İnanması zor olsa da bir zamanlar Türkiye, Avrupa’ya vizesiz seyahat edebilen, özgür bir ülkeydi.
Vizesiz seyahat özgürlüğünün ilk bahsi, İkinci Dünya Savaşı sonrası, Türkiye’nin de 1949’da üyesi olduğu “Avrupa Konseyi” anlaşmasında geçmişti. Amaç, korkunç bir savaştan çıkan iki kıtanın ülkelerini barış havasına biraz daha yaklaştırmaktı. 1957 yılında karşılıklı imzalanan “Serbest Dolaşım Anlaşması” ile malların, kişilerin, sermayenin ve hizmetlerin serbest dolaşımı “birlik” içinde mümkün kılınmıştı.
Türkiye vatandaşlarının, hızla gelişen Batı Avrupa ülkelerinin işgücü piyasalarında meydana gelen boşluğu doldurmak üzere, bu ülkelere yönelik göçleri 1960’ların ilk yıllarında başladı. İlk zamanlarda çoğunluğu kırsal kesimden gelen işçilerinin istihdam amacıyla yurt dışına gidişleri geçiciydi ve ortak amaçları, ülkemizde yapacakları küçük ölçekli yatırımlar için sermaye biriktirmekti.
İşçi akımının düzenli gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak ve göçmen işçilerin ve işverenlerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere Türkiye Almanya ile 1961’de, Avusturya, Belçika ve Hollanda ile 1964’te, Fransa ile 1965’te ve Avustralya ile 1967’de işgücü anlaşmaları imzalamıştı.
1970’lerin başında Türkiyeli göçmenlerin Batı Avrupa ülkelerindeki varlığı, geçici olmaktan çıkarak daimi bir hal almaya başlamıştı. Bu değişiklik, özellikle, 1974’teki petrol krizinden kaynaklanan ekonomik durgunluğu takip eden dönemde hükümetlerin göçmen işçi akımını durdurarak daha önce ülkeye gelenleri kendi ülkelerine geri gönderme kararı aldıklarında ortaya çıkmıştı.
Fakat 1970’li yılların sonuna doğru Türkiye siyasi bir kaosun içine sürüklendi. İlk olarak Almanya 1980 yılının Temmuz ayında, vizesiz seyahat özgürlüğünü üç seneliğine askıya aldığını duyurdu. 12 Eylül 1980 darbesi sonrası Fransa hükümeti de, ülkelerinde terör faaliyetlerini engellemek için aynı kararı aldı.
Milletvekilleri ise o dönem Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’ne bu durumu götüremedikleri için askıya alınan karar giderek kesinleşti. Alman hükümeti, vizesiz seyahat özgürlüğünün kaldırılması kararını, darbe öncesi var olan Türkiye hükümeti ile beraber aldıklarını belirtti. O dönem binlerce kişi Avrupa’ya iltica talebinde bulununca, bu durum karşılıklı olarak istenmeyen bir hal aldı. Çünkü Avrupa ülkeleri, ülkelerinde sorunlu siyasetçileri istemedi, Türkiye ise suçlu gördüğü kişileri yakalayamayıp, elinden kaçırdı.
Merak edenlere 1970-80 yılları arası yurt dışına iltica eden kişiler arasında; Behice Boran (Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı), Cem Karaca, Taner Akçam (Devrimci Gençlik Dergisi Yazı İşleri Müdürü), Mehmet Koç (Halk Ozanı), Gültekin Gazioğlu (Töb-Der Genel Başkanı), Kemal Daysal (DİSK Genel Yürütme Kurulu Üyesi) gibi birçok isim bulunmakta.
Almanya ve Fransa sonrası diğer Avrupa Konseyi üyesi ülkeler de vizesiz seyahat özgürlüğünü Türkiye için askıya aldı. Türkiye bu durum karşısında hiçbir şey yapamadı. Dahası, gelecek turistlere ekonomik olarak ihtiyacı olduğu için bu fesih anlaşması karşılıksız kaldı.
Şu an Türkiye, Henley & Partners ile IATA’nın “2014 Visa Restrictions Index” seyahat özgürlüğü sıralamasında 38 sırada yer alıyor. Türkiye vatandaşları, vizesiz olarak yaklaşık 100 ülkeye seyahat edebiliyor.
Peki, ya şimdi olacak? Türkiye, 16 Aralık 2014’de “Vize Serbestisi Diyaloğu ve Geri Kabul Anlaşması“nı imzaladı. Avrupa Komisyonu, Türkiye vatandaşları için, yükümlülükleri yerine getirmeleri ile vizesiz seyahat görüşmelerini başlatacak. Türkiye, bu yükümlülükleri yerine getirmediği sürece karşısında başta Almanya, Fransa, Hollanda ve Avusturya’yı bulacak. Çünkü bu Avrupa devletleri Türkiye’den gelecek turistlerin 90 günlük vizesiz seyahat özgürlüğünü ihlal edip, kalıcı olacakları korkusu içindeler. Siyasetçiler ve bakanlar ise bu sürecin çok meşakkatli olacağını, zamane yöneticilerinin aldığı yanlış kararları 30 sene geçmesine rağmen telafi edemediklerini vurguluyor. Avrupa ülkelerine vizesiz seyahat özgürlüğünü tekrar kazanma sürecini merakla bekliyoruz.