Enstitüsü direktörü Hervé Le Treut iklim bilimcilerin gezegenin daha iyi bir geleceğe sahip olması için gereken uzun vadeli vizyonu politikacılara ve topluma sunduğunu; iklim biliminde bilim insanlarının yalnızca sorulara yanıt aramanın da ötesinde artık çözüm önerileri sundukları bir safhaya girdiğimizi belirtti. UNFCCC sürecinde Fransa’nın temsilcisi konumdaki Laurence Tubiana ise bilim insanlarının yarattığı bu momentuma COP21’de politik bir yanıt verilmesi gerektiğini söyleyerek, bilim insanlarının “yeterli politik irade göremiyoruz” şeklindeki endişelerine hak verdiğini belirtti. Konferans gündemi yalnızca iklim politikalarının teknik boyutları ile ilgili değildi. Çarpıcı bir biçimde adalet ve hakkaniyet vurguları yapılırken, iklim adaleti hareketinin diğer sosyal hareketleri ile bağlantılarının kurulmasının kritik öneminden bahsedildi. Bunu her anlamda teknokrat bir perspektifle politik niteliğinin dışına itilen (veya depolitize edilen) bir sürecin yeniden politikleştirilmesi olarak okumak yanlış olmayacaktır. Çoğulcu, daha dahil edici, daha demokratik bir iklim politika yapım sürecinin gerekliliğinden dem vurulan konferans koridorlarından ayrılırken COP21’e doğru Kopenhag’da 2009 yılında yaşanan başarısız süreçten bambaşka bir zeminde olduğumuza dair görüşler çoğunlukta idi.
“Science Magazine” dergisinin editörü son yazılarından birisinde (³) “İlahi Komedya” adlı eserinde cehennemi işledikleri günahlara göre insanların cezalandırıldığı 9 ayrı kazan bulunan bir yer şeklinde tasavvur eden Dante’ye şu soruyu yöneltmiş: “Acaba Dante ekonomik büyüme adına, fosil yakıtları giderek artan miktarlarda tüketerek çevreyi mahvettiğimiz; dünyamızın ve çocuklarımızın geleceğinden çaldığımız için bizleri, yani insanoğlunu cehennemin hangi kazanına koymayı layık görürdü?” Evet, geleceğinden çaldığımız çocuklara olduğu kadar, hayatlarından çaldığımız dünyanın pek çok farklı yerinden pek çok sosyal kesime karşı sorumluyuz. Üstelik bu sorumluluğun vebalini değil diğer tarafta, bu dünyada ödeyeceğiz/ödemekteyiz. Gözlemlenen olumsuz etkiler, maddi ve manevi kayıplar ortada. Bu çerçevede devletten STK’lara; özel sektör temsilcilerinden sendikalara; bağımsız inisiyatiflerden siyasi parti kollarına hemen tüm aktörlere düşen görevler var ve harekete geçmek için zaman kalmadı. Cehennemi dünyamızda (hem de hiç adil olmayan bir şekilde) yaratmadan önce hiçbir şey yapmadan beklemek bir seçenek değil artık.
Tam da bu noktada yazıya son verirken ve bu vesile ile tüm okuyucuları 12-13 Kasım tarihlerinde “İklim İçin” inisiyatifi tarafından organize edilen ve Boğaziçi Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleştirilecek iklim forumuna davet ediyor, ortak akılla çözüm(ler) üretmek için hep birlikte harekete geçmeyi diliyorum. Detaylı bilgi için: www.iklimicin.org adresini ziyaret edebilirsiniz.
Başlık Fotoğraf: © Inra/C.Maitre