Irmağının akışına ölürüm diyorlar şarkılarında ama HES nedir diye sorsan bilebilirler mi emin değilim. HES elektrik üretme amacı ile kurulan santrallerdir. Suyu kullanır ve elektrik üretirler. Fakat daha büyük tehlike ise suyu tekellerine almaları. Gelecekte su savaşlarının yaşanacağını herkes biliyor. İşte o gelecek geldiği zaman suyumuzu bu HES şirketlerinden tedarik etmek zorunda kalacağız, tabii ki ücretini de ödeyerek. Yani HES’ler aynı zamanda suyu gasp etmenin ön hazırlığıdır. Bu santralleri bir süredir her yere yapıyorlar. Çünkü bu işte para var. Akışına öldüğünüz her dere ölüyor, her nehir kurudu. En basit derelere bile HES kurarak onları kurutuyorlar. Dere kuruduğu zaman ne oluyor dersiniz? Tabii ki orman ölüyor çünkü orman susuz yaşayamaz.
Ormanın ölmesi sadece bir bölgedeki ağaçların kuruması anlamına gelmiyor, ormanın içinde yaşayan tilki, kurt, kuş, tavşan ne varsa onların da ölümüne sebep oluyor. HES’i tabii ki para için inşa ediyorlar yoksa güneş enerjisi sisteminin ne kadar ekolojik olduğunun herkes farkında. Ama Türkiye maalesef inşaattan başka hiçbir şey üretemeyen bir ülke.
Hatta büyük inşaatları da üretecek kapasitesi olmadığı için başka ülkelerin firmalarına yaptırıyorlar ve buna ilerleme adını veriyorlar. Ürettiği şey ise aslında ülkeyi tüketiyor. HES’ten akan şey su değil, para. HES suyu tutar yok eder, ormanı ve hayvanları yok eder, para akıtır.
İşte bu yüzden, HES üreticisi, çağın çok çok gerisinde kalmış müteahhitler Türkiye’de irili ufaklı ne kadar dere varsa üzerine HES denen yaşam katilini konuşlandırıyorlar. Bu şekilde yakın zamanda derelerimizin ve ırmaklarımızın çoğu kuruyacak, ormanlar kuruyacak, canlı yaşamı ölecek. Ve dolayısı ile akışına ölünecek bir ırmak kalmayınca vatanını “çok seven”ler neye ölecek? Madem ülkenizi bu kadar çok seviyorsunuz ülkenizin yok olmasına karşı çıkın değil mi?
Irmağının akışına ölek mi Türkiye’m?
Ülkücülerin altını asla doldurmadıkları bu ölme mevzusunun da altı boş. Geçtiğimiz aylarda bir döviz* görmüştüm bu dövizde “ırmağının akışına siz ölürsünüz ama HES’lerle biz mücadele ederiz” yazıyordu. Bu cümlenin altına imzamı atarak devam etmek istiyorum.
HES dediğimiz doğa katili mini barajların ormanları öldürmesinin ülkücülere zararı ne olacaktır? Ülkücüler de birçok kesim gibi çocuk yapan kimselerdir. Ormanların ölmesi demek ekolojik dengenin bozulması, oksijenin azalması ve kirli havanın artması demektir.
Ülkücüler, çocuklarını düşünmemektedir, torunlarını ise hiç düşünmemektedir. Kirli havanın artışı ile salgın hastalıklar da baş gösterecektir. Örneğin İstanbul’da 3. köprü için Kuzey Ormanları neredeyse yok edildi, yan bağlantı yollarının açılması ile birlikte ormandan geriye bir şey kalmayacak. Tabii ki bu yollar boşuna yapılmıyor. Şehirleşmenin oluşumuna bakarsanız önce büyük yolların yapıldığını sonra da bu yolların etrafına şehrin kurulduğunu görürsünüz. Yani İstanbul’da orman diye bir şey kalmayacak. Bu da bir nesil sonraki İstanbul nüfusunu bekleyen kötü sağlık koşullarına da işaret etmektedir.
İstanbul’da oksijen seviyesi düşerse bu durumda İstanbul’da yaşayan insanların yaşam kalitesi düşecek ve ardından ortalama ömürler kısalacaktır. Yani 3. köprü aslında yalnızca domuzları, geyikleri, tavşanları, kuşları, köpekleri değil İstanbulluları da yok etmektedir. Bu açıdan bakacak olursak çocuk yapmamayı düşünen ben için “sorun yok” gibi görünüyor. Peki İstanbul’da yaşayıp çocuk yapmayı planlayan ve bu yazıyı okumayacak, okusa da umursamayacak milyonlarca insanın geleceği ne olacak? Sorun şu ki insanların umurunda değil. Bu yüzden aslında umurlarında olmayan sorun tam da onların sorunu.
Taş koymuşum Türkiye’min yoluna!
Türkiye birçok açıdan çok geride kalmış bir ülke. İnşaat yapmayı ilerleme sanan ve bu inşaatların kendini öldürmeye çalıştığının farkında olan bir ülke. İnşaat sektörü neden Türkiye’de çok “önemli” derseniz cevabı daha gelişmiş bir para kazanma yöntemi olmamasıdır. İktidar partisinin üyelerini incelerseniz içinde birçok müteahhit ve iş insanı olduğunu görürsünüz. Yani bu kimseler bu inşaatları para için yapıyorlar ve bizlere ne olduğu, ne olacağı da önemli değil. Çünkü bu kimseler şirket sahibi kimseler ve her şirketin ilk amacı kâr etmektir. Dolayısı ile şirketin amacı şirket sahibinin de amacı olur.
Dünyanın her yerini şirketlerin mahvettiğini hatırlatmaya gerek var mı bilmiyorum. Kısacası bu kimseler dostumuz değil. Her yeri inşaat doldurarak bizleri gri ve çok kontrollü bir yaşama mahkum ediyorlar. Para için, güç için. Ve “akışına ölünen” ırmaklar için akışına öleceğini iddia eden kimsenin en ufak bir şey yaptığını da görmüyoruz.
Doğanın ve yaşamın düşmanı Madde 80!
Gene, arkadan iş çevirircesine çıkarılan kanunlardan biri ile karşı karşıyız. İktidar partisi bunu gece yapıyor ki kimse karşı çıkamasın. Bunun nedeni kendilerine daha çok para kazandıracak olan maddeyi çıkarmalarına kimsenin engel olmamasını istemeleri.
Müteahhitlerden ve iş insanlarından oluşan hükümet partisi kendisine kolaylık sağlayacak maddeleri hazırlayarak ülkenin her yerinde istedikleri gibi inşaat yapabilecekleri maddeleri geçirdiler. Bu nereden bakarsan bakalım canımıza kast etmenin yasalaşmış halidir. 65 yıl yerine 45 yıl yaşasaydınız ve bunun sebebinin bazı müteahhitlerin para kazanma yöntemi olsaydı ne yapardınız? Yani müteahhitler para istiyor diye ormanları yok edecek, havayı bizim için uygunsuz hale getirecekler ve bizler bu kalitesiz havadan dolayı daha az yaşayacağız. Onlar ise tabii ki yeşili bol, havası temiz yazlıklarında keyif sürecekler. “Biz”lerin yaşamlarından çaldıkları ile…
Köylerde mücadeleler sürüyor. HES yaparak ormanları, tarlaları, hayvanları susuz bırakan müteahhitlerin isteği üzerine köylüler jandarmalar tarafından öldüresiye dövülüp gözaltına alınıyor. İktidar partisi jandarmaya hakimdir. İktidar partisi de müteahhitlerden oluşmaktadır. Müteahhitler HES yaparak doğayı öldürmektedir. Bu noktada jandarma aslında müteahhitlerin ücretsiz fedaileri pozisyonundadır.
Bir ülkücü düşünün ki “ırmağının akışına ölürüm” deyip sonra askere gidince ırmağını korumak isteyen köylüleri silah dipçikleri ile dövsün. Mümkün mü? Artvin’de, Karadeniz’de ve birçok yerde HES protestolarında köylülerin nasıl yerlerde sürüklendiklerini gördük ve hâlâ müteahhit hükûmet bu saldırılara devam ederek doğayı yok ediyor. Ana amaçları tabii ki doğayı yok etmek değil, ana amaçları para kazanmak. Para kazanma yöntemleri ise doğayı ve bizleri yok etmek üzere.
Kısacası Madde 80 taş koymaktır Türkiye’nin yoluna!
Madde 80 hakkında detaylı bilgi içeren yazımızı okumak için lütfen tıklayın.
*Döviz: Genelde eylemlerde protesto sloganlarının yazdığı, elle tutulan ve bir sapı olan büyükçe karton.