Şiirin, biçimi ve içeriği sürekli bir değişim hâlindedir. Bu değişim şiiri şiirden uzaklaştıran değil, şiiri her zaman insana yakın tutan bir değişimdir. Anlık duyguların hezeyanı şeklinde ortaya konan mısralar kısa vadede şiirin içerisinde yer alsa da kalıcılık sağlayamazlar. Turgut Uyar, sürekli dallanıp budaklanan şiirimizin gövdesini yaratan şairlerdendir. Bu büyük uğraşı için bütün ömrünü ortaya koymuştur. Duygularını gerçeklikten hiç uzak tutmamıştır.
Garip akımıyla beraber, bireyin dünyasından dışarı çıkamayan şiirimize “yeni bir kapı” diye adlandırabileceğimiz İkinci Yeni akımının önde gelen isimlerindendir. Şiir için tartışılmaz görünen biçimsel kuralları; düş gücü ve çağrışım üzerinden çözümlenebilecek bir uyumsuzlukla bozmuş ve anlamı gizleyerek sağladığı derinlikle yerini sağlamlaştırmıştır.
“Ama ne varsa geyikli gecede idi
Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan
Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
Büyük otellerin önünde garipsiyorduk
Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
Yahut bir adam bıçaklasak
Yahut sokaklara tükürsek
Ama en iyisi çeker giderdik
Gider geyikli gecede uyurduk”
İkinci Yeni; daha önce var olan akımları yok sayıp, yeni şeyler yapmak için ortaya çıkmış toplu bir hareket değildir. Yazılanları yaşadıklarından uzak gören, bu nedenle yeni sözler eden ve Laleli’den dünyaya giden bir tramvayın yolcularıdırlar. Bu yolculardan Turgut Uyar’ın şiirleri bir gövdenin katmanları gibidir. Şiirleri, birbirlerinden bağımsız başka zamanlara aitliklerinin yanı sıra oluşturdukları bütünlükle bize hep başka zamanları gösteren Büyük bir Saat’tir.
“Şimdi tutalım bu diriliği artık. Zamanıdır.
Zamanıdır. Neredeyse kar başlar. Küçük kuşlar ölür.
Semerciler ve dilsizler ölür.
Seninle ben kalırız. Yeni bir yaşamaya.
Gökler ve kentler ufalır. Seninle ben kalırız.
O şarkı sanılanlar bir kavga halini alır.
Nerdeyse kar başlar.
Birini düşünür gibi oluruz. Biliyorum
Ellerin de üşür. Biliyorum ama
Isıtabilirsin onları. O ateşte.
Hazırsın da. Biliyorum. Ama
sana bir boyun atkısı gerek. Kış geldi.”
Otuz sene önce bugün gerçekleşen ve Ferhan Şensoy’un “Ağustos yirmi iki/ Dediler ustan ölmüş/ Çok gülünçsün Azrail/ Turgut Uyar ölür mü?” diyerek dile getirdiği ölümünün yıldönümünde kendisini ve mavi’yi unutmadığımızı göstermek için göğe bakabiliriz. Gezi Parkı Direnişi’yle beraber derinlerde sakladığı anlamın, hayal gücü yüksek bir nesil tarafından nasıl yakalandığını hep göstermek niyetiyle gururla ve tekrar: “Turgut Uyar’ın Dizeleriyiz”
Göğe Bakma Durağı
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım
falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım
senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin, bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım
Hazırlayan: Engin Düz