Hayatımızı anlamlı kılmak adına kendimize idealler koyup bunlar uğrunda savaşmak ve içinde yaşadığımız toplumu dönüştürmek istiyoruz. Bunu yapabilmek için de güçlü olmamız gerektiğine inanıyoruz. Üzüntüye ve gözyaşlarına da yer vermeyi doğru bulmuyoruz. Üzüntüyü yok saymak mümkün mü? Peki, üzgün olmak bir zayıflık belirtisi mi? Audrey Wollen böyle bir düşünceye karşı çıkıyor ve buna dair bir teori öne sürüyor.
Wollen, sosyal medya üzerinden fotoğraf paylaşımı yapan bir sanatçı. İlk bakışta kendi fotoğraflarını paylaşan herhangi bir Instagram kullanıcı gibi görünse de çok farklı politik bir amaçla sosyal medya aktivistliği yapıyor.
Sad Girl Theory olarak adlandırdığı teori, genç kızların deneyimlerine odaklanıyor ve kızlık çağını ve üzüntüyü ayrılmaz bir şekilde birbirine bağıntılı buluyor. Ona göre genç kızların üzüntülerine şahit olup yeni bir açıdan bakılmalı, bu da kişisel bir başarısızlık olarak değil de politik bir eylem olarak yapılmalı.
Wollen kızların üzgün olmalarını bir pasiflik olarak görülmesini ve tarih boyunca aktivistlik olarak görülmemesini eleştiriyor. Kendi teorisini de şu şekilde tanımlıyor: “Sad Girl Theory, kızların üzüntüsünün bir direniş şekli, politik bir protest olarak onaylanması ve yeniden tarihsel olarak değerlendirilmesi gerektiğine dair bir öneri. Tarih boyunca birçok kız kendi ızdırap ve acısını direniş ve politik bir araç olarak kullandı. Kızların üzüntüsü sessiz, zayıf, utanç verici veya aptalca bir şey değil; etkin, özerk, açık. Karşı koymanın bir yolu.”
Wollen’a göre politik bir hareket olarak kendi kendine zarar vermenin basit ama muazzam olası sonuçları var. “Kendini öldüren, kendini aç bırakan, mutsuz olan kızlara farklı bir açıdan baksaydık, birer aktivist olarak, ne olurdu acaba?” diye soruyor. “Onları birer aktivist olarak konumlandırdığımızda elimizde şu ana kadar böyle değerlendirilmeyen bir mücadele hikâyesi oluşuyor.”
Wollen kızları kendilerine zarar vermeye teşvik etmiyor, bunu yapmasına da gerek kalmıyor aslında. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2014 yılı raporuna göre 15-19 yaş arası genç kız ölümlerinin ilk sebebi intihar. Sad Girl Theory’nin amacı, genç kızları, kişisel sorunlarını politik bir yönde kullanmaya teşvik etmek.
Öne sürdüğü teorinin feminizme hiçbir katkısı olmadığına dair eleştirilmesine karşı Wollen, bizim güçlü ve cesur, dünyayı ele geçirebilen bir kadın örneğine ihtiyaç duyduğumuzun iddia edilmesine tepki gösteriyor. “Ama ben bu tanrıça figürü gibi hissetmiyorum,” diyor Wollen.
Aslında kendini tam olarak bir kadın gibi hissetmediğini de kabul ediyor. Kadınlık çağına ne zaman girdiğimizi, ne zaman kız olmaktan çıktığımızı soruyor. Ve bilinçli olarak “kadın” yerine “kız” demeyi seçiyor. “Ataerki bana sürekli çocuk muamelesi yapıyorsa, bu durumu reddetmek istemiyorum. Sonsuza kadar kız olarak kalmaya devam edersen bunu nasıl kendi yararına kullanabilirsin, hangi kısmı kendi politikalarımıza katabiliriz?” diye soruyor. Bu kısımlar da çoğunlukla annelik, makyaj, moda, samimilik, ağlamak, dedikodu, kendine zarar verme ve tabii ki hüzün gibi kadınsılığa addedilen şeyler. Wollen’a göre kadınların şu ana kadar yaşamış olduğu deneyimlerde “saf” feminizm hiçbir zaman gerçekleşmedi ve bunda bir sorun görmüyor.
Wollen eşitlikçi bir dünyanın tarih boyunca sağlanamadığını savunuyor. Sad Girl Theory, Lana Del Rey gibi pop kültürü ikonlarıyla bağdaştırılsa da Wollen’ı asıl etkileyen kişi Valerie Solanas. Erkek Doğrama Cemiyeti Manifestosu’nun feminist yazarı Solanas, kitabında “devletleri düşürmeyi, para sistemini yok etmeyi, tam bir otomasyon kurmayı ve erkekleri yok etmeyi” öneriyor.
“Bir kadının herkesin gözü önünde olması huzursuz edici ve cesaret isteyen bir şey.” Bundan kastı sadece evinin dışında olmak değil, aynı zamanda kendini görünür kılmak ve kamuoyunu etkilemek. Wollen, bunun da tehlikeli bir iş olduğunu vurguluyor. Nedeni de sosyal medya üzerinden çok sık tacize maruz kalması. Kendini korumanın yolunu da baskıcı toplumun zayıflık olarak gördüğü kırılganlığını kullanarak yapıyor.
“Ataerkinin kendini en zalimce ortaya çıkardığı an insanların bir kızı taciz ettiği an. Artık buna apaçık şahit olabiliyoruz. İşte bu da Sad Girl Theory’nin eyleme geçtiği an, en zayıf hissettiğin anı anladığında kendine güç aşılamak. Bunu yapmak da kuşkusuz kolay bir iş değil. Feminizm acı verici değilse demek ki onu doğru yapmıyorsunuz” diye ekliyor Wollen.
“Kızlardan kendilerini birer aktivist olarak görmelerini istemek o kadar zor bir şey ki, bunu sağlamak imkânsız.” Ve bunu bir yenilgi olarak görmüyor. Sad Girl Theory’nin herkesin katılabileceği açık bir hareket olmamasından memnun. Sadece kızların aklına yerleşen ve orada yavaşça gerçekleşen bir şey olması onun için yeterli.
Wollen hakkındaki yazılarda ondan Instagram sanatçısı ya da internet sanatçısı olarak bahsediliyor ama o kendini böyle kimliklendirmektense Instagram’ı ve genelde interneti bir araç olarak görüyor. “Instagram sayesinde 12 yaşındaki bir kıza ulaşmak daha olası.” Geleneksel sanat mekanlarına karşı savaş açmış değil, bu sadece onun bir sanatçı olarak amacı ve aynı zamanda maddi imkânlarının karşılayabildiği şey. “Bir galeriden sergi teklifi almayı bekleyemem. Bir şey ürettiğinizde bunu bir yerde sergilemeniz gerek, bu da genelde internet oluyor. İnternet sanatçıları bazen parası olmayan sanatçılar.”
“Kitle kültürünün görünmez kalmasını istediği her şeyi çok dikkatli gözden geçirmemizin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Üzgün kızlar binlerce yıl boyunca gözden uzak tutuldu… Tek başına acı çek… Bence feminizm bu dünyada kız olmanın gerçekten zor bir şey olduğunu ve aslında üzüntümüzün yerinde ve aydın bir tepki olduğunu kabul etmeli” diye öneriyor Wollen.
Wollen’ın düşünceleri tartışmaya açık, ancak teorisiyle şimdiden pek çok insanı etkilediği yadsınamaz bir gerçek.
Kaynak: The Huffington Post, Nylon